Halis
Çetin
37
inisiyatifinde mal ve hizmet, değer ve statü dağıtımının kontrol edilmesidir
(Moore, 1988:168).
Bürokrasiyi toplumun dışında ve üstünde örgütlenmiş bir organizasyon
olarak değerlendiren Thomson onu, “özel çıkarların genel çıkarlar içerisinde
eritildiği bir alan olarak egemen sınıfın bir hizmet aracı” şeklinde eleştirir
(Thomson, 1986:92). Bu hizmet aracı, mevcut rejimin korunmasını ve egemen
sınıfın egemenlik statüsünün sürdürülmesini sağlar. Bürokratizasyon dediği bu
işlevlerin, toplumu her düzeyde homojenleştirdiği, yönetici sınıfın statüsünün
korunduğu, toplumu hiyerarşik bir yapı ile düzenlediği ve hiç kimsenin içinden
çıkamayacağı, başka bir alana kaçamayacağı bir ağ olarak toplumu
şekillendirdiğini belirtir (Thomson, 1986:92). Ona göre, sır, bilgi tekeli,
kapalılık, bütünleştiricilik, otorite, toplumsal düzenleme gibi işlevlere sahip olan
bürokrasi askeri ve sivil olarak toplumu kontrol altında tutan siyasal sistemin bir
baskı aygıtıdır (Thomson, 1986:93). Bu aygıt, bir sosyalizasyon işlevi görerek,
statü ve rol, haklar ve görevler, kontrol ve düzenleme, işbölümü ve ekonomik
dağıtım gibi görevleri üstlenir. Bu açıdan bakıldığında bürokrasi ekonomi ile iç
içe olarak totalitarizmin en önemli düzenleyici aracını oluşturur.
Ekonomi: Güdümlü ve Organizmacı Korporatif Düzen
Totaliter iktidar kurduğu hiyerarşik düzeni ve kendisinin belirlemiş
olduğu çıkar dağılımını da kullanarak ekonomik ve toplumsal alandaki
müdahalelerini ve kontrol gücünü arttırır. Elinde bulundurduğu denetim araçları
olan bankalar, paralar, ekonomik kurumlar ile iktidar hiyerarşisi içinde siyasal
güç paylaşımı kadar ekonomik güç paylaşımını da düzenler. Çünkü, bu paylaşım
siyasal iktidarın belirlemiş olduğu hiyerarşik düzenin korunmasına ve
sürdürülmesine olanak verdiği gibi sınıfsal ve bireysel parçalanmalara da izin
vermemektedir. Bu durum iktidarı besleyen kaynakların beslenmesi durumudur.
Totaliter devletin topluma müdahale imkanının en yoğun ve en geniş
alanını içermesinden dolayı ekonomi çok önemli bir iktidar aracıdır. Totalitarizm
için ekonomi toplumun bir bütün olarak ortak çıkar ve ideolojik hedefler
etrafında birleştirilmesidir. Ekonomi toplumun ekonomik gereksinimlerini
siyasal iktidarın düzenlemelerine bağlayarak bütünsel bir ekonomik organizma
yaratmak için kullanılır. Bu araçla birlikte devlet siyasal iktidarın en üst kurumu
olarak toplumu ekonomik olarak planlar. Totalitarizmde her türlü iktidar olgusu
gibi ekonomi de merkezden yönetilir ve denetlenir. Belirlenen amaçlara yine
belirlenen araçlarla ulaşmak için tüm kaynakların “şuurlu bir şekilde idare”sine
matuf tek bir plan dairesinde bütün iktisadi faaliyetlerin bir merkezden idaresini
öngören totalitarizm plancıdır (Hayek, 1999:48). “Merkezi yönetim ve denetimi
yürütmek için bir plan olması gerekir. Ekonomi ile devlet hangi saiklerle, neyin,
ne kadar imal edileceğine, az sayıda kaynakların nasıl ayrılacağına dair talimat
verir. Bu açıdan 3-5 yıllık kalkınma planları ile tüm ekonomik sistem devletin
kontrolü altında düzenlenir. Aslında bu planlama çabası ‘kölelik yolu’nu
yaratacak” ve planlarla devletin toplumu düzenleme imkanı ve alanı daha da
genişlemiş olacaktır (Fiedrich-Brzezinski, 1964:181).Totaliter planlamanın
ideolojinin tayin ettiği amaçlara göre şekil almasından dolayı bu planlamanın
kapsamı toptandır ve ideolojinin toplumu topyekün düzenlemesinin bir
Totalitarizm: İdeolojik Kökenleri ve Toplumsal İnşa Araçları
38
parçasıdır ve bunun adı güdümlü ekonomidir (Fiedrich-Brzezinski, 1964:188-
189).
Totaliter sistemlerde iki temel ekonomik ilke vardır. Birincisi
“
gemeinnutz geht vor eigennutz (kamu çıkarı bireysel çıkarın önünde ve
üstündedir), ikincisi ise gleichschaltung (bütün örgütlerin koordinasyonu) dur
(Fiedrich-Brzezinski, 1964:169). Bu iki ilke tamamen bireysel özgürlükleri ve
toplumsal rızayı dışlayan bir anlayışın ürünüdür. Liberal gelenek çizgisinde
bireysel çıkarların azamileştirilmesi için gereken bireysel çıkar güdüsü, bireysel
mutluluğu arama hakkı, özel mülkiyete sahip olma ve özgürce kullanma hakkı ve
serbest girişim ve ticaret hakkını anlatan “ekonomik özgürlük, kendi başına bir
amaç ve siyasal özgürlüğe ulaşmada bir araç” (Friedman, 1988:24) iken
totalitarizmde bireysel çıkarlar kamu çıkarı adı altında siyasal iktidarın iradesine
terk edilmektedir. İkinci ilke ile oluşturulan korporatizm yapısı içerisinde serbest
girişim değil iş birliği, kamu çıkarı, planlamacı otarşik yönetim benimsenir
(Michel, 1990:11).
Totalitarizmin toplumu bir bütün olarak kuşatıp kendi siyasal iktidar
ilkelerine göre örgütlemesinin adı olan korporatizmi Schmitter şöyle tanımlar:
“sistemi oluşturan birimlerin, tek, zorunlu, yarışmacı olmayan, hiyerarşik
düzenli, fonksiyonel bakımdan farklılaşmış az sayıda kategoriler halinde
örgütlendirildiği; bunların devletçe tanındığı ve ondan ruhsat aldığı; lider
seçiminde belli denetimlere uymaları karşılığında temsil yetkisi tekelinin
verildiği bir menfaatlerin temsili sistemidir” (Linz, 1984:.190). Bu yapı “organik
devletçilik” veya “iktisadi diktatörlük” (Linz, 1984:.191) olarak da
tanımlanabilir. Linz’in totaliter ve otoriter olarak tanımladığı ve korporatif bir
anlayışa göre örgütlenen bu sistemde “nihai iktidar, sistemi örgütlendiren,
temsildeki payları dağıtan, menfaat çatışmalarında hakemlik eden ve bütün
sorunları karara bağlayan bir yönetici grubun elinde toplanır. En büyük iktidar
payına ise lider sahiptir” (Linz, 1984:.194).
Totaliter devlet, ekonomi aracılığıyla siyasal iktidarın ideolojik
düzenlemesinin toplumsal rıza alanında meşrulaştırılması için üretim, bölüşüm,
kalkınma, güçlü devlet gibi iddialarla toplumu yönlendirmektedir. Böylece
ekonomi, ideolojik ilkeler çerçevesinde belirlenen ilkelere tabi olarak toplumu
siyasal iktidara bağımlı kılmanın aracına dönüşmektedir. Toplumun devlet eliyle
kalkındırılmasını amaçlayan totaliter iktidar kalkınmayı/güçlü devleti meşruiyet
sorunsalı olarak ideolojik bir misyon ilan etmesi ile toplumun maddi güvencesi
konumunun tekeli de devlet olmaya başlar. Ulusal kalkınma söylemi altında
merkeziyetçi, güçlü ve akılcı devlet öngörüsü çerçevesinde siyasal iktidarın
toplumu düzenlemesine zemin hazırlanır. Kalkınma ve güçlü devlet söylemi
siyasal iktidarın ekonomik temelini yaratır ve devletin toplumu düzenlemesine
meşruiyet kazandırır. Totaliter gelenekte devlet tek kalkınma aracı olduğu için
devletin toplumu ideolojik tanımlaması ve görevlendirmesi gerçekleştirilir.
Toplumun kendisini tanımlayıp düzenleyeceği tek bir meşruiyet alanı olarak
ekonomik güçle donatılmış devlet ideolojisi kalır. Devletin ekonomik meşruiyet
kaynakları genişledikçe toplumu düzenleme iradesi ve gücü de genişler (İnsel,
1993:187-192). Totalitarizmin ekonomik kalkınmayı devletin tekeline vermesi
otoriterizme yol açar. Otoriterizmin özü olan toplumsal yapının birlik ve