Davranış Araştırmalarında Kuram, Ölçüm ve Analiz Yöntemi Birlikteliğinin Önemi:
Birey-Örgüt Uyumu Üzerine Ampirik Bir Çalışma
Cilt / Volume 2 Sayı / Issue 1 Nisan / April 2017
11
işin gereklilikleri arasındaki uyumu yansıtmaktadır (Kristof, 1996). Bu ayrımdan
hareketle tamamlayıcı (‘
complementary’) ve bütünleyici (‘
supplementary’) uyum
sınıflandırması ortaya çıkmaktadır (Cable ve Edwards, 1994; Kristof, 1996; Mu-
chinsky ve Monahan,1987; DeRue ve Morgeson, 2007). Kavramsallaştırılma açı-
sından birey-örgüt uyumu birey ve örgütü tanımlayan bir dizi özellik üzerinden
benzerliği esas aldığı için bütünleyici uyum olarak kategorize edilmekte; diğer iki
uyum türü ise örgütte eksik olanın boşluğunun birey tarafından doldurulması
veya tersini sağladığı için tamamlayıcı uyum olarak ele alınmaktadır (Edwards,
2006; Kristof, 1996; Kristof-Brown vd., 2005).
Farklı Paradigmalar İçerisinde Birey-Örgüt Uyumu
Birey-örgüt uyumunun nasıl ölçülmesi gerektiği konusunda ilgili yazında iki
farklı paradigma içerisinde farklı yöntemler izlendiği görülmektedir. Bunlardan
ilki birey-örgüt uyumu paradigması (‘person-organization fit paradigm’) ikincisi
ise algılanan uyum (‘perceived fit paradigm’) paradigmasıdır (Edwards vd., 2006;
Kristof-Brown vd., 2005; Kristof-Brown ve Billsberry, 2013).
Birey-Örgüt Uyumu Paradigması
Birey-örgüt uyumu yaklaşımı bilim paradigmaları açısından post-pozitivist dü-
şünceye yakın durmaktadır. Post-pozitivist paradigma pozitivist paradigmanın
varsayımlarını gevşeterek objektif bir gerçeklik olduğunu ancak bunu yakınsak
(‘imperfect’) olarak kavramanın ve ölçümlemenin mümkün olduğunu varsaymak-
tadır. Post-pozitivist paradigma bu anlamda bireylerin kendi algılarını belirttikleri
ölçüm yöntemleri (ölçek/anket) ile elde edilen bilginin kısıtlarını kabul etmekte
ancak, objektif bilgi olarak kabul edilebileceğini varsaymaktadır (Guba ve Lin-
coln, 1994). Bu yaklaşımı temel alan araştırmacılar kuramsal önermelerden yola
çıkarak birey ve örgüt arasındaki uyumun bireylerin davranışlarını nasıl etkile-
yeceği konusunda tahminler geliştirmekte; bu tahminleri değişkenler arasındaki
ilişkileri belirten teknik ifadeler olan hipotezlere dönüştürmekte; söz konusu hi-
potezleri test edebilecekleri yöntemler kullanarak veri toplamaktadırlar. Kuramsal
önermeler veriye karşı test edilerek sınanmakta, ortaya çıkan sonuçlardan genelle-
nebilir önermelere ulaşılmaya çalışılmaktadır (Kristof-Brown ve Billsberry, 2013).
Ali Fehmi Ünal |
Bilçin Tak Meydan
Yönetim ve Organizasyon Araştırmaları Dergisi | Journal of Management & Organization Studies
12
Bu paradigmayı benimseyen araştırmacı birey ve örgütü iki farklı olgu olarak
ele aldığı, ayrı ayrı veri topladığı ve ölçümlediği; daha sonra da bu iki ölçüm ara-
sında bir benzerlik veya uyum skoru hesapladığı için yaklaşım, dolaylı/hesaplanan
uyum olarak adlandırılmaktadır (Caldwell vd.,1990; O’Reilly vd., 1991). İlgili
yazında atomistik (Edwards vd., 2006) olarak kategorize edilen bu yaklaşım iki
farklı ölçme akımını içermektedir. Bunlardan ilkinde ölçümleme birey ve örgüt
düzeyinde (cross-level) ayrı ayrı yapılmaktadır (Chatman,1989 ve 1991; O’Re-
illy vd., 1991). Bu çalışma kapsamında yürütülen ilk araştırmada çok düzeyli öl-
çüm yöntemi kullanılmıştır. Çok düzeyli yöntemin uygulamasında ‘bir fenomeni
açıklayan teorik yapıyı yansıtan reflektif ölçek’ (Edwards ve Bagozzi, 2000) olarak
genellikle Örgüt Kültür Profili Ölçeği (O’Reilly vd., 1991) kullanılarak kıdemli
çalışanlardan oluşan bir örneklemden veri toplanmakta ve mevcut ‘örgüt kültür
profili‘ çıkarılmaktadır (Chatmann,1991; O’Reilly vd., 1991). Örgüt kültür pro-
filinin kavramsallaştırılması ve hesaplanmasında, yazındaki çalışmalar açık olarak
belirtmeseler de, cevaplayıcıların örgüt kültürü değerlendirmelerinde belirli dere-
cede bir mutabakat/uzlaşı (‘agreement’) içinde oldukları varsayımı a priori olarak
kullanılmaktadır.
Dolaylı/hesaplanan uyumu ölçmek için kullanılan ikinci yöntemde ise öl-
çüm tek düzeylidir. Aynı birey hem idealize ettiği/çalışmayı tercih ya da arzu
ettiği örgütü ve hem de mensubu olduğu örgütü aynı karakteristikler üzerinden
değerlendirmektedir (Cable ve De Rue, 1997; Cable ve Judge:1996, 1997; Cable
ve Parsons, 1996). Daha sonra bu arzu/tercih edilen ideal örgüte ve mevcut ör-
güte dair profiller karşılaştırılarak uyum skorları hesaplanmaktadır. Bu yöntemle
elde edilen uyum, veri aynı kaynaktan toplandığı için ‘subjektif’ uyum olarak
isimlendirilmektedir. Bu çalışma kapsamında yürütülen ikinci araştırmada belir-
tilen yöntem kullanılmıştır
4
.
Ölçüm yöntemi açısından bakıldığında ise
5
birey-örgüt uyumuna dair ya-
4
Yazında çok düzeyli ve tek düzeyli ölçüm alternatifleri de tartışılmaktadır (Cable ve Judge, 1996; Chatman
1991). Bir görüşe göre, örgüt üyelerinin algılarının bir araya gelmesi sonucunda örgütün karakteristiği hakkın-
daki gerçeklik ölçülmüş olacağı için düzeyler arası hesaplama tercih edilmelidir. Karşı görüşe göre ise bireyin
davranışını algıları yönlendirdiği için uyumunun hesaplanmasında üyesi olduğu örgüte ilişkin algısının esas
alınması doğrudur.
5
Birey-örgüt uyumunun ölçümüne dair yazında ipsatif/normatif ölçüm ayrımına ilişkin çok detaylı tartışmalar
yürütülmektedir. Dikkatleri çalışmanın odağından uzaklaştırmamak için konuya kısaca değinilmiştir. Ancak,
bu çalışmada birey-örgüt uyumu normatif skalalar kullanılarak ölçüldüğü için konuya ilişkin bir tespitin yapıl-
ması önem taşımaktadır. Bir görüşe göre her bir değer diğerinden bağımsız olarak ölçüldüğü ve dolayısıyla
da uyum skorları arasında anlamlı ve yorumlanabilir farklar ortaya çıkabildiği için normatif ölçekler üstündür.
Oysa ipsatif ölçümlerde değerler sıralamaya tabi tutulduğu için bu bilgi kaybolmaktadır. Çünkü her bir değe-
rin göreceli gücü, sette yer alan diğer değerlerle karşılaştırmalı olarak ölçülmektedir. Bu nedenle normatif veri