21
tabaka”nın kesin şekilde belirlenmesinden artık vazgeçilmiştir. Bugün artık bir
“aşağı tabaka”yı sosyal bir bodrum katına indirmektense, her insanda “aşağı
tabakadan kalmış unsur”ların, halk yerine “halktan kalmış” varlıkların her
yerde aranılmasına başlanmıştır. Eski anlayışa göre halkı ikiye bölen kesin
çizgi yerine, bugün artık her insanı teker teker ikiye ayıran, onlarda ayrı ayrı
“halk kaynağından gelen”le “halk kaynağından gelmeyen”i, kişisel birikimle,
eski kaynağı belirleyen, insanoğlunu ferdi varlık ile cemaat varlığı olarak ikiye
ayıran bir çizgi söz konusudur. Uzun tartışmalar ve araştırmalardan sonra,
halk bilgisi açısından, bugün artık “halk”, eskiden olduğu gibi bir sosyal grup
anlamı taşımıyor. Herkesin az ya da çok bir güçle katıldığı bir “tavır ve
davranış tarzı” anlamı kazanıyor.
O halde eski anlayışta görüldüğü gibi, folklor, artık yalnız çok eski
töreler ve yaşam düzenleri içinde evrime kapalı “aşağı tabakalar”ı değil,
bilginleri ve aydınları da, cahiller, işçiler ve köylüler kadar araştıracaktır.
Folklor ürünleri, aşağıdan yukarıya, bütün zümreler ve sınıflarda geçerli,
geçişli, sürekli ve canlı bir oluşum evrimi içinde yürümekte, geçmişten
geleceğe doğru, çağımıza da uğrayarak, kesintisiz bir damar gibi akmaktadır.
Yeni anlayışa göre hayatın evrimi ile birlikte, yerli ve komşu etkilenmeleri,
folklorda yeni karışımları ve şekilleri de getirmektedir.
15
Alangu, bu açıklamalarından sonra halka ait ürünlerin neler olduklarını
açıklayan “Halka Bağlı Olan Şeyleri Belirleyen Nitelikler” bölümünde ise halk
bilgisi ürünlerinin nelerden oluşması gerektiğini aşağıdaki biçimde açıklamaktadır:
15
Tahir Alangu, Türk Folkloru El Kitabı,
İstanbul, 1983, s. 27–32
22
Cemaat ve gelenek bağlarının etkileri öylesine geniştir ki, popüler olan
unsurlar insanoğlunun bütün hayatını sarar. Bu sınırlar ötesinde ise, bireysel,
kişisel, gelenek ve göreneklere bağlı olmayan pek dar bir yaşama alanı kalır.
O halde cemaat –ve gelenek- bağlarının etkileri ve güçleri, bireysel kültürün
tam karşıtı olan halk kültürünü belirleyen, sürekli olarak canlı tutan bir
varlıktır. Farkında olalım ya da olmayalım, bir evin yapımında, alışverişte, her
günkü selamlaşmalarımızda, daha da önemlisi evlenmelerimizde, cemaat
tarafından dikte edilen gelenek ve törelerin yürüttüğü kurallara bağlanırız. Bir
türkü bir cemaatin ortak malı olunca, artık bir “halk türküsü” haline gelmiş
demektir. Bu oluş, bir şahsi emre, ya da yargıya, ferdi zevke bağlı olmaktan
çıkınca meydana gelir. İnsanoğlu, düşünmede, duymada, yaşamada cemaat
ve geleneğin otoritesi altına girince, halka bağlı hayat ve halk kültürü
işlemeye ve hükmünü icra etmeye başlamış demektir.
Geleneğe bağlı, yeni geleneklere bağlanmaya da istidatlı, “kolektif”
unsurlarla ayakta duran “halk hayatı”nın karşısında, gelenekten kopmuş, halk
niteliklerini yitirmiş olan “kitle hayatı” vardır. Kitleleşerek ortadan kalkmış
yığınların, töresel değer yargılarından, yani cemaat bağlarından kopuşları,
onları “halk” olmaktan çıkarır. Bereket versin “kitle”ler, uzun süre bu
hallerinde kalamazlar. Yeni törelere bağlanır, gelenekleşir, yeniden cemaat
haline gelirler.
Halk ve cemaat hayatının bütün şekilleri ve kademelerinde görülen,
gelenek ve törelerin vazgeçilmez bu belirleyici niteliği Fransız ve
Anglosakson araştırıcıları tarafından iyice belirtilmiş olup, çoğu kez folklorun
araştırma alanı da, “tradition populaires, popular tradditions, traditional
23
beliefs, legends and customs” diye adlandırılmıştır. Şunu ortaya koymak
gerekir: “halk” kavramının en yaygın ve belirleyici niteliği olan cemaat ve
gelenek, halka bağlı olan her şeyin temelinde vardır.
16
Alangu’nun bu görüşlerinden sonra Alan Dundes’in; “Halk Kimdir?” adlı
makalesinde de halkbiliminin çalışma alanında olan “halkın” sosyoloji, antropoloji,
etnoloji ve diğer beşeri bilimlerin çalışma alanında olan “halktan” hangi yönleriyle
ayrıldığı açıklanmaya çalışılacaktır:
Halk teriminin 19. Yüzyıldaki çeşitli kullanımlarında görülen çok ciddi
bir problem, bu terimin kaçınılmaz olarak bağımsız bir yapıdan ziyade,
bağımlı bir yapı olarak tarif edilmiş olması gerçeği altında yatar. Başka bir
ifadeyle, halk daha başka kümelerden oluşan gruplara tezat olarak tarif
edilmiştir. Halk, aşağı tabakayı oluşturan, genel nüfus içinde bir sürü, bayağı
ve kaba bir grup ve aynı toplumun seçkin tabakası (elite) ile tezat teşkil eden
bir insan grubu olarak düşünülmüştür. Halk bir taraftan “medeniyetle” tezat
olarak ele alınırken, yani halk medenileşmesi bir toplumda, medenileşmemiş
bir unsur olarak kabul edilirken, diğer taraftan da vahşi (savage) veya ilkel
toplum (primitive society) diye adlandırılan ve gelişme (evolution)
basamaklarından daha aşağıda olduğu bir grupla da tezat olarak kabul
edilmiştir.
Medeniyetin kenarlarında yaşayan eski moda bir kısım gibi kabul
edilen halk, köylü kavramıyla eş değer görülmüş ve bu anlamda hala aynı
şekilde görülmektedir. Medeni seçkin ve medeniyetten çok uzak “vahşi”
16
A.g. e. s. 32–78
Dostları ilə paylaş: |