Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə81/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   89

164
mız da unutulacak. Biz ne yaptık, ne başardıy-
sak hepsini onlar üstlenecekler.
…Bizim uygarlığımız belki binlerce yıl son-
ra yaşayan insanlara da geçecek. Bizim attığı-
mız temeller üzerine yenilerini koyacaklardır. 
Ah! Onlar da bizi hatırlayıp bıraktığımız kültür 
mirasları için teşekkür edebilseler!...   
Bizim devletimiz ve halkımızın başına gelen-
leri bir bir anlatmaya kalksam kitaplar almaz; 
siz de bıkarsınız okumaktan. Haklısınız, bizim 
geçmişimizden size ne! Ama bizim iyi veya kötü 
yaptıklarımızın sonuçlarını görerek ders ala-
bilme olanağı var. Her neyse, hepsini yazmaya-
cağım. Aslına bakarsınız biz bile geçmişimizi 
tam olarak bilmiyoruz. Çünkü eski çağlarda 
yazı  bilinmediği için yazmamış atalarımız. 
Ama beni umutlandıran bir durum var. Ya-
vaş yavaş bizim güzel yazılarımızdan bazıları-
nın Akadcaya çevirisi yapılmaya başlandı. Hem 
de satır satır çevriliyor.”(1)
Hurriler, Hititliler, Sümerler, Akadlar… Her 
biri, bir dönem Mezopotamya’ya, Anadolu’ya ve 
diğer halklara öncülük etmiş; ekonomik, sosyal 
ve kültürel yaşamları ile ilham kaynağı olmuş 
uygarlıklar nasıl olmuş da tarihten silinmiş? 
On binlerce yıl süren uzun bir dönem 
köy-tarım devrimine öncülük etmiş Kürtler, 
neden inkâr, asimilasyon ve kültürel soykırımın 
pençesinde varlık-yokluk mücadelesi verecek 
duruma düşmüş?
“Sosyolojik bir hakikat olarak bir toplum 
tarihsel bir devrimi köklü olarak yaşamışsa, o 
toplumun kendi içinde ikinci büyük ve farklı 
bir devrime önderlik etmesi zordur. Yaşadığı öz 
devrimin kendi zihniyet ve kurumsal dünyasını 
tamamıyla işgal etmesi bunda rol oynar. Başka 
bir devrim başka bir zihniyet ve kurumsallık 
gerektirir.” (2)
Günümüzde ABD’yi ayrı tutarsak eğer Al-
manya, Fransa ve İngiltere’nin yaşadıkları kriz 
ve ekonomide günü kurtarmaya indirgenmiş 
“idare” tarzı, sözü geçen devletlerin son 200 yıl-
da sanayi devrimine yaptıkları liderliği kaybet-
me aşamasına gelmeleri de, “ikinci büyük dev-
rime geçiş yapılamaması” ile ilintilidir.  
Kürtler de toprak ve tarım devrimine çakı-
lıp kaldılar. Kürdistan’ın zengin su kaynakla-
rı, tarıma ve hayvancılığa elverişli toprakları, 
tarihin her döneminde dış müdahalelere açık 
bir hedef oluşturmasının da nedeni oluyordu. 
Topraklarını ve kültürünü savunma düşüncesi 
ve mekanizmaları köklü olmadığı için, Kürtler 
20. Yüzyılın sonuna kadar, saldırılar karşısında 
varlıklarını sürdürmek ve “kültürel soykırım” 
dan korunmak için verimli vadileri, sulu tarım 
arazilerini terk ederek dağların doruklarına çe-
kilmek zorunda kaldılar.
Kürt halkı, topraklarını korumak için kale-
ler, setler, surlar yapmayı düşünmemiş, çağlar 
boyunca yabancı işgalcilere karşı silahlanarak 
öz savunma yapacak örgütlenmeyi becereme-
miştir. Fiziki ve kültürel soykırıma karşı dağla-
ra çekilmek ve nüfus olarak çoğalmanın dışında 
bir “tedbir” geliştirememiştir.
Kürtleri, uygarlığa büyük katkılar sağladık-
tan sonra tarih sahnesinden silinen, bugün adı, 
sanı, dili ve kültürü unutulan yüzlerce halktan 
ayıran en önemli özellik, kaçılacak ve sığınıla-
cak dağlara sahip olmaları ve bu erişilmesi güç 
korunaklarda nüfuslarının çoğalmasıdır. 
Kürdistan tarihi, bu kabullenişi bozmak 
amacıyla değişik tarihlerde yapılan ve kanla 
bastırılan isyanlar tarihidir. 
Geçen yüzyıl boyunca Türkiye, Irak, Suriye 
ve İran devletlerinin kimi zaman ortak anlaş-
malar, kimi zaman farklı ve özgün politikalar 
ile Kürtlere karşı fiziki ve kültürel soykırım po-
litikaları devam etmiştir. 
1639 Qasr-ı Şirin, 1921 Ankara, 1921 Kars, 
5 Haziran 1926’daki Musul-Kerkük, 10 Ağustos 
1920 Sevr, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmaları  
Türk, İran, Irak, Suriye ile Avrupa ortaklığının, 
Kürdistan’ı bölme ve sömürgeleştirme anlaşma-
larıdır. 
Kürdistan’ın yakın tarihinde, güçlü ve ta-
rihte yer edinmiş bir devlet geleneği ve bir kah-
ramanlık örneği de yoktu. Bir ulusun yaşamak 
için ihtiyaç duyduğu ekonomik yaşam alanları,  
dil ve kültür, büyük bir yıkım süreci altındaydı. 
Soğuk, sıcak, kar va yağmur nasıl kabullenilirse, 
inkar, asimilasyon ve kültürel soykırım da ben-
zer bir şekilde, Kürt halkının yazgısı haline geldi. 
Ama beni umutlandıran bir 
durum var. Yavaş yavaş bizim 
güzel yazılarımızdan bazıları-
nın Akadcaya çevirisi 
yapılmaya başlandı. Hem de 
satır satır çevriliyor


165
Bu güçlü ittifaklara karşı örgüt ve mücadele 
bilinci geliştiremeyen Kürtlerin, geriye tek sila-
hı kalıyordu: Dağlara sığınmak ve nüfus olarak 
çoğalmak.
Son 40 yılda Kürt özgürlük mücadelesi, Kürt 
kimliği, Kürt dili ve kültürünün kaba imha ve 
inkar politikalarını boşa çıkarmıştır. Kürt ger-
çeği kabullenilmek zorunda kalınınca, bu kez 
inkar ve imha daha tehlikeli ve daha derin bir 
politikayla sürdürülmek istenmektedir. Kürdis-
tan coğrafyası barajlar ve HES’ler ile parampar-
çe edilerek “dağ ülkesi” göl, baraj ve ova ülkesi-
ne dönüştürülürken, Kürdistan’ın işgali bu kez 
istimlak edilerek göl ve barajlarla tamamlanıyor. 
Artık Kürdistan coğrafyası değiştirilerek, 
büyük bir göl ve baraj ülkesi haline getirilerek, 
halkından arındırılıyor, kültürel soykırımdan 
geçiriliyor ve yeniden sömürgeleştiriliyor. Sö-
mürgeciliğin ve kültürel soykırımın yeni silahı 
barajlar, hidroelektrik Santralleri, sulama gölet-
leridir.
Barajlar ve HES’ler ile halka ait topraklar
ormanlar, meralar, çayırlar, tarla ve bahçeler  el-
lerinden alınıyor. İstimlak ile “meşrulaştırılan” 
bu gasp olayının birden fazla sonucu doğuyor:
1)
 Binlerce yıldır yerleşik yaşayan ve toprağa 
bağımlı olan bir halk, planlı-programlı bir po-
litikayla kentlere sürülerek göçmen ve mülteci 
durumuna düşürülüyor. 
2)
 Barajlar nedeniyle göç eden nüfus, yeni 
bir köy kurarak eski yaşamını devam ettiremi-
yor. Büyük çoğunluk Türkiye metropollerine ve 
Avrupa’ya göç ederek şehirlerde yaşamak zo-
runda kalıyor.
