Türk,
Azerbaycan ve Orta Asya’da Değişim Sürecinde Ortaya Çıkan Turancı Siyasi Hareketler (1989-2007)
211
peşine düşmesini reddetmiş ve bu doğrultuda bütün Türkistanlıların güçlerini
birleştirerek bağımsız bir Türk devleti kurmaları gerektiğini söylemiştir.
Rıskulov Turancı bir görüşe sahip olduğu gerekçesiyle 8 Şubat 1938 tarihin-
de kurşuna dizilerek öldürülmüştür (Kesici 2003: 201).
Orta Asya’da Türkistan ve Turan birliğini sağlamaya yönelik faaliyetler kap-
samında vurgulanması gereken bir diğer nokta ise Basmacılık Hareketi
1
ola-
rak tarihe geçmiş olan Türkistan bağımsızlık mücadelesidir. 1917 yılında
gerçekleşen Bolşevik Devrimi’nden sonra başlayan bu hareket aralıklı olarak
1934’e kadar devam etmiştir. Türkistan’ın bağımsızlığı ve Türk birliğinin
sağlanması mücadelesinde Türkiye’den giden Enver Paşa ve arkadaşları da
mücadele etmişlerdir ( Andican 2003: 132-57, Hayıt 1997: 297-305). Daha
sonraları İkinci Dünya Savaşı döneminde de Almanya’nın Kırım ve Kafkas-
ya’yı ele geçirmesiyle birlikte Türkistan coğrafyasında Türkçü ve Turancı
hareketler tekrar canlanmıştır. Almanlar Rus orduları safında kendilerine
karşı savaşan Türkistanlı esir ve gönüllülerden Kafkasya ve Türkistan lejyon-
ları adı verilen birlikler kurarak bu kişileri SSCB’ye karşı kullanmayı ve muh-
temel bir Alman galibiyeti durumunda da bu kişilerden yönetici olarak yarar-
lanmayı planlamışlardır. Bir yandan bu gelişmeler olurken diğer yandan
Türkiye’de bulunan Türkçü ve Turancılar (Nuri Paşa, Cafer Seydahmet
Kırımer, Müstecip Ülküsal, Hüsnü Emir Erkilet vd.) Almanya ile işbirliğine
giderek savaş sonrası oluşabilecek olası bir Türkistan’a şekil vermeye çalış-
mışlardır (Andican 2003: 483-569, Ülküsal 1976: 7-8).
Orta Asya Siyasal Rejimlerine Genel Bakış
Siyasal değişim süreci her Orta Asya ülkesinde farklı bir gelişim çizgisi izle-
miştir. Azerbaycan haricindeki diğer Orta Asya ülkeleri McFaul’un yapmış
olduğu post komünist rejimler tipolojisinde eski komünist parti kadrolarının
yönetime tamamen hakim oldukları diktatörlükler kategorisinde yer almakta-
dır. Tacikistan hariç tutulacak olursa, mevcut rejimler bu ülkelerde demokra-
tik muhalefetle iktidarı paylaşmak istememektedir. Bu ülkelerden sadece
Azerbaycan yarı demokrasiler adı altında sınıflandırılmıştır (McFaul 2002:
227). Bu tipoloji genelde post komünist ülkelerin bağımsızlıklarını kazandık-
ları dönemi yani değişim sürecini yansıtsa da bu durum özellikle Orta Asya
ülkeleri için halen güncelliğini korumaktadır. Orta Asya’da totaliter ve otoriter
rejimler birbirlerinden önemli farklılıklar göstermektedir. Kimi ülkeler (Türk-
menistan) halkı yönetimden tamamen dışlarken, kimileri de (Özbekistan)
mevcut otoriter rejim imajını yıkmak için halkı yanına almak istemektedir. Bu
yüzden Özbekistan Gleason’un “otoriter popülizm” olarak nitelendirdiği bir
yönetim anlayışı benimsemiştir (Gleason 1997: 118-28). Kısaca söylemek
gerekirse, Orta Asya’da demokratikleşme sürecinin önündeki en büyük engel
bölgedeki siyasal rejimlere hakim olan otoriter ve totaliter yönetim anlayışı-
bilig, Güz / 2009, Sayı 51
212
dır. Demokratikleşmenin devlet mekanizmasına yayılamaması veya yayılmak
istenmemesi sağlıklı bir muhalefetin gelişmesini engellemektedir (Berg ve
Kreikemeyer 2006: 1-267).
Kazakistan ve Kırgızistan 1990 ila 1995 yılları arasında demokrasi ve insan
hakları hususunda hassas bir politika izlemiştir. Bu konuda gösterilen özen ve
dikkat Kırgızistan’ın Batılı ülkeler tarafından Orta Asya’nın “Demokrasi Ada-
sı” olarak görülmesine neden olmuştur. Ancak bu durum uzun sürmemiş
siyasal sistem Kırgızistan’da başkanın yetkilerinin artırılması ile gittikçe daha
otoriter ve totaliter bir hale gelmiştir. Buna karşılık Türkmenistan ve Özbekis-
tan başlangıçtan itibaren otoriter bir şekilde yönetilmiştir. Türkmenistan’da
Safarmurat Niyazov’un
2
mutlak hakimiyeti söz konusu iken Özbekistan’da
1993’ten itibaren otoriter bir yönetim anlayışı yerleşmeye başlamıştır. Özbek
yönetimi uyguladığı otoriter tutumu istikrarsız bir bölgede istikrarı koruma
gerekçesi ile temellendirmektedir. Özbekistan’da bu şartlar altında demokra-
tik muhalefet sürgüne mahkum edilirken aşırı İslamcı muhalefet ise yeraltına
inmeye zorlanmıştır.
Tacikistan’da Milli Barış Komitesi’nin 1994’te bütün siyasal parti ve oluşum-
ların katılımıyla savaşa son vermesi ülkedeki legal muhalefet partilerinde
çeşitliliği artırmıştır. Bu durum laik aydınlarla İslamcı muhalefet arasında
diyalog yolunu açmış ve demokratik muhalefet partileri ile eski komünistler
arasında bir denge meydana getirmiştir (Warkotsch 2006: 9-11). Bu bağ-
lamda belirtilmesi gereken bir diğer nokta ise, bölgedeki otoriter yönetimlerin
bölgesel işbirliği projelerinin akim kalmasında önemli bir rol oynadıkları hu-
susudur. Çünkü Orta Asya ülkelerinin otoriter liderleri egemenlik haklarından
verecekleri bir tavizin iktidarlarını tehlikeye düşüreceğine inanmaktadır
(Allison 2007: 257).
Azerbaycan post komünist rejimler tipolojisinde yarı demokrasiler kategori-
sinde yer alan demokratik muhalefet ile eski komünistler arasında iktidar
paylaşımının dengede olduğu bir ülkedir (McFaul 2002: 227). Bu ülkede
1992’de Türkçü ve Turancı söylemleriyle tanınan Ebulfelz Elçibey liderliğin-
deki Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) iktidara dahi gelmiştir. Ancak Karabağ
sorunu ve özellikle Rusya ve İran faktörü Elçibey’in kısa sürede iktidardan
uzaklaştırılmasına neden olmuştur.
Her ne kadar 1990’ların başında Kazakistan’da Alaş gibi bütün Türkleri bir
devlet çatısı altında birleştirmek isteyen partilerin siyasal hayat üzerine etkisi
az iseyse de, Özbekistan’da Birlik Partisi’nin (Birlik) savunduğu Türkistan
Federasyonu (Commonwealth von Turkestan) düşüncesi Azerbaycan ve
Türkistan aydınları arasında daha fazla taraftar bulmuştur. Nitekim başlan-
gıçta Türkistan Federasyonu oluşturma fikri İslam Kerimov, Nursultan
Nazarbayev ve Askar Akayev gibi liderler tarafından bölgede ülkelerinin