Niyâzî-i Mısrî’nin Kur’an ve Tefsir Anlayışı



Yüklə 340,96 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə14/18
tarix23.08.2018
ölçüsü340,96 Kb.
#63931
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

212 | OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- 

lükten nehiy dışında ilim ve amelini insanlardan gizle. Çünkü arı, Yüce Rab-

bin vahyiyle öyle bir ev yaptı ki örümceğinki gibi mühendisler, onun da sana-

tından hayrete düştüler. Hatta bununki ondan da güzeldir. Arıların karınla-

rından çeşitli renklerde şarap çıkar ki bunda insana şifa vardır. Arı tadı, ağız-

larda kalan o saf bal ile evinin hücrelerini doldurur. Onunla kendisinin ve in-

sanların açlığını ve çeşitli hastalıkları savar. Yani tenhayı ve uzleti sevmekte, 

ilim ile amel etmekte arı gibi ol ki sana verâset ilmi hâsıl olsun, Ahlâk-ı 

hamîde meyvesini versin. Kalbin, Allah’ın ilhamına konak olsun. Böylece va’z 

u nasihat ve irşada söylediğin her kelimen, içinde insanlara şifa bulunan çe-

şitli renklerdeki şarap (bal) olsun.”

136


 

“Müttakîlere va’d edilen cennetin durumu şudur: Orada bozulmayan su ır-

makları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içerken lezzet veren şarap ırmakları ve 

süzme bal ırmakları vardır…”

137

 meâlindeki âyette geçen cennetteki dört şeyin 



mürşid-i kâmilde de bulunması gerektiğini söylemektedir. Zira mürşid-i kâmil-

lerin meclisi cennettir. Madem âhiretteki cennette bu özellikler vardır. Bunların, 

dünyadaki cennet hükmünde olan mürşid-i kâmillerin meclisinde de bulunması 

gerekir. Bu sebeple Mısrî, âyette zikredilen temiz su ırmağını ilme; süt ırmağını 

amele; şarap ırmağını marifete ve bal ırmağını da güzel ahlâka benzetmekte-

dir.


138

 

Cennet nimetlerinden bahsederken Kur’an, Allah’ın onlara tertemiz bir içki 



ikram edeceğini bildirmektedir: “Ve Rableri kendilerine tertemiz bir içki ikram 

eder”


139

 Mısrî ise, bu âyette zikredilen içkinin, aşk şarabı olduğunu düşünmek-

tedir:  

“Şol ‘sekâhum Rabbuhum’ hamrin lebinden içegör 

Katresin nûş eyleyen uşşâk ebed görmez azâb”

140


 

Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atıldıktan sonra orada bir müddet 

kalıp bir kervan tarafından kuyudan çıkarılmasının, temsîlî bir anlatım olduğu-

na inanan Mısrî bu kıssada geçen şahıs ve olayları sembolik bir şekilde yorum-

lamaktadır. Bu yoruma göre peygamberler ve veliler, Allah’tan gelip Allah’a 

giden kervanlar ve kâfilelerdir. Yusuf, kendisinde Rabbânî bilgiler bulunan, 

insan-ı kâmil olabilme potansiyeline sahip olarak yaratılmış olan ve peygamber-

                                                                    

136

   Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 6b; İrfan Sofraları, s. 34. 



137

   Muhammed 47/15. 

138

   Bkz. Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. İrfan Sofraları, s. 55-56. 



139

   İnsan 76/21. 

140

  Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. 22. 




 

M. AY · NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN KUR’AN VE TEFSİR ANLAYIŞI | 213 

lerin çağrısına olumlu karşılık veren insandır. Kuyu, tabiat zindanıdır. Kova, 

insanlara inen Allah kitabıdır. Kervancıların (peygamberlerin) kovayı sarkıtma-

ları, insanları Allah’ın kitabına davet etmektir. O kovayı tutmak, o kitabı getiren 

kimseye inanıp onu kabul etmektir. Kurbağa, çıyan, akrep, yılan ve kuyuda 

yaşayan başka haşerelerden olup da sarkıtılan o kovaya yapışmayanlar, Allah’ın 

gönderdiği kitaplara inanmayan insanlardır.

141

 

“Biz, yere en yakın semâyı yıldızlarla süsledik”



142

 meâlindeki âyette geçen 

“semâ”yı kalbe, yıldızları da kalbi süsleyen marifetlere benzetmektedir. Bu 

benzetmenin detaylarını uzunca açıkladıktan sonra âlemde (âfâk) var olan her 

şeyin insanda da (enfüs) mevcut olduğunu şöyle ifade etmektedir: “Bak! Enfüs, 

âfâka nasıl da uyuyor ve birinde zuhûr eden diğerinde de nasıl zuhûr ediyor!”

143

 

d



d. Cifre Dayalı İşaretler Çıkarmak 

Mısrî, çok ileri planda olmamakla beraber Hurûfîlik’e meyletmiştir. Aşağı-

daki beyitler, onun bu temâyülünü açıkça göstermektedir. 

İki kaşun arasından çekdi hatt-ı istivâ 

Alleme’l-esmâyı talîm itdi ol hatdan Hudâ

144


  

 

“Otuz iki harfi bildün dört kitabun aslıdur 



Sahfe-i vechinde yazılmış kamû bi-irtiyâb” 

… 

Her ne okursan çün otuz ikiden taşra degül 



Yüzinün metnini şerh ider okınan fasl u hitâb

145


  

 

Bil ki seddeyn iki kaş İskender ortasındadur 



Cem-i cemu’l-cem ile fetholdı ebvâb-ı Hudâ

146


 

Mısrî, Divanı’nda, cifr ilmini çok iyi bildiğini, ebced hesabına dayanarak bir 

takım sırlara muttali olduğunu da şöyle ifade etmektedir: 

Esmâ-i ilâhiyyede bî-had hünerim var 

Her demde semâvât-ı hurûfa seferüm var 

Gönlüm göginün yıldızınun hiç adedi yok 

Her burcda benüm bin güneş ü bin kamerüm var 

                                                                    

141

   Bkz. Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 18a; İrfan Sofraları, s. 73-74. Benzer yorum, Mısrî’ye 



isnad edilen Mecâlis adlı tefsirde de vardır. Bkz. Mısrî, Mecâlis, Süleymaniye Ktp. 

Hacı Mahmud Efendi no: 1758, v. 59a. 

142

   Sâffât 37/6. 



143

   Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 27b; İrfan Sofraları, s. 106. 

144

  Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s.8. 



145

   Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. 22. 

146

  Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. 9. 




214 | OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- 

Âlimlere ebced hâcesi olmak olur âr 

Alçak görinen ebcede âlî nazarum var 

Arşî vü semâvâtı ulûmun budur el-hak 

Hem dahi zemininde dükenmez güherüm var 

Bununla bir oldı dem-i Îsâ ile Mısrî 

Gönlüme dahî ne gelürüm ne giderüm var

147


  

Hâtırâtında ise, aslında önceleri cifrle pek ilgilenmediğini, ancak sürgün es-

nasındayken aniden bu ilmin kendisine verildiğini şöyle ifade eder: “Ey zâlimler! 

Mısrî ne cifr bilürdi/bilürdim ne ilm-i esmâ-i hurûf bilürdi/bilürdüm. Siz beni 

habs idüp Boğazhisar’a gelince bir hal galebesiyle kitapları yırtmış atmışum 

kuşlukdan vakt-i asr olınca aklum başuma gelince gördüm boğazumda yine 

zincir ayağumda bukağı. Bu halde iken esmâ-ı hurûf u kavâid u cifrun bazısı feth 

oldı elhamdü lillahi teâlâ. Ol günden bugüne gelince yevmen fe yevmen ziyâde 

olmaktadur.”

148


 Bu ifadelerinden anlaşıldığına göre sürgünden önceki hayatında 

cifrle pek ilgilenmemiştir. Nitekim onlarca âyetin tefsirini ihtiva eden Mecâlis 

adlı hacimli eserinde tek bir cifr hesabının olmaması da bu durumu teyit etmek-

tedir. Demek ki Mecâlis’i sürgün öncesinde yazdığı için cifre dayalı yorumlar 

yoktur. 

Mısrî, cifr hesabına dayalı yorumlar yaparken zihnî bir çaba sarf edip yorul-

madığını, yani ilgili konu için kendisinin uygun âyeti aramaya çalışmadığını, 

bilakis âyetlerin kendisini bulduğunu ve onunla konuştuğunu söylemektedir: 

“Eger Mısrî âyâtdan tevârihi kendi taleb ideydi yorılur yolda kalurdı. Vallahi ve 

billahi ve tallahi mahalle münâsib âyât Mısrî’yi arayub gezer gelür karşuma bir 

mahbûbe şeklinde…”

149


 

Mısrî, kendisi için rûhânî lezzetlerin en büyüğünün âyetlerde bir takım ta-

rihlerin kendini göstermesi ve ilâhî vahiy olduğunu belirtir: “Suâl itseler ki 

rûhânî lezzetlerde kankısı gayet elezdür. Cevab: İki şeydür. Biri tulû-i tevârih-

dür, biri de vahy-i ilâhîdür ki sen tâlib degül iken nice zaman arayub bulamadu-

gun şeyi sana vahy ide.”

150

   


Mısrî, Beyine suresinin işârî yorumuna dair yazdığı bir risâlenin başında şöy-

le demektedir: “Kur’an’ın ilm-i mevâd ile hâsıl olan manası, nice murâdullah ise, 

ilm-i esmâ ile hâsıl olan manası da murâdullahdır. Belki bu, ondan dahî evlâdır. 

                                                                    

147

   Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. 64. 



148

   Mısrî, Mecmûa, v. 35b; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 64. 

149

  Mısrî,  Mecmûa, v. 41a; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 69. Benzer bir ifade 



için bkz. a.g.mlf., Mecmûa, v. 50b; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 82. 

150


   Mısrî, Mecmûa, v. 50b; a.g.mlf., Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 82. 


Yüklə 340,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə