Halis
Çetin
29
doğrultusunda birleştirme araçsallığıdır. Bu birleştirmenin en tepesindeki
mit/sembol/simge olan lider, kahramanlığı ve karizmasıyla tüm sistemi kuşatır.
Lider: ‘Autos’/Devlet Benim! veya Total İktidarın Ete Kemiğe Bürünmesi
Totalitarizm, iktidarın alanını genişlettikçe iktidar temsiliyetini daraltır.
Bu yüzden totalitarizmi kendisiyle özdeşleşmiş bir lider veya liderlik kültü
temsil eder. Liderlik, total iktidara psikolojik bir boyut katar. Totalitarizmin
vazgeçilmez amacı olan toplumsal birlik ve bütünlüğün en iyi temsil edildiği
alan liderlik alanıdır. Liderlik, toplumun bir insanla içselleşmesi ve ideolojinin,
dinin veya geleneksel iktidarın bir kişide tecessüm etmesi, tarihsel ve ideolojik
misyonun bir kişiyle örtüşmesi, korkunun ve ödüllendirmenin bir kişinin eliyle
tüm topluma dağıtılmasıdır. Liderlik; karizmayla, kutsallıkla, tarihsel misyonla,
mitoloji veya gelenekle, dinsel veya ideolojik argümanlarla bir kişisel kült
yaratılması, bir insanın diğer insanlar üzerinde kutsal bir güç oluşturması,
tanrısallaşmasıdır. Yaratılan kişilik kültü ile toplumun bir kişiyle/kişilikle
örtüşmesi yani kişiye tapınmadır (Linz, 1984:32). Liderlik; topluma eşsiz, tek ve
kimlikli bir kişi sunar ve ideolojik söylem bunu erişilmez bir kutsallık olarak
ifade eder. Lider, toplumun birlik ve beraberliğinin, toplumsal dayanışmanın
temsilcisi-özü- olarak kabul edilir. Bu birlik ve beraberlik, her grup ve toplumda
bireyleri uygun bir şekilde kuşatarak/kapsayarak kontrol altında tutularak yapılır
(Ardigo, 1987:34). Liderlik, totalitarizmin siyasal ve toplumsal bütün kriterlerini
görünür kılan yüzüdür.
Liderlik ile total iktidar ete kemiğe bürünür. İktidar, bu aracıyla tüm
gizemini ve gücünü bir kişide toplar. Temsil edilen şey ise, devletin ve toplumun
birliği ve bütünlüğüdür. Çoğu zaman bu kişi, devlet ya da devlet aklının tek
kullanıcısı olur. Lider etkisini ve büyüsünü kullanarak kabul edilmez gibi
görünen tercihleri ve çözümleri meşrulaştırır ve geçerliliğini kendi şahsında
garanti eder. Fakat bu durum çoğu zaman meşruiyet eksikliğinin liderliğin
büyüsüyle gizlenmesi anlamına gelir. O, farklı çatışmaların, çelişkilerin
arabulucusu bir mit olarak topluma sunulur (Cipriani, 1987:1). Bu kişi şahsında,
tüm toplum ortak bir ideale, ortak bir geleceğe kilitlenir. “Bu güç liderleri
beslendikleri meşruiyetten bağımsız ve özgür kılar” (Ardigo, 1987:33). Lider
artık iktidarın temel yasasının kendisi olduğunu iddia eder. Birlik ve bütünlüğün
temelinin kendisinin de içinde olduğu meşruiyet değil bizzat kendisi olduğunu
ilan eder. Bu durum, siyasal iktidar, meşruiyet ve liderliğin örtüşmesi
durumudur. Weber, bu duruma ‘sezarizm’ demektedir. “O, artık bir geleneğe, bir
kurala veya herhangi bir kısıtlamaya aldırmayan özgür biri olarak halkın
efendisidir” (Weber, 1993:197).
Lider, verdiği kararlarda ve yaptığı işlerde tek otoritedir. O, iktidarı
kendine göre kullanan bir autos’tur ve kimseye karşı sorumlu değildir (Fiedrich-
Brzezinski, 1964:7). O, “L’etat c’est moi!” (Devlet Benim!) diyen bir iradedir ve
onun yasası siyasal iktidarın meşruiyetidir. Kahramanlık ve karizma ise bu
otoritenin iktidarına yönelik cazibe ve büyüdür. Bu cazibe ve büyü sayesinde
lider ve toplum birbiriyle bütünleşir. Toplumun benliğiyle liderin benliği birleşir.
Bu kolektif benlik birlikteliği bir ulus, bir sınıf, bir din, bir ideoloji ile
örtüştürülür. Her şey gibi bireysel hak ve özgürlükler de bu örtüşmenin içinde
yok edilerek lidere itaat ödevine indirgenir.
Totalitarizm: İdeolojik Kökenleri ve Toplumsal İnşa Araçları
30
Hegel, liderlere, idenin gerçekleşmesi için halkın iradesini kendi
iradesine bağlayan kişiler misyonunu yükler. Hegel’de lider tarihin, tinin ve
idenin tek bir kişide özdeşleşmesidir. Tüm bunların bir bütün olarak bir tek
kişide buluşmasıdır. Ona göre; “dünyanın istencini oluşturan töz, büyük
insanların ereklerindedir. Bu içerik onların asıl gücüdür. Onlar, Tinin
insanlaşmış iradeleri, tarihin yapıcıları, ve idenin bir organıdırlar. Onlar, tarihsel
iradenin üzerlerine yüklediği misyonun hizmetkarıdırlar. Toplum da bu seçilmiş
hizmetkarların hizmetçisidir. Kendinde ve kendisi için var olan tinin ereğine
uygun ereğe sahip kişiler oldukları için, saltık olarak haklıdırlar. Her şeyin iyisini
onlar bilirler” (Hegel, 1991:100-102).
Totalitarizmin bu söylemi “inanmak, boyun eğmek ve itaat etmek üzere
kodlanmış robot insanların yaratılması” (Michel, 1990:12) ve “güden ve güdülen
ayrımı içinde mitsel bir şekilde toplumun benliğini kendinde toplayan diktatörün
iktidarı kendi kendine kullanmasıdır” (Fiedrich-Brzezinski, 1964:29). Liderin
aşkınlığı ve yüceliği altında toplum küçültülür. Toplumun varlık ve devam
şartiyeti, ona olan bağlılığa, kurucusu, koruyucusu, düzenleyicisi, yol göstericisi
olduğu siyasal iktidara itaate indirgenir. Toplumsal ve siyasal düşün ve
eylemliliğin meşruiyet sınırı onun ilkelerine uygun olup olmamaya endekslenir.
Bu yüzden kaynaklığını liderin düşün ve eylemlerinden almayan ‘öteki’ düşün
ve eylemler liderliğin kutsallığına ihanet olarak toplumun dışına itilir. Böylece
lidere tapınma, siyasal iktidarca beslenen ve siyasal iktidarı besleyen bir
totalitarizm aracına dönüştürülür. Bu, liderin tiranlığa toplumun köleliğe
sürüklendiği kölelik yoludur. Kölelik yolu kölelerini ‘beşikten mezara kadar’ tek
bir öğretinin gölgesi altında eğittiği insanlardan devşirir.
Eğitim: ‘Öğreti’nin Total Kuşatması
Eğitim, totalitarizmin varlığını, gücünü ve resmi ideolojisini topluma
kabul ettirebilmek için kullandığı en önemli kurumların başında gelir. Total
iktidar, toplumsal düzenlemeyi belirlediği ideolojik amaçlar ve ilkeler
çerçevesinde yeniden kurmak için eğitimi kullanmaktadır. Eğitim totalitarizmin
en yoğun ve yaygın yaşandığı alandır.
Totaliter devlet, elinde bulundurduğu tüm imkanlarla topluma, kendi
ideolojik ilkelerini öğreten, toplumu bu ilkelere göre terbiye eden bir iktidarı
temsil etmektedir. Totaliter devlet eğitim aracılığıyla, tüm halkın düşünce ve
değer yargılarının bir ‘eritme potası’ içinde kaynaştırılıp bütünleştirilmesini
gerçekleştirme amacına yönelmiştir (Black, 1989:114). Bu yüzden totaliter
devlet, eğitimin tüm aşamalarında kendi ideolojik ilkelerini dayatır. İnsanlara,
belirlenen bu ideolojik sınırlar içinde yaşamalarını öğretir. İnsanların, toplumsal
kabul ve siyasal statü kazanmasının yolu bu yapacakları ve yapamayacakları
şeyleri öğrenmekten geçer. Eğitim süreci, insanın imal edilme sürecini ve
fabrikasyonunu ifade eder. Bu yönüyle eğitim kurumları, insanları programlama
merkezleridir (Illich, 1988:65-67). Bu merkezlerde bireyler adlandırılır, kimlik
kazandırılır ve devletin egemenlik alanına hapsedilir.
Totaliter devlet, insanların statükoya uymalarını sağlamak için ideolojik
hegemonya, siyasal sisteminin gerçeklerini insanlara öğretmek için öğretici,
insanların bu anlamlara boyun eğmesine sağlamak için öğretim yerleri,
öğreticiliğin bir düzene bağlanması ve sürekliliğinin sağlanması için zorunlu
öğretim, öğretinin mevcut dünya görüşünün dışında anlamlanmaması ve