172
B)
Demokratik Ulusun
Bedenleşmesi:
Demokratik özerklik ve
Demokratik Konfederalizm
Demokratik ulus, klasik devlet mantığıy-
la örgütlenemez. Çünkü bunun toplumsal so-
runları çözmekten çok, derinleştirdiği açığa
çıkmıştır. Ali Adalı demokratik ulusu “ruh”
demokratik özerliği ise “beden” olarak tamam-
ladı. Aralarında yaratıcı bir diyalektik söz ko-
nusudur.
Bugün bizler demokratik özerkliği daha çok
demokratik ulusun devletle olan siyasi-hukuki
ilişkisi ekseninde (devlet+demokrasi) tanım-
lıyoruz. Bu demokratik özerkliğin çok önemli
bir boyutunu teşkil etmektedir. Zira uzlaşıcı ve
barış başlıkları altında tartıştığımız konularda,
çözüm modelimizin devlet+demokrasi formülü
ekseninde geliştiğini, dolayısıyla demokratik
güçlerin devletle olan ilişki zeminlerini tanım-
lamaları gerektiği genel çatılarıyla tartıştık.
Demokratik özerkliğin bir boyutu işte bu ilişki
düzenlemesini içerir. Bunun en genel anlamıyla
demokratik toplumun devletle olan ilişkilerinde
ulus-devletin merkezi politikalarına karşı kendi
özerk yapısını kurması ve koruması
olarak ta-
nımlayabiliririz. Devletle ilişkinin esası, devle-
tin toplumların özerk yapısını (özerk örgütlen-
me, siyaset, hukuk, ekonomi, meşru savunma
vb) tanımasına, toplumun birçok işinin toplum-
sal özerk kurumlara devrine dayanır. Devlet
bunu kabul ettiğinde, demokratik toplum da
belli alanlarda devletin bazı işlevleri yerine ge-
tiren bir konuma olarak var olmasını kabul eder
ve bu temelde onunla ilişkilenebilir. Kürt toplu-
munun güncelde demokratik çözüm ekseninde
devletlere dayattığı demokratik özerkliğin esası
budur ve tikel olduğu kadar evrenseldir.
Ancak bu boyut, demokratik özerkliğin di-
ğer boyutuyla tamamlanabilir; ki buda demok-
ratik toplumun sadece devlete karşı değil, aynı
zamanda kendi içinde de demokratik özerk bir
yapıya sahip olmasıdır. Bu aynı
zamanda de-
mokratik ulus özününde sonucudur. Demokra-
tik ulus, özerk birimlerden oluşur. Zira demok-
ratik ulus her şeyden önce ulus-devletçiliğin
homojen ve monolitik toplum modeline karşı
toplumun muazzam geniş tayf zenginliğini
yansıtma ve yaratma iddiasındadır. Ulus-dev-
let farklılıkları homojen toplum projesiyle ve
aşırı merkezileşme politikalarıyla eritmeye ça-
lışırken; demokratik ulus ise her bir farklılığın
kendisini ifade etmesini ve bütünün parçası ola-
rak ancak özgünlüğünü koruyarak var olmasını
savunur. Bunun politik tezahürü, her bir fark-
lılığın kendini özerk yapılar olarak konumlan-
dırabilmesidir. Ahlaki ve politik toplum unsuru
her farklılık kendini demokratik özerk temelde
örgütleyebilir.
Demokratik konfederalizm ise burada an-
lam bulur ki; demokratik ulusun tüm bu özerk
birimlerinin birbiriyle ilişkilerini düzenleyen
politik işleyiş ve örgütlenme tarzı olmaktadır.
Bu noktada konfederalizmi
toplumun komünal
yapısıyla değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Toplumun komünal birimleri kendi içlerinde
farklılıkların gereği olarak oldukça özerk bir
karakter taşırlar. Bu özerk yapıların her birinin
sadece kendi özerkliği içinde kalması, homo-
jenleşmek kadar toplumsallığa karşı bir tehdit
oluşturur. Dolayısıyla hem kendi iç özerklikle-
rini koruyacakları, hem de birliklerini oluştu-
racakları siyasal ve sosyal bir ilişki ağına ihtiyaç
duyar. Kapitalizm açık olarak toplumsal, komü-
nal yapılara savaş açar ve tekçi ulus-devlet an-
layışıyla bunların kendi içinde eritilmesini-yok
edilmesini amaçlar. Demokratik modernite ise
tüm bu saldırı durumuna karşı demokratik ulus
ve onun bedenselleşmesi tarzında cevap oluyor.
“Demokratik modernite gerek tarihsel temel
olarak, gerekse güncel karmaşık toplumsal doğa
açısında demokratik siyaseti temel siyasi model
olarak belirlemekle keyfi bir seçim yapmıyor.
Ahlaki ve politik toplumun siyasi çatısını ifade
etmiş oluyor. Toplumsal doğanın homojen ve
monolitik olmadığını tam kavranmadıkça de-
mokratik konfederalizmi anlamak güçleşir. Res-
mi modernitenin 400 yıllık
tarihi çok etnisiteli,
çok kültürlü ve farlı siyasi oluşumlu ve öz savun-
malı toplumu, homojen ulus adına bir nevi soy-
kırıma (genellikle kültürel, zaman zaman fiziki
soykırımlar) tabi tutma eylemidir. Demokratik
konfederalizm ise bu tarihe karşı öz savunma,
çok etnisiteli, çok kültürlü ve farlı siyasi olu-
şumlara ısrar tarihidir.(özgürlük sosyolojisi:3)
Bu tarihsel gerçekler ışığında bakıldığında
reel sosyalist pratiklerde olduğu gibi komünal
kimliğin koruyucusu olarak “devlet siyasal çatı-
sını” önermek demokratik toplum güçlerinin en
ciddi çıkmazlarından birisi olmuştur. Halbuki
komünal yapılar, yani ahlaki-politik toplum
173
özünde merkez-kaç eğilimi taşırlar ve varlık-
larının devamı için özerkliğe ihtiyaç duyarlar.
Devlet ise tam tersi bir uygulama içerir. İster
“ulus” ister “sınıf” isterse de “din” kavramlarını
ideolojik örtü olarak benimseyen formu olsun
her biçimi tekelci oluşum karakteri gereği mer-
kezileşmecidir ve anti demokratiktir. Esas olan
sıfatları değil kendisidir.
Bu nedenle devleti
komünal yapıları ve kolektif kimliğin koruyu-
cusu olarak belirlemek, daha başta kaybetmek
demektir.”Demokratik devlet olmaz.” Derken
bunu kast ediyoruz. Kürdistan özgürlük hare-
ketinin ısrarla devletli bir yapı peşinde olmama-
sını bu nedenle doğru anlamak gerekir.
Bu noktada komünalizmin demokrasiyle
ilişkisinin iki boyutu öne çıkar. Birincisi; ko-
münalizm devlet ile değil ancak demokrasi ile
korunabilir. Devlet çatısı altında yaşanan ko-
münalizm olmaz. İkincisi ise komünalizm de-
mokratik olmak zorundadır. Demokratik olma-
yan yapılar nihayetinde sınıf ve milliyet eksenli
bir devlet kurumsallaşmasına, devlet otorite-
sinin kutsayıcılığına dönüşürler. Demokratik
komünalizm reel sosyalist ve liberalist devlet
komünalitesinden ayıran esas husus, komünila-
tinenin
devlet ve egemenlik değil, demokrasi ve
toplumsal otoriteyle ilişkili olmasıdır.
Bu da demokratik konfederalizmin toplum
devlet olmayan siyasi örgütlenmesi olarak ko-
münalitenin özerk yapıların ortak bir siyasi ve
sosyal örgütlülüğü altında kimliklerini koruya-
rak birleşmesini sağlar. Komünalite ile ilişkisi
demokratik yapısıyla ilişkili olup sadece siyasal
değil, sosyal ve kültürel bir ortaklaşmayı da ge-
rektirir. Bu nedenle devletleşmeye kapalıdır. Her
bir özerk birim kendi özgünlüğünü koruyarak,
fakat sadece kendisiyle sınırlı kalmayarak daha
büyük bir toplumsallığın parçası olur. Böylece
“komünler komünü” biçiminde bir ilişki ağı
açığa çıkar. Kimsenin kimseye tahakküm etme-
diği bir ortamdan en küçüğünden en büyüğüne
tüm etnik, dinsel, mezhepsel, kültürel ve cinsel
kimlikler sadece kendi dar gettolarına kapana-
rak değil, aksine,
kendi renklerini kaybetme-
den diğer bilimlerle ilişki içinde varlıklarını
korurlar. Bu açıdan Demokratik konfederalizm
“parça ile bütün” , “yerel ile evrensel” ve “tikel
ile genel” arasındaki ilişkiyi toplumsal-siyasal
bazda en optimal düzeyde kurarak geliştiren,
yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya simbi-
yotik oluşturucu bir ilişkiyle işleyen siyasal bir
yapıdır. Özerk yapılar demokratik komünalizm
olmadan varlıklarını koruyamazlar. Çünkü de-
mokratik özerklik herkesin kendi dar gettosuna
(ulus-devletine) kapandığı bir birim değildir,
olamaz. Alain Touraine bu noktayı demokrasi
kavramı ekseninde şöyle tanımlar:
“Demokrasi herkesi kendi topluluğuna ka-
patan ve toplum yaşamını sadece bir “hoşgörü”
alanına indirgeyen, böylece ayrışmayı, yozlaş-
maya ve kutsal savaşlara yer veren kimlik sap-
lantısındaki çok kültürlülüğe de; evrensellik
adına özel inançları, aidiyetleri ve bellekleri ta-
nımayıp bunlara karşı koyan Jakoben düşünce
biçimini de reddeder.”
Demokratik özerklik
ve demokratik konfe-
deralizm aslında sadece güncelde üretilmiş bir
“modern” çözüm modeli değil, tam tersine gü-
cünün Ortadoğu’nun güçlü tarihsel ve kültürel
mirasından almaktadır. Ortadoğu halkları ah-
laki ve politik toplum unsurlarını esas alarak
tarih boyunca da özerkliklerini korumaya çalı-
şırlar. Kürt tarihi bu direnişin en çarpıcı örnek-
lerini gösterir. Sadece 19.yy isyanları bile bunu
kanıtlar. Ortadoğu’daki aşiretler, etnik yapılar,
dinsel ve mezhepsel cemaatler tarihsel olarak
hep özerk varlıklarını sürdürmeye çalışmışlar-
dır. Özerklik tercihinde bu ısrar, devletli güçle-
rini de nispeten buna “saygı” duymak zorunda
bırakmıştır. Modern öncesi imparatorlukların
çoğu, ahlaki-politik toplum unsurlarının ısrarlı
direnişleri sonucunda büyük oranda bu özerkli-
ği kabul etmek zorunda kalmıştır. Aynı şekilde
ahlaki-politik toplumlarda tarihte konfederalist
siyasi çatıyı esas almışlardır. İlk Sümer kentle-
rinden tutalım kabile-aşiret konfederasyonla-
rına değin, ilk kilise
örgütlenmesinden Medine
İslam toplumuna, Med konfederasyonundan
Eyyubilere kadar konfederalizm esas ilişki for-
mu olmuştur. Bugün Kürdistan halkının bunu
demokratik çözüm ekseninde savunması da bu
niteliğinden dolayıdır. Özerklik ve konfedera-
Demokratik komünalizmi reel
sosyalist ve liberalist devlet
komünalitesinden ayıran esas
husus, komünilatinenin devlet
ve egemenlik değil,
demokrasi ve toplumsal
otoriteyle ilişkili olmasıdır