3)
 Kürt halkı açısından pratik bir değeri ve 
anlamı olmayan ve bir parçada sıkıntı yaşadı-
ğında “öte taraf”a rahatça geçiş için elverişli 
olan Bakur - Başur ve Bakur – Rojhilat  arasın-
daki sınır, baraj ve HES’lerle geçilemez bir hale 
getirilmektedir. Kürdistan’ı parçalayan sınırlar, 
ilk kez gerçek anlamda “sınır” karakterine ka-
vuşturulmaktadır.
4)
 Köy ve kır yaşamı içinde, kendi toprağın-
da ve kendi olanakları ile yaptığı evinde oturan 
yüzbinlerce insan, bir çırpıda ev sorunu ile karşı 
karşıya kalıyor. Evini kaybederek kiracı duru-
muna düşüyor.
5)
Köy ekonomisi içinde kendi yeterli top-
lum, baraj politikası nedeniyle kendisine ait 
olan her şeyi kaybediyor.  Daha evvel elinin al-
tında ve rahatça elde edebildiği ekmek, meyva, 
sebze, et, süt, yumurtayı artık büyük bir emek 
sarf ederek ve parayla elde edebiliyor. Büyük bir 
üretici topluluk, kapitalist pazarın hazır ve top-
lu müşterisi konumuna düşürülüyor.
6)
 Köyde ve kırda yakacak ve ısınma soru-
nunu doğadan ve toplumun ortak malı olan or-
manlardan ve ağaçlardan temin eden toplum, 
topraklarından edildikten sonra sürekli bir bi-
çimde, pahalı bir maliyetle ısınma ve yakacak 
sorunu ile karşılaşıyor.
7)
 Köy-kır yaşamında ortak mülkiyet, ortak 
yaşam alanları ve paylaşım doğal ve zorunlu bir 
yaşam biçimi iken, kent yaşamında tek başına 
ve güçsüz birey konumuna düşürülüyor. Top-
lum halinde yaşarken oluşan savunma meka-
nizmalarının tümü yok oluyor.
8)
 Kürtçe şehirde kullanılmaz oluyor. Kürt 
kültürü, gelenek ve görenekleri de zamanla 
unutuluyor.
9)
 Daha evvel toplumun olan ve herkesin ser-
bestçe ve ihtiyacı olanı tüketebildiği; toprakları-
nı, hayvanlarını, bağ ve bahçelerini suladığı suyu 
artık parayla tüketecek konuma düşürülüyor. 
İçme suyunu dahi şişe ile almak zorunda kalıyor. 
Kısacası barajlar politikası ile Kürdistan 
coğrafyası paramparça edilirken, Kürt halkı 
da darmadağınık bir hale getirilerek kapitalist 
pazarın toplu-hazır müşterisi haline getirilmek-
tedir. Ekonomisi yıkıma uğratılan toplumun 
kimliğini, dilini, kültürünü koruması da im-
kansız hale getiriliyor.
“Barajlarla ve onlara karşı verilen mücade-
leyle ilgili en önemli nokta, insanların bunların 
sadece ahlaki çürümenin anıtları olduklarını ve 
anti-demokratik bir nitelik taşıdıklarını anla-
maları gerektiğidir. Barajlar, doğal kaynakları 
merkezileştirir; bu kaynakları insanın elinden 
alır ve sonra da az sayıdaki ayrıcalıklı insana 
yeniden dağıtır.” (3)  
Kürdistan’daki barajlar politikasının kültü-
rel soykırım amacı yanında, toplumu sömürgeci 
egemenlik karşısında meşru savunmadan yok-
sun bırakma amacı da çok önemli bir amaçtır. 
“Sınırda PKK’ya karşı tamamlanan barajlar” 
başlığı ile verilen bir haber, Türk devletinin, 
Kürdistan’da yoğunlaştırdığı baraj politikası-
nın gerçek amacının itirafıdır. Haber şöyledir: 
“Uludere’nin Hezil ve Ortasu çayları üzerinde 
inşaatı süren barajlar Silopi, Şırnak, Uludere, 
Ballı, Kavşaktepe, Musatepe ve Çetintepe adla-


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə