www.ozetkitap.com
27
gerçek oluşturma güdüsüne sahip olduklarında İletişim insanların belleğini ve bilgisini
ona göre
biçimlendirmektedir. Ortaklaşa çizilen bir geçmiş, bireylerin belleklerinin birbirine yaklaşmasını
sağlar. Bu ortaklaşa hatırlama, ortak bir belleğin canlandırılmasına ve bu grubun içindeki bağların
güçlenmesine yol açar. Sosyalliğin daha yüksek düzeyde temellendirilmesi, diyalojik pratikler,
kültürel faktörler, ortak içsel durumlar (state) üzerinde durmayı gerektirir. Belirleyici özellik insanların
güdüsüdür. İsteğin güdüsel anlamı içsel durumun bölüşülmesiyle oluşmaktadır.
Beyin su ve oksijene ihtiyaç duyduğu kadar da başka insanlara ihtiyaç duyar. Nöronların hayatta
tutunmasında başka insanlara ait nöronlarda önemli rol oynar. Bizler kendimizi bağımsız birer canlı
olarak görsek de, beyinlerimizin diğer beyinlerle kurduğu zengin bir etkileşim ağı bulunmaktadır. (Bu
düşünceden yola çıkarak insanlığı tek bir organizma olarak görmek olanaklıdır) Beyin doğuştan kimin
güvenilir olup kimin olmadığını algılamaya yarayacak iç güdülere sahiptir.
Gruplar halinde bir araya gelme güdümüz sağkalım açısından önemli bir avantaj sunar. Ama bunun bir
karanlık yüzü var. Her iç grup bir dış grubun varlığını gerektirir. Dış gruplara şiddet uygulanıyor. Dış
gruba ait bir bireyin canının yandığını gördüğümüzde, beynimiz aynı ölçüde endişe duymayabilir. Bu
bazı insanların dışlaştırılmasıyla (de humanizasyon) sağlanmaktadır. Bu medial prefrontal korteksteki
değişmelere odaklanıyor.
Beyinin Sosyallik Karşıtı Devreleri Nasıl Çalışıyor
Toplumlarda anti sosyal ve ahlak dışı davranışların bulunduğunu günlük yaşamımızda deneyimliyoruz.
Bu duruma bir açıklama getirmek için iki mantıksal yol olduğu düşünülebilir. Bunlardan biri beyinde
sosyalliği sağlayan devreler olduğu gibi, anti sosyalliği sağlayan devreler olduğunu düşünmektir.
İkincisi ise normal olanın sosyalliği sağlayan devrelerin bulunması olduğunu kabul etmek, antisosyal
ve ahlak dışı davranışların ise beyindeki bazı bozukluklar dolayısıyla ortaya çıktığını düşünmektir.
Hakim olan bakış açısı ikincisi olmuştur.
1870 li yıllardan beri ortaya çıkan kriminal antropoloji kriminallerin beyinlerindek farklılığı
göstermeye çalışmışlardır. Beyin cerrahisindeki gelişmeler bu varsayımı önemli ölçüde zayıflatmışsa
da, bu konudaki çalışmaların ortadan kalkması II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşmiştir. 1990’lı
yıllarda beyin görüntüleme tekniklerinin gelişmesi sonrasında yeni adımlar atıldı. Andrian Raine ve
ekibinin çalışmaları katillerde prefrontal kortekse, superior parietal gyrus, left angular gyrus ve corpus
callosum da glikoz metabolizmasının azalması yanısıra amigdala, talamus ve medial temporal zonda
normal olmayan aktivite asimetrileri buldular. 2000 li yıllarda azalmış otonom aktivitelerin anti sosyal
kişilik bozukluklarıyla beraber gittiğini ortaya koydular. Ama şiddetin sadece nöral biyolojiyle
açıklanamaz olduğuna dikkati çekiyorlardı.
44
Neurobilimdeki bu gelişmeler hukuk alanında ceza yasalarının mantığında önemli bir baskı yaratmaya
başlamıştı. Bu aslında davranışsalcılığın çöküşünün bir sonucuydu. Zaten cezalandırmanın mantığı
44
Nikolas Rose, Joelle M.Abi-Rached: Age, ss.164-198.
www.ozetkitap.com
28
davranışsalcı bir mantıktı. Cezalandırmanın mantığı davranışsalcıydı. Ceza hukuku insanın niyetler
taşıyan bir varlık olduğu ve eylemlerinin nedeninin zihni durumları olduğu ve eylemlerinde sorumlu
tutulabileceğini var sayıyordu. Nörobiyolojinin bu sorumluluk varsayımını önemli ölçüde aşındırması
karşısında hukukun bir risk yönetimine geçmesine ilişkin düşünceler gelişiyordu. Ama hukuk normatif
niteliği dolayısıyla görgül nörobilimin bulgularına karşı bir direnç gösteriyordu.
VIII. NÖROBİLİM ALANINDA YAŞANAN GELİŞMELERİN PLANLAMA VE TASARIM ALANINDA NEDEN
OLDUĞU DEĞİŞİKLİKLER
Nörobilim çalışmalarının sosyal bilim çalışmalarına önemli değişiklikler getirdiğini gördük. İnsana
bakış açımızın değişmesinin ve sosyal bilimlerde yaşanan değişmelerin planlama anlayışımızda da
önemli yansımaları olacaktır. Günümüzde planlama konusunda üzerinde uzlaşılmış bir kuramın
bulunduğu söylenemez. Ama bir toplumda uygulanan bir müdahale biçiminin planlama olduğunu
söyleyebilmek için bazı koşulları yerine getirmesi konusunda bir uzlaşı olduğu söylenebilir.
Planlamanın gerçekleştirmesi gereken minimum koşullarından birincisi geleceğe yönelmesi, ikincisi
bu yönelmeyi bilimsel bilgiye dayanarak yapması, üçüncüsü toplumsal düzeyde olması, dördüncüsü
bu konuda bir adanmışlık bulunması, beşincisi ise uygulamaya ilişkin bir denetim mekanizmanın
kurulmuş olmasıdır. Bu beş koşuldan bilimsel bilgiyle temellendirilme kritik bir öneme sahip
olmaktadır. Bilim anlayışımızın değişmesine paralel olarak planlama anlayışımızda paradigma
değiştirmektedir. 1960’lı yıllardan itibaren bilimsel bilginin iki aşamadan geçtiği üçüncü bir aşamanın
eşiğine geldiğini söyleyebiliriz.
1960’lı yıllarda hakim olan bilim paradigması neo pozitivizmdi. Bilimsel
bilgi görgül ve nesnel
olarak geliştirilmiştir. Evrensellik iddiası olan yana her yerde ve zamanda geçerli olan bir
bilimdir. Bu aşamada planlama dıştan verilen ya da saptanan hedefi bilimsel bilgiye
dayanarak en etkin gerçekleştirme yolunu saptayacaktır. Weber’gil bir araçsal rasyonelliği
gerçekleştirmektedir.
1980’li yıllardan sonra özellikle planlama alanında oluşturmacı (constructivist) bilgi anlayışı
önem kazanmıştır. Oluşturmacı bilgi entersubjektif uzlaşmaya dayanmaktadır. Böyle bir
anlayış içinde Webergil rasyonellik yerini Habermasgil iletişimsel rasyonelliğe bırakmaktadır.
Bu anlayış içinde amaçlar ve araçlar birlikte kararlaştırılmaktadır. Bu dönemin planlamasını
Patsy Healey’in Coloborative Planlama anlayışı temsil etmektedir.
Günümüze geldiğimizde beyin çalışmalarında geldiğimiz noktada
bilişsel bilgi gittikçe önem
kazanmaya başlamış bulunmaktadır. Bu gelişmelerin planlama alanına yansımaları
başlamıştır. Bu çalışmalar önce bizim insan olma özelliklerimizi daha iyi kavramamıza olanak
verdiği için planlamayı ya da aklın kullanılışını daha iyi yönlendirmemize olanak verecektir.
Henüz bu dönemin planlaması konusunda yeni bir yaklaşımın kendisini kabul ettirme
aşamasına geldiğini söyleyemeyiz.
Nörobilim çalışmalarının planlama konusundaki yansımalarını tartışabilmek için beş konuda; 1)
geleceğe yönelme, 2) bilinç ve planlama ilişkisi, 3) karar verme kuramındaki gelişmeler,4) yenilik ve
beyin 5) tasarım ve beyin konusunda yaşanan gelişmeleri sırasıyla ele alalım.