Demokratik Modernite


Halkların Demokrasisi:  Komünalite Muhammed İnal



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə83/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   89

168
Halkların Demokrasisi: 
Komünalite
Muhammed İnal
Egemen kapitalist sistemin egemenlik tarzı 
ve işleyişinin bireysel ve toplumsal bilinçlerde 
‘’kör’’ noktalar yaratarak toplumsal zihniye-
ti dejenere etmektir. Sistemin esas egemenlik 
sahası, toplumsal bilinçte yaratılan kör nokta-
lardır. Sistem ekonomik üretim dizgisiyle, en-
formasyon ağı üzerindeki tahakkümüyle, dilsel 
ifade tarzıyla ve kültürel sunumuyla toplumsal 
bilincin açık alanlarını da kör noktalara çevire-
rek karartmak ister. Egemenlik inşasının ve öz-
gürlük yanılsamasının bu denli gözlerden uzak 
kılınması, bilinçte oluşturulan bu kör noktala-
ra dayanmaktadır. Bugün küreselleşme olarak 
dayatılan ise tekil ve genel bilinçler düzeyinde 
yaratılan kör noktaların global çapta, tüm top-
lumsal bilinçlerde yeniden ve kalıcı tarza inşa 
edilmesinden ibarettir. 
Karartılan bilinç, esas olarak modernitenin 
zihinsel ve düşünsel ufku içerisinde kalmak ve 
onu aşma gücünü göstermemekle maluldür. Bu 
bilinç, her ne kadar muhalif pozisyonda konum-
landığını iddia etse bile, küresel tahakküm güç-
lerinin iktidar ve toplum biçimlerinin bilinçleri 
işgal süreci ve yöntemlerini görmeyen bir po-
zisyondadır. Toplumsal kuruculuk iddiasında 
olup da bu kör noktalarda kalmak, toplumsal 
kuruluşta kurucu rol üstlenen başlıca olgulara 
yaklaşımda iktidarın düşünce dizgesi içerisinde 
kalmakla, bu iddiasını en başta yitirir. Küresel 
tahakküm güçlerinin üretim süreçleriyle, her 
alana yayılan ideolojik yeniden üretim aygıt-
larıyla inşa edilen ‘’bilinç’’ karşısında zihniyet 
devrimiyle yeni bir bilinç ve bilme formu inşa 
etmeden ve özellikle onu kavramsal çerçevesi 
içerisinde direnebileceğini ve alternatif olabile-
ceğini sanmak, aslında tam da bu kör noktalar 
içerisinde hareket etmektir. Kapitalist moder-
nite ahlaki ve politik topluma karşı nasıl ‘’yeni 
‘’ve farklı bir bilinç ve toplum modeli koyarak 
hakim hale geldiyse, şimdi kapitalist modernist 
sistemi aşmakta ancak modernist bilincin bilgi 
ve bilinç seviyesini aşacak yeni bir bilinç inşa-
sıyla mümkün olacaktır. 
Kurucu rol üstlenen kavramlardan kastımız, 
önceki yazılarımızda parça parça işlediğimiz 
toplum, ahlak, politika, komünalite, demokrasi 
ve ulus gibi kavramlardır ki, bunlar aynı zaman-
da paradigmamızın temel parametrelerini oluş-
turmaktadır. Kapitalist modernitenin kuruluş 
anından itibaren en çok da bu kurucu kavramlar 
ve bu kavramların somutlaşma düzlemlerinde 
toplumsal bilinç küresel düzeyde karartılır. Ta-
rihin hiçbir döneminde olmadığı kadar bu kav-
ramlar anlamlarından saptırılmıştır. Bu saptır-
manın temeli, bu kavramların tüm içerimleriyle 
beraber iktidara bağlamaktır. Toplumsal bilinç 
bu kavramları (ve tabii ki bunların pratikleşme 
hallerini) hiyerarşi, iktidar ve devlet yapısallığı 
dışında düşünmez hale getirilir. Bunların her 
biri devletçi modernitenin birer işlevi olarak 
tasarlanır. Ulus-devlet işte bu operasyonun en 
komplike görünümüdür. Burada en genel bir 
şiddet örgütü olarak devletin kendisini bir top-
lumsal örgütlenme olarak sunması vardır. Bu 
denklem ‘’ulus-devlet=devlet ulusu=ulus=top-
lum’’ şeklindedir. Dolayısıyla bütün toplumsal 
alanlar iktidar ve devlete içkin hale getirilmek-
tedir. Tarihte ilk defa iktidar tekeli tüm toplumu 
kuşatma altına almıştır. Toplumun her alanında 
her zemininde kendisini örgütlemeye çalışmak-
tadır. ‘’Vatandaşın’’ hiçbir eylemi yoktur iktidar 
aygıtının düzenleme alanı içinde yer almasın, 
evlenme, boşanma, beslenme, barınma, iba-
det, sağlık, eğitim, güvenlik ve hatta ‘’doğum’’ 
ediminin kendisi iktidarın belirleyici tahak-
kümcü alanı içinde yer almaktadır. Foucault’ 
nun yaygın ağ olarak örgütlenmiş ‘’bio-iktidar’’ 
tanımı bu durumu çok güzel açıklar. Vatandaş 
ancak bu iktidar alanı içerisinde gerçekleşebilir.
Bu bizi ulus-devlet=devlet ulusunun bir ik-


169
tidar örgütlenmesi olduğu sonucuna götürür. 
Dolayısıyla kapitalist moderniteye karşı al-
ternatif bir modernite olma çabası her şeyden 
önce iktidarın içinde bir ağ gibi işlediği devlet 
ulusun, yani devlete bağlanmış her tür toplum 
tipinden kopuşla başarılı olabilecektir. Toplum-
sal düzlemin bütününü saran alternatif bir top-
lum modeli oluşturmadan iktidarın toplumsal 
örgütlenme içinde ona muhalefet etmeye çalış-
mak veya ona alternatiflik iddiasında bulunmak 
olumlu bir sonuç doğurmayacağı reel pratikler-
den bilinmektedir. Bu tarz bir yaklaşımla sistem 
içileşmek, sistemin mezhebine dönüşmek ve 
özellikle kurucu kavramlar boyutuyla sistemin 
bilgi ve zihniyet çeperleri içinde hapis kalmak 
kaçınılmaz olacaktır. 
Demokratik ulus kavramı, demokratik mo-
dernitenin asli ve başat bir özelliği olarak devlet 
dışı toplumsallığın inşa hamlesidir. Dolayısıy-
la toplum ve devrim teorisinde şimdiye kadar 
toplumsal güçler; zayıflatıp niyetleri dışında 
da olsa, onlara devletçi sistemi eklemleyen ha-
talardan arındırma ve klasik yaklaşımlardan 
kurtulmanın yol ve yöntemlerini göstermekte-
dir. Bunu yaptığımız takdirde sistemin düşünce 
ve eylem kalıplarıyla hareket etmek, sistemsel 
kuruluşumuzda işlev ve yapı olarak anlam ka-
zanan kurucu kavramlara sistemin bilgi, algı 
ve değer yargılarıyla anlamamıza yola açacak-
tır. 19. ve 20. Yüzyılda başta demokrasi olmak 
üzere pek çok kavram bu yanılgılı yaklaşımdan 
nasibini almıştır. 
A) Demokratik Ulus, Halkların 
Ulus-Devlet’e Tarihsel Cevabıdır
Ali Adalı 19. ve 20 yüzyıl hareketlerinin 
kapitalist moderniteye karşı direnişlerini ana-
liz ederken, bu hareketlerin(sosyalist, anarşist, 
dinsel, kültürel, feminist, çevreci vb.) sistemi 
önemli düzeyde tanımladıklarını, fakat esas 
olarak alternatifini oluşturmakta kavramsal ve 
kurumsal olarak yetersiz kalmaları nedeniyle 
onu aşamadıklarını belirtir. Kapitalist moder-
nitenin dayattığı bilgi ve yaşam ufkunu aşama-
malarının nihai sonucu ise onu eklemlenmek ve 
onun bir mezhebi haline gelmek olur ki, sözü ge-
çen muhalif akımlar için ortaya çıkan durum bu 
olmuştur. Ali Adalı bu durumu 19. Ve 20. Yüz-
yıl sosyalist hareketleri için şöyle somutlaştırır:
‘’Yüzeli yıllık bilimsel sosyalizm adıyla yürü-
tülen hareketin temel başarısızlık nedeni, aydın-
lanması, moderniteyi aşamaması( …) daha doğ-
rusu bu niyeti bile taşımamasıdır.’’ Devamla Ali 
Adalı dönemin Alman komünistleri şahsında 
muhalefetin ana eksenini eleştirirken sorunun 
ana kaynağını şöyle açıklar:’’Yeni devrim dalga-
sı umdukları gibi gelmeyince Marks Londra’ya 
çekildi. Kapitali incelemeye koyuldu. Enternas-
yonalizm denemesi bir dernek çalışmasıydı. 
Alman komünistleri merkezi ulus- devleti esas 
almakla(Marks ve Engels dâhil) objektif olarak 
yenilgiyi kabul etmiş oluyorlardı. Bunalım teo-
rileriyle kapitalizmin düşüşüne göre program, 
örgüt, strateji, taktik dersleri topluma karşı 
kapitalizmle aynı modernite kalıpları içinde 
(endüstriyalizm ve ulus- devlet’i meşru görme) 
uzlaşarak ekonomizm denen tekelden pay alma 
hareketine dönüştü.’’ (A.Adalı sosyolojisi: cilt 4 )
Bu eleştiriler ilk başta oldukça sert görün-
seler de, devlet, sınıf, diktatörlük, bürokratik 
hegemonya gibi kavramların içeriğiyle yakın 
tarihte gerçekleşen reel sosyalist, sosyal demok-
rasi, ulusal kurtuluşçu ve dinsel hareketlerin so-
mut pratikleri göz önüne getirildiğinde tarihsel 
gerçekliğin eleştiriyi doğruladığı görülecektir. 
Kapitalist modernitenin ulus-devlet gerçekliği-
ne değinmeden ve ondan kopuk yapılan sınırlı 
bir sınıf ve sermaye tahlili, hakikati perdele-
mekte ve çözüm üretmekten çok reel pratikler-
den de görüldüğü gibi, yeni toplumsal sorun 
alanlarına yol açmaktadır. Toplumun demokra-
tik kuruluşunu temel görev olarak benimseme-
leri gereken’’ devrimci güçler’’in demokrasisi-
nin toplumsal inşası ve toplumsalın demokratik 
kuruluşundan ziyade devletle, devletin zor yo-
luyla ele geçirilmesiyle, diktatörlüğün sınıfsal 
el değiştirmesi ve kurumsallaştırılmasıyla, top-
lum güçleri katı düzenlenmiş bürokratik devlet 
aygıtına bağlanmasıyla, bunların yol ve yön-
temlerinin devrimci süreç ve teorik olarak ta-
nımlanmasıyla meşgul olmuşlardır. Demok-
ratik toplumun kavram ve kurumları pek de 
gündemlerinde değildir. Bu konulara daha çok 
aydınlamacı modernist zihniyetle yaklaşılmak-
tadır. Marks 1875’te Gotha- Erfurt Programının 
Eleştirisinde, sosyalist hareket içinde demok-
rasinin daha stratejik olarak değerlendirilmesi 
gerektiğini savunan görüşe karşı demokrasiyi ‘’ 
eski bir burjuva yutturmacısı’’ olarak tanımlar. 
Ona göre sosyalistlerin asli görevi, bu burjuva 
yutturmacasına karşı proletarya diktatörlüğü-
nün kuruluşunu başarmaktır. Yani daha başın-


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə