Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə87/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   89

176
münler komünü’’ de denilmektedir. Zaten klasik 
toplumcu anlayışın aşıldığı nokta da burasıdır. 
Klasik yaklaşımda tekil bir yargı olarak ele alı-
nırken, Kürt Halk Önderi’ nin yaklaşımında 
toplum özgün ve özerk yaklaşımlardan oluş-
maktadır. Toplumlar komünaldir dediğimizde 
tek bir komün ve komünaliteden değil, çok fark-
lı alan ve düşüncelerle geliştirilmiş komünler-
den oluştuğunu kast ederiz. Toplumu komünal 
yapan bu komünlerdir. Komünsüz bir toplum 
tek tip ve seri üretim yapan bir fabrika düzene-
ğidir ki, buna toplum demek mümkün değildir.
Bunlara binaen şunu diyebiliriz; toplum 
tarih tezimiz gereği; toplumsal öznelerimiz 
komünlerdir. Bu, bireyi yok saydığımız ve gör-
mezden geldiğimiz anlamına gelmez, aksine 
liberal tezin giderek bireyi devlet denilen aygıt 
karşısında çırılçıplak bırakarak varlık sahasın-
dan silmesine karşılık, bireyin gerçek politik 
ve ahlaki zeminini çok güçlü kurarak onu ko-
rumaktır. Komün ve komünal vasfı toplumsal 
vasfın özneliği konumuna yerleştirmek, (yani 
demokratik komünalizm) hem aşırı bireycilik
hem de aşırı toplumculuk sarmalından kurtul-
maktır.
Komünal yapı çok farklı gerçekleşmeler ile 
ortaya çıkabilir. Ali Adalı bunları Özgürlük 
Sosyolojisi’nde ahlaki politik toplum unsurları 
olarak tanımlanır; etnik, kültürel, dinsel, mez-
hepsel, aşiretsel, kabilesel ve ekonomik cema-
atler- komünler veya modern cemaatleşmeler 
olarak gerçekleşebilirler.( Daha önce tarihsel 
gelişme ahlaki, politik toplumu temel gelişme 
birimi olarak ele almamızın nedeni de budur. 
Yani komünalitenin ona içkinliği, onun özünü 
teşkil etmesidir.) Burada en önemli nokta; ko-
mün-cemaat, kolektif kimliğin oluştuğu, ifade 
edildiği zemin olarak anlam kazanır. Bu neden-
le komünaliteyi inşa etmeden toplumsallığın 
yeniden kuruluşu söylemi ancak boş bir retorik 
olacaktır. İşte tam da bu noktada ahlak, politika 
ve demokrasiyi komünalite zemini olmadan ta-
hayyül edemeyiz ve pratikleştiremeyiz.
Kapitalist Modernite’nin topluma, ahlaka, 
siyasete ve demokrasiye saldırısı olarak ifade et-
tiğimiz durum, toplumun komünal yapısına ve 
komünalitesine yapılan saldırıdır. Yoksa saldırı 
soyut bir toplumsallığa değil, ki kapitalizm de 
kendisini bir toplum olarak tanımlamaktadır. 
Ve son tahlilde bir ‘’toplum’’u inşa etmektedir. 
Tam da toplumun komünal yapılarına saldıra-
rak yapmaktadır. Modernleşme ve aydınlanma 
hamleleri, toplumun tüm komünal yapılarını, 
etnik, kültürel, aşiretsel, dinsel ve mezhepsel 
her bir topluluğu ( cemaati) ilerleyen tarihin ge-
risinde kalan ve tasfiye edilmesi gereken ‘’geri-
ci’’ yapılar olarak görür ve ortadan kaldırmaya 
çalışır. 19. Ve 20. yy devrimci muhalefetinin ana 
açmazlarından birisi de toplumculuğu savun-
malarına rağmen, komünal yapının ana ekseni 
olan ahlaki ve politik toplum unsurlarını aynı 
aydınlanmacı- ilerlemeci bakışla gerici, ilkel ve 
tasfiye edilmesi gereken unsurlar olarak tanım-
lanmalıdır. Böyle bir yaklaşımın oluşturacağı 
toplumcu anlayış da, aynı liberalizm gibi top-
lumun bireylerden oluştuğu tezinden hareket 
etmek zorunda kalır. Tezin öncülü liberal sos-
lu olduktan sonra, ikinci önermesinin toplumu 
öncelemesinin pek bir anlamı kalmayacaktır. 
Aslında bu reel sosyalist, ulusal kurtuluşçu 
veya dinsel kurtuluşçu hareketlerin cemaat-
çil komünal özlerini önemli oranda yitirmele-
riyle ilgilidir. Cemaatsel, komünal öz, toplum 
denen olgunun kendini çok farklı, çok renkli, 
çok kültürlü gerçekleştirme formu, toplumun 
heterojenliğinin ana kaynağıdır. Aydınlanmacı 
ulus-devletin homojen toplum projesi tam da 
bu ana kaynağa saldırarak, kolektif kimliğin 
vücut bulduğu bu zemini, bu ruhu, ortadan kal-
dırarak gerçekleşmektedir. Bu homojenleştirme 
ister ‘’ulus’’, ister ‘’sınıf’’, ister ‘’din’’ veya ister 
‘’mezhep’’ adına yapılıyor olsun değişen her-
hangi bir şey olmayacaktır. Dolayısıyla demok-
ratik ulusun kuruluş tarzı olan demokratik si-
yasetin kendini komüne ve komünaliteye dayalı 
gerçekleştirme söylemi tarihsel ve toplumsal bir 
hakikate dayanmaktadır.
Demokratik Ulus’un komünalizmi; ahlak, 
politika ve demokrasinin anlam bulduğu gerçek 
zemindir. Komün/ cemaat, ahlak ve politikanın 
gerçekleştiği ve bireyin de ona katıldığı yapıdır. 
Bireyin toplumla bütünlüklü ilişkilenme hali-
dir. Aydınlanmacı akıl bunları ters yüz ederek 
Politika, komünal yapıların 
kendi iç işlerini düzenlenme 
faaliyetidir. Bu anlamda ahlaki 
ve politik toplumun sürdürül-
mesini sağlamanın temel yolu 
demokratik siyasettir


177
komünal yapının çöküşünü ve yerine bireyin 
ikame edilmesini sağlar. Bunu da ahlaki-poli-
tik toplumu aşındırarak hukuka ve bürokrasiye 
dayalı bir sistemle geliştirir. Kurumlaşan devlet 
yapısı hukuk aracılığıyla tüm toplumu tek bir 
vatandaşa dönüştürerek komün kırıma girişir. 
Siyasetin yerini ise bürokrasi alır. Demokratik 
ulus önermesi hukuka dayalı ahlak dışılık ye-
rine komünal ahlakı, bürokrasi yerine ise de-
mokratik siyaseti esas alır. Demokratik siyaset 
demokratik ulusun inşa tarzıdır. Demokratik 
ulus demokratik siyasetle inşa edilmez ise ve 
demokratik siyasetin kanallarını açık bırakmaz 
ise en kestirme yoldan ulaşacağı nokta, devletçi 
bürokrasidir.
D) Demokratik Ulusun 
İnşa Tarzı Demokratik Siyasettir
Politika, komünal yapıların kendi iç işlerini 
düzenlenme faaliyetidir. Bu anlamda ahlaki ve 
politik toplumun sürdürülmesini sağlamanın 
temel yolu demokratik siyasettir. Siyasetle de-
mokrasi arasındaki ilişki komünalite arasında 
gelişir. Siyaset eğer komünün kendi işlerini ken-
disi tarafından yapılması olarak açığa çıkarı-
yorsa buna demokratik siyaset diyebiliriz.
Devletli sistem, komüne ait olan ‘’kendi işi-
ni( kendi siyasetini) kendi yapma’’ hakkına el 
koyarak siyasetin demokratik niteliğini ortadan 
kaldırır. Demokratik olmayan siyaset ise bürok-
ratik siyasettir. Nitekim hem liberal hem de reel 
sosyalist anlayıştaki temel ortaklık siyasetin 
demokratik niteliğini baypas etmedir. İşte de-
mokratik ulus bu çarpıtmayı ortadan kaldıra-
rak kendisini demokratik siyasetle inşa etme ve 
demokratik siyasetle sürdürme iddiasındadır.
Tabi, şayet örneğinde olduğu gibi kurumsal 
olarak ‘’demokratik’’ örgütlenme modellerini 
savunmanın ve hatta bunu somutta inşa etmiş 
olmanın demokratik toplum ve demokratik ulu-
su inşa etmede yeterli olduğu yanılgısına kapıl-
mamak gerekir. Demokrasi sadece kurumların 
yapılarına indirgenecek bir olgu değildir. Sade-
ce biçimsel olarak kurumların yapısına, sadece 
bazı isimlere indirgenmiş demokrasi kavramı, 
özünden boşaltılmış ve bir egemenlik perdesine 
dönüştürülmüş olur. Nitekim 19. Ve 20. Yy dev-
rimcilerinin burjuva demokrasilerini bu temel-
de eleştirmeleri ve onun aslında yoğun kurum-
laşmış bir tekeli, baskıcı bir iktidar aygıtını, özde 
‘’diktatörlüğü’’ gizleme aracı olduğu yönündeki 
doğru bir gerçeği ifade ediyordu. Ancak tam 
da bu nokta, onlarında düştüğü ve aşamadığı 
temel yanılgılar olur. Bu, hâkim perspektifle 
demokrasiye ve toplumsal kuruluşa bakmaktır. 
Nitekim reel sosyalizm en baskıcı ve otoriter sis-
temi, en demokratik yapılar olan halk meclisleri 
üzerinde inşa etti. Hakeza mevcut neo-liberal 
sistem, demokrasinin temel kurumları olan; 
seçim, parlamento, sivil toplum kuruluşları-
nı(N.G.D) yapısal olarak içinde barındırmak-
tadır. Ancak bu araçların hemen hemen hepsi 
kapitalist modernitenin iktidar aygıtlarına, yani 
toplumu daha da iktidarcı sisteme bağlamanın 
sömürmenin araçsallıklarına dönüşmüştür.
Örneğin demokratik toplumun en önem-
li unsuru olarak değerlendirebileceğimiz 
N.G.O’lar (JTK) halkın iktidar dışı örgütlenme-
si olmaktan öte, iktidar dışı kalanların iktidara 
bağlanması, iktidar için rıza üretimi kurumları 
olmuşlardır. Bütün bu ‘’demokratik’’ kuruluşla-
rın her biri modernitenin (sağ veya sol) kontrol 
toplumu mekanizmalarının ‘’giderek daha fazla 
demokratik’’, giderek daha fazla toplumsal alana 
içkin hale geldiği,( komuta mekanizmalarının) 
yurttaşların beyinleri ve bedenleri üzerinden 
dağıtıldığı’’(Negri- Mardt)’’ aygıtlarıdır. Kont-
rol toplumu dediğimiz, bireyi ve toplumu tama-
men kuşatmayı hedefler. Dışsal iktidarı içkin-
leştirir. İktidarı çok katı, baskıcı aygıtlarla değil, 
her bireyin bedeninde ve beyninde yer alan ‘’iç-
kin kabuller’’ ile genelleştirir. Görünüşte yapısal 
olarak demokratik olan her bir kurum ve işlev 
beyinde karakol kurmanın, beyni iktidarın iş-
leyen ağının bir parçası kılmanın araçları hali-
ne gelebilir. Peki, çözüm nedir? Bu demokratik 
kurumların işlememesinin sebebi nedir? Bizleri 
çokça eleştirdiğimiz ve devrimin zıddına dönüş-
mesi olarak tanımladığımız süreçlere düşmek-
ten koruyacak olan mekanizma nedir? Bunlar, 
bugün yeni bir kuruluş arifesinde olduğumuz 
an ve coğrafyamızda cevaplama görev ve so-
Bürokrasi demokrasinin zıttı 
olarak elitleşen bir siyaset 
tarzı olarak devletin 
özünü oluşturur


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə