NörobiLİm ve yapay zeka çalişmalarinda yaşanan geliŞmeler sosyal biLİmler ve planlama alanin öNÜNÜ nasil açiyor?



Yüklə 391,41 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/18
tarix13.12.2017
ölçüsü391,41 Kb.
#15307
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   18

www.ozetkitap.com 

3

 



bigisayar donanımına, aklı bilgisayar yazılımına benzetmektedirler. Üzerinde durmak istediğim ikinci 

nokta aklın önemli bir evrimsel tarihi olduğu konusunda önemli bir uzlaşmanın bulunmasıdır.

3

  

Aklın evrimselliği temelde iki kaynaktan gelmektedir. Günümüzdeki insanın aklı ile tarih öncesinde 



yaşayan insanın aklının kapasiteleri arasındaki çok önemli farklılık bulunmaktadır. Bu farklığı 

açıklayabilecek iki faktör bulunmaktadır. Bunlardan birincisi aklın yeri olan beynin bir biyolojik organ 

olarak yaşadığı evrimdir. Bu çok yavaştır, akılda yaşanan büyük kapasite artışını açıklamaktan çok 

uzaktır. İkinci açıklayıcı faktör insan aklının kültür oluşturması ve bu değişiklikleri sürekli biriktirmesi 

yapabilirlik kapasitesini geliştirmiş olmasıdır. Aklın kapasitesinin gelişiminde hızlı değişmeyi biyoloji 

dışı faktörlerle açıklamak durumunda kalmamızı da dualist yaklaşımın değirmenine su taşıma olarak 

yorumlayabiliriz.  

Üçüncü kavramımız Zeka anlamını akılla ilişkilendirilme biçiminden almaktadır. Zeka her bireyin; 

algılama, kavrama, soyutlama, kavram kurma, eleştirme, yargılama, akıl yürütme, öğrenme, 

öğrenilenden yararlanabilme, yeni durumlara uyabilme, yeni çözüm yolları bulabilme 

kapasitesidir/yeteneğidir. 

4

 Bilim insanları genellikle kalıtımla ilişkilendirdikleri bu kapasitenin, her yaş 



grubu için ayrı ayrı hazırlanarak, standardize edilmiş testlerle, her birey için ayrı ayrı ölçülebileceğini  

kabul etmektedirler.  Akılın performansı ise, zekanın kullanılmasıyla gerçekleşmektedir.  Zeka 

başkasına nakledilemez. Ama zekayı kullanılan aklın ürünleri bir başkasına nakledilebilir. Tabii beyin 

ve akıl ilişkisi konusunda monist bir görüşe sahipseniz zekayı beyne referansla tanımlamanız gerekir. 

Bu durumda Zeka beyin gücünü, kavramları kavramadaki ustalık ve çevikliği ifade eder 

denilebilecektir. 

1983 yılında Howard Gardner

5

’in çoklu zeka kavramını ileri sürmesine kadar, zeka tek ve baskın bir 



yetenek olarak görülüyordu. Tabii aklın çok zengin çeşitli ürünlerinin yelpazesinde yer alan 

faaliyetlerin gerçekleştirilmesinin her birinin farklı yetenekleri gerektirdiği görülüyordu. Ama zekanın 

değişik boyutlarını oluşturan bu yetenekler arasında yüksek derecede bir korelasyon olduğu var 

sayıldığından tek ve baskın bir zeka varsayımıyla yetinilebiliyordu. Gardner zekanın önce yedi boyutu 

olduğunu ileri sürdü. Daha sonra buna iki boyut daha ekleyerek dokuza yükseltti. Bunları; 1) görsel 

uzaysal zeka, 2) sözel-dilsel , 3)mantıksal-matematiksel, 4)bedensel-kinestetik, 5)içsel-kişisel, 6) 

müziksel-ritmik, 7) kişilerarası-sosyal, 8) doğasal, 9) varoluşsal-ruhsal zekalar olarak sıralamaktadır. 

Her bireyde bu zekalar bulunmaktadır, ama düzeyleri bir birinden çok farklıdır. Gardner’e göre her 

bireydeki farklı zeka türleri arasında çok zayıf bir korelasyon bulunmakta ve bu nedenle zekanın çok 

boyutlu olduğunu kabul etmek zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Böyle bir bilimsel saptama yapılması 

özellikle pedagoji ve eğitim stratejisi alanlarında önemli pratik sonuçlar doğurmuştur.

6

 



                                                           

3

 Bu konuda Bknz: Steven Mithen: Aklın Tarih Öncesi, Dost  Kitabevi, Ankara, 1999. 



4

 Bedia Akarsu: Felsefe Terimleri Sözlüğü, Savaş Yayınları,Ankara, 1984,s.6-7.  

5

 Howard Gardner:Intelligence Reframed Multiple Intelligence fort he 21’st Century, Basic Books, New York, 



1999. 

6

 Ziya Selçuk,Hüseyin Kayılı, Levent Okut: Çoklu Zeka Uygulamaları, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul, 2002. 




www.ozetkitap.com 

4

 



Üzerinde duracağımız dördüncü kavram insanın sinir sistemi olacaktır. Canlılar arasında en gelişmişi 

olan insanın sinir sistemi ya da sinir ağı, insanın dışsal çevresini ve vücudunun çalışması algılamasına 

yol açacak bilgiyi elde ederek, işleyen ve elde edilen mesajı beyinden ve omurilikten alarak vücudun 

değişik organlarına ve kaslarına taşıyarak onların faaliyetlerini düzenleyen, nöronlardan oluşmuş bir 

sistemdir. Bu sistem iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümümü kafatası içinde yer alan, beyin, 

beyincik ve omurilik soğanı ile omurga içinde yer alan omurilik Merkezi Sinir Sistemi teşkil etmektedir. 

Sinir sisteminin yönetici ve denetleyici bölümünü oluşturmaktadır. İkinci bölümü beyin ve omurilikten 

çıkan ve onları vücuttaki tüm alıcıları ve uyaranları dokulara, organlara bağlayan otonom ve somatik 

sinirlerden oluşan Çevresel Sinir Sistemi oluşturmaktadır.   

Bu yazı içinde sosyal bilim alanı ve planlama alanında yaşanan değişmeleri açıklamakta kullanacağımız 

nörobilim alanındaki gelişmeler açıklığa kavuşturmaya çalıştığımız bu dört kavram etrafında 

gerçekleşmektedir.  Nörobilim sinir sisteminin bilimsel araştırmasını yapmaktadır. Bu alana normal 

olarak biyolojinin alanıdır denilebilir. Ama günümüzde disiplinler arası bir alan olarak gelişmektedir.  

Beklenilebileceği üzere bu çalışmalar esas olarak beyinin/aklın davranışlar ve bilişsel (cognitive) 

işlevler üzerindeki etkilerini ortaya koyma üzerinde yoğunlaşmaktadır.  

Bu yazının giriş sonrasındaki bölümlerinde, ilk olarak nörobilimin tarihi araştırılacaktır. Bu aşamayı 

nörobilimlerdeki gelişmenin bilişsel sosyal bilimler alanında yarattığı gelişmeler ile planlama ve 

tasarım alanında neden olduğu değişikliklerin anlatılması izleyecektir. Yazının sonunda da genel bir 

değerlendirme yapılmaya ,yeni sorular sorulmaya çalışılacaktır.  

II. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINA KADAR OLAN SÜREDE BEYİNE Ve SİNİR SİSTEMİNE İLİŞKİN BİLGİMİZ 

NASIL GELİŞTİ ? 

Eski Mısır’da mumyalama sırasında beyin kafatasından kancalarla çıkarılıyor, kafatasındaki boşluk 

ilaçlı sularla temizleniyordu. Mısır papirüslerinde kafa travmasından, kafatası çatlaklarından söz 

edilmesi MÖ 17. Yüzyıla kadar geriye kadar gitmektedir. Bu dönemlerde insan aklıyla beynin ilişkisi 

kurulmamıştı. Aklın yerinin kalp olduğu zannediliyordu. Beynin aklın /zekanın yeri olduğunu MÖ 5-6 

Yüzyılda ilk kez Pythagoras’ın izleyicilerinden Croton’lu Akmeon ileri sürmüştür. Ama bu görüş hemen 

kabul görmemiştir. MÖ 4 Yüzyılda Aristotales, hala, aklın/zekanın yerinin kalp olduğunu 

düşünüyordu. Çünkü kalp vücuda kalın damarlarla bağlanırken beyin güçsüz ince tellerle ilişki 

kuruyordu. Daha önemlisi kalp bedenin merkezinde kumanda konumunda bulunuyordu. Beyin ise 

tepede ve uzaktaydı. Ayrıca ceninlerde de önce kalp atıyordu. Aristotales’e göre beyinin işlevi 

soğutmayı/sakinleşmeyi sağlamaktı.  Ama yine MÖ.4 Yüzyılda yaşayan Hippokrat ise beynin 

aklın/zekanın yeri olduğuna inanlar arasında bulunuyordu.

7

 MÖ.3 Yüzyılda anatomi çalışmaları yapan 



Herophilus ve Erasistratus sinirler ve sinirlerin beyin ve omurilikle ilişkisinden açıkça söz etmişlerdir.

8

  



Teşrihin henüz yapılmadığı bu dönemde, insanın beynin işlevinin ne olduğunun öğrenilmesi zaman 

almıştır. Roma İmparatorluğu döneminin büyük doktoru Bergamalı Galen koyun, eşek vb. hayvanlar 

                                                           

7

 Sam Kean; İnsan Beyninin Gizemi, Kolektif Kitap Bilişim Ltd.Şti, İstanbul,2014,s.222. 



https://en

.

wikipedia.org/wiki/History_of_neuroscience



8

 Robert Winston: Age,s.21. 




Yüklə 391,41 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə