Halis
Çetin
33
Bilim: Totaliter ‘Gerçekler’
Totalitarizmin gücü, bilgi ve bilim tekelinin siyasal iktidar tarafından
üretilip kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Bilgi ve bilim üretme tekelinin
siyasal iktidarın kontrolünde olması, toplumu bu güce bağlı ve bağımlı
kılmaktadır. Gerçeklik, mutlak doğruluk, bilimsellik, rasyonellik dolayısıyla
çağdaş dünyaya uygunluk iddialarıyla oluşturulan bilgi merkeziliği toplumu
düzenlemenin araçsallığına dönüştürülür (Fiedrich-Brzezinski, 1964:125).
Toplumsal itaatin siyasal iktidara bağlı ve bağımlı olma derecesi, ona muhtaç
olma derecesi ne kadar artarsa siyasal iktidarın meşruluğu da o kadar artacaktır.
Bilgi işte bu bağımlılığın en güçlü alanlarından biri olarak siyasal iktidarın
meşruiyetine hizmet eden araçların başında gelmektedir.
Totalitarizmde bilgi bir iktidar aracıdır. İktidarı beslemek ve
güçlendirmek için işler. Bu nedenle her iktidar arayışıyla birlikte bilginin
araçsallığı da artar. Bilgiye duyulan ihtiyaç iktidara duyulan güç tutkusunun
artma derecesine bağlıdır. Totaliter iktidar bilginin efendisi, egemeni olmak ister
ve onu hizmetinde tutmak için gerçek bilginin belirli bir miktarını devamlı kendi
kontrolünde tutar. Totaliter devlet toplumsal denetimden kurtulmak için elinde
bulundurduğu bilgiye “devlet sırrı” kutsallığını katar. Böylece bilgi “bir moral
güç değil bir iktidar gücüne dönüşür” (Nietzsche, 1967:266). Bilgi bir
hiyerarşidir ve bu hiyerarşinin en tepesinde devlet bulunur. Totalitarizmde bilgi,
insanı tanımanın, onu düzenlemenin, dönüştürmenin ve manipüle etmenin bir
aracıdır. Bu yüzden tüm bilgi aktarım ve uygulayım süreçleri iktidar
hiyerarşisiyle belirlenir ve ona göre şekillenir. Bilginin egemenliği, doğal olarak
iktidarın egemenliği demektir. “Hiçbir bilgi kendi içinde bir iktidar formu, bir
iktidar fonksiyonu ve diğer iktidar formlarına bağlı bulunan bir iletişim, kayıt,
insanları toplayıp kontrol etme ve kendi sistemini yayma düzeni olmaksızın
şekillenemez, varlığını devam ettiremez. Hiçbir iktidar da bilginin üretimi,
düzenlenmesi, dağıtımı ve alıkonması olmaksızın uygulanamaz, gerçekleşemez”
(Foucault, 1980:131). Hayek’in ifade ettiği gibi bu durum “bütünün üniter
zihniyeti”nin herşeyi yönlendirmek istekliliğinin ürünüdür. O’na göre totaliter
sistemde “olgular ve teoriler değerler hakkındaki görüşlerden daha az olmamak
üzere resmi doktrinin nesnesi olmalıdır. Bilgiyi yayma aygıtının tamamı, okullar,
basın organları, radyo ve sinema, doğru veya yanlış olsa da mutlaka otoritenin
aldığı kararların doğruluğuna olan inancı kuvvetlendirmeye yöneltilmeli,
herhangi bir şüphe veya tereddüde yol açacak bilgi ise gizlenmelidir. Halkın
sisteme sadakati üzerindeki muhtemel etkisi, bir bilginin yayınlanıp
yayınlanmayacağına karar verirken kullanılacak tek kriter olmalıdır. Totaliter bir
ülkede her alanda yaşanan hayat, savaş hali yaşayan bir ülkeninkinden
farksızdır......Sonuçta haberlerin (bilginin) sistematik olarak kontrol edilmediği
veya aynı kalıba dökülmeden yayınlandığı hiçbir alan kalmamalıdır” (Hayek,
1999:209-210).
Totaliter eğitim ve öğretim süresince “bilgi ve ‘gerçek’ onu üreten ve
yayan kurumlarda merkezi bir güce dönüştürülür. Bu ‘gerçek’ siyasal iktidar
tarafından devamlı olarak tek gerçek olarak sunulur. Eğitim kurumlarının
yaygınlığı sayesinde resmi ideolojinin ‘gerçekleri’ en ücra alanlara bile yayılma
imkanı bulur. Bilgi de siyasal iktidarın ideolojisini meşrulaştırma işlevini
üstlenir. Hayek’in düşünce üzerindeki totaliter kontrol dediği bu durum öncelikle
Totalitarizm: İdeolojik Kökenleri ve Toplumsal İnşa Araçları
34
“gerçek”in anlamını değiştirmekle başlar. O’na göre akli gelişimi kontrol etmek
için planlamaya çalışma uğraşı “gerçek”in yerine totaliter gerçeklerin almasıyla
süreklilik kazanır. Tarih, hukuk, ekonomi gibi disiplinler dahi resmi ideolojinin
doğrulanmasını tek amaç edinerek totaliter iktidara hizmet eder. “Totaliter
ülkelerde bu disiplinler, halkın zihnini yönlendirmek için yöneticilerin
kullandıkları resmi mitleri üreten verimli fabrikalar haline dönüşmüştür. Bu
alanlarda politik amaç taşımayan gerçeklerin araştırılmasına izin verilmez. Hangi
doktrinlerin öğretileceğine veya yayınlanacağına otoriteler karar verirler....
(Totaliter ülkelerde) Gerçek bir inanç ifadesi olmaktan çıkarılmış, ancak otorite
tarafından vazedilen organize edilmiş bir güç biriminin menfaatine olduğuna
inanılan ve onun isteklerine göre değiştirilebilen bir kavram haline
dönüştürülmüştür” (Hayek, 1999:212).
Totaliter sistemde devletin resmi ideolojisi, eğitici ve öğretici kimliğiyle
tüm topluma yayılır. Bilimin siyasal iktidar ile yaptığı bu ittifak sonucu siyasal
iktidar bilgiye bir mutlaklık kazandırır. Bu mutlaklık aynı zamanda bilginin
kutsallaştırılması anlamına gelir. Siyasal iktidarın bilgiyi kontrolü ile oluşan
ideoloji de bu bağlamda kutsallığı ve mutlaklığından dolayı eleştirilemezliğe
yüceltilir. Bu karşılıklı kutsamalar ile toplumsal itaat alanı zihinsel olarak da
kontrol altına alınmış olur. Bilim, siyasal iktidarın kontrolünde tüm eski
kutsallıklardan boşaltılan alanları doldurarak iktidarın en önemli aracı haline
dönüşür. Bu durum bilimin dinselleştirilmesidir. Bu dinselleştirme, modernizmin
ürettiği seküler bir mitoloji olarak siyasal iktidarın meşrulaştırılmasının bir
aracıdır. Bu aracın mutlaklığı, kutsallığı ve ‘gerçekliği’ nedeniyle insanın ve
toplumun düzenlenmesinde Jakobenizm meşruiyet bulur. Çünkü bu durum
mutlaklığın, kutsallığın ve ‘gerçekliğin’ sahibi olan iktidara bunlardan yoksun
olan, karanlıkta olan toplumun aydınlatılması misyonunun meşruiyet ölçütüdür.
Aydınlatıcı iktidar, bilgi ve resmi ideoloji birleşerek jakoben toplumsal
düzenleme gerçekleştirilir.
Bürokrasi, Teknokrasi: Toplumun Programlanması ve Denetlenmesi
Bürokrasi, totalitarizmin kurumsallaştığı bir siyasal iktidar alanıdır.
Bürokrasi, modern devletle birlikte siyasal iktidarın toplumsal itaat alanını
belirlediği, düzenlediği ve kontrol ettiği bir araç olarak ortaya çıkmıştır.
Bürokrasi ile geleneksel veya kişisel olan iktidarın meşruiyet nosyonu, normatif
ve kurumsal bir niteliğe evrimleşmiştir. Weber’e göre bu araç, ‘toplu eylemi’
rasyonel düzenlilik kazanmış ‘toplumsal eyleme’ dönüştürmenin başlıca aracıdır.
Bu nedenle, güç ilişkilerini ‘toplumsallaştırmaya’ yarayan bir araç olarak
bürokrasi, bu aygıtı denetleyenler için birinci derecede önemli bir iktidar aracı
olagelmiştir (Weber, 1993:207). Bu araç sayesinde siyasal iktidarın sahiplerinin
efendilik ayrıcalıkları devam ederken toplumun siyasal iktidara bağlılığı ve
bağımlılığı azami dereceye yükseltilmektedir. Çünkü, “iktidarın
bürokratizasyonunun tamamlandığı yerlerde neredeyse hiç sarsılmayacak bir
iktidar ilişkisi kurulmuş demektir” (Weber, 1993:207). Bu yüzden bürokrasinin
özü, siyasal iktidara mutlak sadakattir (Fiedrich-Brzezinski, 1964:173).
Bürokrasi, siyasal iktidarın kararlarını sorgusuz yerine getirme memurudur.
Ancak böyle bir teşkilatlanma ile, günlük hayatın bütün boyutları sevk ve idare
edilebilir (Weber, 1947:335).