Editör
5
Demokratik Ulusa…
Kapitalist modernite, üzerinde şekillendiği
ve giderek bir sistem haline geldiği pozitivist
felsefe ve liberalizmle başından yanlış bir ta-
hayyüle dayanmaktadır. İnsanın da tıpkı bir
matematik problemindeki rakamlar gibi kesilip
bölünebileceğine, toplanıp çıkarılabileceğine
inanılan bu mantık, en katı bir din gibi toplum-
lara uygulanmıştır. Katı ve kat’i oluşu “bilim-
selliğine” dayandırılmaktadır. Buna göre bi-
limciliğin (sosyal Darwinizm) zayıf olanın yok
olacağı safsatası hemen uygulanmalıydı. “Elde
var bir” denilerek halklar pozitivist bilimin tar-
tışılmaz (“yüce”) hükmü uyarınca oradan ora-
ya sürülmüş, baskı ve zulümle “etkisiz eleman”
gibi susturulmuş, sürgünlere ve savaşlara yol-
lanmış, bazen de adına “nihai çözüm” denilen
soykırımlarla tasfiye edilmişlerdir. Halkların
ve ülkelerinin bıçak gibi kesilerek birbirinden
uzaklaştırıldığı, cetvellerle halklara sınır çizi-
lerek birbirine sürekli düşmanlık ve gerginlik
duyan bir saplantının devreye sokulduğu, farklı
olanın “modern” araçlardan (endüstriyalizm,
ulus-devlet ve finans kapitalizm) yoksun ol-
dukları gerekçesiyle “tarih dışı” tutularak yok
edildikleri bir dönem başlamıştır. Özellikle
Ortadoğu’ya ulus-devletin girmesi demokratik
uygarlık ve özgür insanlık için halen büyük bir
tehlikedir.
Kürt ve Türk halkları tarihi önemde bir dö-
nemden geçiyor. Tıpkı tarihin 1071 Malazgirt
buluşması, 1516-17 Çaldıran, Ridaniye savaşları
ve 1920’lerdeki kurtuluş savaşı gibi oldukça ha-
yati bir eşik bu. Kapitalist modernite 1. Dünya
savaşından sonra kendisini adına ulus-devlet
denilen yapıda bedenleştirdi. 20. Yüzyılın halk-
lar adına felaket çağı da böylece başlamış oldu.
Özellikle Ortadoğu halkları için tam bir alaca-
karanlık dönemi başladı. Kapitalist modernite
ulus-devlet ve milliyetçilikle tüm devletli uy-
garlığın(modernitenin) ve savaş dolu çağların
başaramadığı kadar çok insan öldürdü. Yarat-
tığı nefret ve milliyetçilik hastalığıyla her halk
birbirine düşman hale getirilerek imparatorluk-
lar sonrası devri soykırımlarla açıldı. Alman
sömürgecilerinin Namibya’da (Herero ve Nama
soykırımı) yaptıklarını İttihat-Terakki Fırkası-
nın başını çektiği milliyetçi Türkçülük Ermeni
halkına uyguladı. 20. yüzyılın en büyük felaket-
lerinden olan Ermeni soykırımı, aradan yüzyıl
geçmesine rağmen yarattığı kapkara bulutlar-
la halklarımızın ortak kuracakları demokra-
tik-sosyalist yaşamın önünde en büyük engel-
lerden biri olmaktadır. Kapitalist modernite
yaşadığı çürümeyle yıkılırken bile sebep olduğu
kirli ve dumanlı hava nedeniyle halkların kendi
demokratik modernitelerini inşa etmelerinde
en önemli engel konumundadır. Ermeni hal-
kının yanı sıra çokça “gayrimüslim” diye tarif
edilen halklardan Süryani ve Rumlar sürgün ve
katliamlarla Anadolu ve Mezopotamya’dan tas-
fiye edildi.
Milliyetçilik salgını halkların başına bela
6
edilirken, birbirilerine nefret ve düşmanlık bes-
lemede Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın
dediği gibi “kara cahil” olan Türk ve Kürt halk-
ları, bin yıllık kardeşlikten güç alarak yeni bir
ülke kurmak adına Türkiye cumhuriyetinin
inşasına giriştiler. Tarihin cihan harbi gibi zor
ve hayati bir kavşağında bu iki kadim millet,
birbirilerine tutunarak ayakta kalabildi ve bu
birlikten Türkiye Cumhuriyeti doğdu. Cumhu-
riyet projesi daha dikkatle incelendiğinde için-
de Kürt varlığının ne denli hayati bir birleştirici
unsur olduğu görülecektir. Ancak hemen ardın-
dan halkların sırtına üst üste bindirilen 1924
Anayasası ve peş peşe Takrir-i Sükun kanunu,
Şark Islahat Planı ve Umumi Müfettişliklerin
kurulması gibi kanun ve politikalar, özellikle
Kürtler için dayanılmaz bir dönemin başlama-
sına sebep oldu. 20. Yüzyıl böylece Kürt soykırı-
mını tamamlamak için lanetli hükmünü(milli-
yetçilik) ilan ve icra edecek ve halkların arasına
zehirli nefret ideolojisi zerk edilecekti. Kürt ulu-
sal varlığının tedricen imhasını öngören bu aşa-
ma, günümüzde de “beyaz” yöntemlerle ve daha
da etkin bir biçimde sürdürülmektedir.
2o. yüzyılın başından itibaren Kürtlerin ve
Türklerin ilişkilerini, birbirinden uzaklaştı-
rılmayı, nefreti ve milliyetçiliği daha görünür
kılmaya ve İmralı’daki tarihi masada sürmekte
olan barış ve çözüm görüşmelerinin halkları-
mız için ne kadar değerli olduğunu okurlarımı-
za hissettirmeye çalıştık. Hem tedip-tenkillerle,
katliam ve inkar politikalarıyla dolu faşizmi teş-
hir etmek, hem de barış, demokrasi ve çözümün
hepimize ekmek ve su kadar gerekli olduğunu
tartıştık. Ulus-devletin hükmü ölüm, korku,
savaş, güç ve iktidar iken; demokratik ulusun
temeli özgür yaşamdır. Eşitlik, özgürlük ve de-
mokrasi temelinde onurlu bir yaşam… 20.yüz-
yıl hepimiz için zor geçti. Onun günahları ve
lanetini aşmak, yeni yüzyılı demokratik ulus ve
özgür yaşamın yaşandığı bir yüzyıla dönüştüre-
rek gerçekleşebilir.
Kürt Halk Önderi’ nin sunduğu ve geçtiği-
miz günlerde kamuoyuna açıklanan on mad-
deyle bu yaşamın mümkün olabileceği her ge-
çen gün daha fazla anlaşılmakta. Halklarımızın
niyazlarında ve yakarışlarında ifade ettiği gibi
barışa vesile olması dileğiyle…
7
Kapitalizm Çağında Kürt Gerçekliği
ve Demokratik Çözüm Planı
Abdullah Öcalan
endüstriyalizmin ve ulus-devletçiliğin hakikat
düşmanı politikalarını maskeleme aracına dö-
nüştürülmüştür. Buna rağmen modernitenin
bu üçlü sacayağının kendi içinde bir bütünlüğü,
dolayısıyla gerçekliği vardır. Modernitenin ger-
çekliği tarihsel toplumun inkârı pahasına ger-
çekleşmektedir. Gerçeklik, uygarlık toplumları-
nın kapitalist olanında daha derinleşmiş olarak
yarılmış, yaralanmış ve parçalanmış haldedir.
Azami kâr etrafında inşa edilen toplumsal ger-
çeklik, çıkarları bundan zarar gören toplumsal
gerçekliğin asimile edilmesi ve soykırıma tabi
tutulması pahasına yapılandırılır…
Endüstriyel toplum ancak tarımcı ve zana-
atkâr toplumun sömürgeleştirilmesi ve ücretli
kölelere dönüştürülmesi temelinde var olur.
Ulus-devletçi toplum devlet dışı toplumun, de-
mokratik sivil toplumun eritilmesi, karıncalaş-
tırılması pahasına gerçekleştirilir. Bu örnekler
tarihsel toplum gerçeklik olmaktan çıkarılır-
ken, yerine ikame edilen toplumun da toplum
olmaktan çok azami kâr olgusunu gerçekleş-
tiren mekanik araçlar haline getirildiğini gös-
termektedir. Toplumsal gerçekliğin çöküşü bu
olguda yatmaktadır. Burada dev endüstri tekel-
leri, finansal kurumlar ve ulus-devlet kurumları
mekanik araçlar konumundadır. Kendi başları-
na toplumsal gerçeklikleri yoktur. Bunlar toplu-
mu ve doğal çevresini yiyip tüketen endüstriyel
ve mali canavarlar, militarist ve asimilasyonist
ölüm araçları konumundadır. Kürt gerçekliğini
modernitenin bu tanımı ışığında yorumlamak
doğruya daha yakın ve hayli öğretici olacaktır.
Ortadoğu’da Ulus-Devlet Dengesi
ve Kürt Sorunu
Ortadoğu’nun güncel temel sorunlarının al-
tında ulus-devletlerin kurgulanması yattığı gibi,
Kürt sorunu da esas olarak bu kurgulamadan
kaynaklanmaktadır. Birinci Dünya Savaşında
kurgulanan Ortadoğu siyasi haritası, en az yüz-
Kapitalist moderniteyle temasın başlangı-
cında Kürt ve Kürdistan gerçekliği herhangi bir
komşu gerçekliğin ne çok ilerisinde ne de geri-
sindedir. Hatta evrensel çapta benzer örneklerle
kıyaslandığında, aralarında ciddi bir uçurumun
olmadığı görülür. Belki de eksikliği yoktur, faz-
lalığı vardır. Evrensel gerçeklikten kopuş asıl
olarak ulusal tarih bilincinin öne çıktığı 19.
yüzyıl başlarında başlamıştır. Toplumların din
temelli bölünmeleri ulus temelli bölünmelere
dönüşmüştür. Avrupa’da ortak Hristiyan Kato-
lik ümmetinden çok sayıda laik ulus ayrışmış,
ulusal toplum kategorileri doğmuştur. Ulusal
toplumlar kapitalizmin gelişmesiyle ulus-dev-
letçi, endüstriyalist formlara bürünmüşlerdir.
Geleneksel toplumun kapitalizm, endüstriya-
lizm ve devlet ulusçuluğu üçlüsü temelinde
yutulması, ‘demirden kafes’e konulması söz ko-
nusudur. Buna karşıt nitelikte sosyalist ve de-
mokratik toplumculuk kavramları ve sınırlı
deneyimleri geliştirilmiştir. Avrupa’nın 19. yüz-
yılda yaşadığı bu deneyimler 20. yüzyılda bütün
dünyaya yayılmıştır. Kapitalizmin küreselleş-
mesiyle birlikte endüstriyalizm de küreselleşmiş
ve dünya iki yüzü aşkın ulus-devlete bölünmüş-
tür. Dünya çapında toplumsal gerçeklik giderek
rijit, katı sınırlar dahilinde homojen ulus-devlet
toplumuyla özdeş sayılmıştır. Toplumsal haki-
kat açısından çok çarpık ve yanılsamalı bir sü-
reç kapitalist modernitenin gelişimiyle daha da
derinleşmiştir. Uygarlık sisteminin geliştirdiği
metafizik bakış açıları kapitalizmin pozitivist
biçimlerine dönüşerek, toplumsal gerçeklikle
ilgili algılama, kavram ve kuramlara damgasını
vurmuştur.
Toplumsal, insani bilim adıyla pazarlanan
bu kavram ve kuramlar kümesi günümüze
(1970’ler sonrası) doğru her ne kadar derin bir
krize girse de, yine de temel toplumsal bilinç ka-
lıplarını oluşturmaktadır. Bin bir dala bölünen
toplumsal gerçeklik kavramı artık kapitalizmin,
Dostları ilə paylaş: |