Niyâzî-i Mısrî’nin
Kur’an ve Tefsir Anlayışı
MAHMUT AY
Yrd. Doç. Dr. , İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
II- Hayatı, Şahsiyeti, Fikirleri ve Eserleri
A- Hayatı
Niyâzî-i Mısrî, Genç Osman’ın tahta çıktığı yıl, 12 Rebîulevvel 1027/8 Şubat
1618 Cuma gecesi Malatya’da dünyaya gelmiştir. Malatya’da doğduğu kesin
olmakla beraber, Malatya’nın neresinde doğduğu tartışmalıdır. Araştırmacıların
ekseriyetine göre Malatya’nın Aspozi kasabasında doğmuştur.
1
Babası, Nakşi-
bendî tarikatı mensubu Soğancızâde Ali Çelebi’dir. Niyâzî’nin asıl adı, Meh-
med’dir. Niyâzî ve Mısrî ise mahlaslarıdır.
2
Mısrî diye anılması, tahsilini Mı-
sır’da yapmış olmasından dolayıdır.
3
Küçük Mehmed, ilk tahsiline köyünde başlamıştır. Daha sonra da Malat-
1
Mısrî’nin Malatya’da doğduğu tartışmasız olmakla birlikte Malatya’nın neresin-
de doğduğu tartışmalıdır. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Kenan Erdoğan,
Niyâzî-i Mısrî Divanı
, s. LIII; A. J. Wensinck, “Niyâzî”, İA, IX, 305; Mustafa Aşkar,
Niyâzî-i Mısrî ve Tasavvuf Anlayışı,
Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1998, s. 53-60;
a.g.mlf., “Niyâzî-i Mısrî”, DİA, XXXIII, 166.
2
Niyâzî-i Mısrî, şiirlerinde bazen “Mısrî”, bazen de “Niyâzî” mahlasını kullanmış-
tır. Araştırmacıların bu ayırım konusunda çeşitli görüşleri için bkz. Aşkar,
Niyâzî-i Mısrî
, s. 61-62.
3
Bkz. Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. LVI-LVII; Aşkar, Niyâzî-i Mısrî, s. 61-62;
a.g.mlf., “Niyâzî-i Mısrî”, DİA, XXXIII, 166.
184 | OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II-
ya’nın meşhur âlimlerinden tefsir, hadis, fıkıh dersleri almıştır. Tahsilini bitir-
dikten sonra ise camilerde vaaz vermeye başlamıştır.
4
Bu arada tasavvufa ilgi
duyan Niyâzî, genç yaşta –Nakşibendî olan babası, kendi şeyhine intisap etme-
sini istemesine rağmen- Malatyalı Halvetî şeyhi Hüseyin Efendi’ye
5
intisap
etmiştir. Bu durumu kendisi şöyle anlatır: “Ben, doğum yerim olan Malatya’da
ilk ilim talebinde bulunduğum sırada, kalbimde tarîkat-i sûfiyyeyi bilmek
arzusu vardı. Önce onların meclislerine muhâlif idim, gitmezdim. Fakat sohbet-
leri bereketiyle günden güne şevkim arttı. Nihayet, Halvetî şeyhlerinden birine
beyat ettim. Babam, beni ona gitmekten men ediyor ve kendi şeyhine götürmek
istiyordu. O zat, Nakşibendiyye’dendi ve bana göre kâmil değildi.”
6
Şeyhinin Malatya’dan ayrılmasının ardından zâhir ilimleri alanındaki öğre-
nimini sürdürmek ve kendisine yeni bir mürşid bulmak üzere 20 yaşlarında
seyahate çıkmıştır. Bu maksatla Diyarbakır’a giden, bir yıl orada kaldıktan sonra
Mardin’e geçen ve burada da bir yıl kalan Niyâzî, bu iki şehirdeki âlimlerden
mantık ve kelâm okumuştur.
7
1050’de (1640) Kahire’ye gidip Ezher medresele-
rinde ilim tahsiline başlamıştır. Bu sırada ikâmet ettiği Şeyhûniyye Külliye-
si’ndeki Kâdirî Tekkesi’nin şeyhine intisap etmiştir. Adını vermediği bu şeyhin,
ilim ve tasavvuf yolunda büyük bir gayretle çalışırken bir gün kendisine zâhir
ilmi talebinden tamamen vazgeçmedikçe tarikat ilminin kendisine açılmayaca-
ğını söylemesinden etkilenen Niyâzî, ikisi arasında tercihte kararsız kalmıştır.
Sonrasını kendisi şöyle anlatmaktadır: “İlimden ayrılmam bana güç geldi. Ağla-
yarak tazarru ve niyaz ile Allah’a istihâre ettim ve uyudum. Gördüm ki güya ben
büyük bir şehirdeyim, sultana hizmet ediyorum. Sultan da Şeyh Abdulkâdir
Geylânî imiş. Kendisinin avlusu geniş bir sarayı var. Kendisi, nedimlerinden
büyük bir cemaat arasında bir tarafta abdest alıyor. Sanki ben de öbür tarafında
tereddüt içerisinde duruyor, bana kızacağından korkuyorum. Oradan çıkacak
bir yer de bulamadım. Beni gördü, yanına çağırdı ve ‘Ey sûfî!’ dedi. Hemen
kendisine döndüm ve önünde durdum. Hâdimlerinden birine: ‘Buna bir kese
getir’ dedi. Hizmetçi, birkaç adım gidince ‘Gel! Ona kendi cebimden vereyim’
dedi. Elini cebine soktu, bir kese çıkardı ve bana uzattı. Bu durumda keseyi
açtım. İçinde taze sikkeli dirhemler vardı. Başka bir kese daha gördü, onu da
4
Bkz. Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. LVII.
5
Bu zat hakkında, ismi ve tarikatı dışında bilgi mevcut değildir. Bkz. Aşkar,
Niyâzî-i Mısrî
, s. 64.
6
Niyâzî-i Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, Süleymaniye Ktp. Hâşim Paşa no. 20, v. 29-30; krş.
a.g.mlf., İrfan Sofraları, çev. Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Neş., İstanbul ts., s. 47.
7
Bkz. Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 29-31; a.g.mlf., İrfan Sofraları, s. 47-48.
M. AY · NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN KUR’AN VE TEFSİR ANLAYIŞI | 185
açtım. Onda da taze sikkeli dinarlar vardı. Ben: ‘Efendim! Bu iki kesenin manası
nedir?’ diye sordum. Cevaben dedi ki: ‘Dirhemler, zâhir ilimdir. Öğren ve onunla
amel et. Dinarlar tarikat ilmidir. Onu ancak sana takdir edilmiş bulunan kimse-
nin (mürşidin) sayesinde kavuşabilirsin.’ Ve bana: ‘Senin şeyhin bu şehirde
değildir.’ diye işaret etti. Söylemeye muktedir olamayacağım bir ferah ve sevinçle
uyandım.”
8
Niyâzî, sabahleyin rüyasını şeyhine anlatınca; şeyhi, böyle kabiliyetli bir mü-
ridi kaybetmek istememiş ve hilâfet vererek çerağ etmek istemiştir. Ancak
Niyâzî, bunu kabul etmemiş ve ısrarla izin talep etmiştir. Nihayet üç senedir
ikâmet etmekte olduğu Mısır’dan 1053’de (1643) ayrılmıştır.
9
Bu ayrılışı mütea-
kiben Arabistan, Suriye ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerini dolaştıktan sonra
1056’da (1646) İstanbul’a gitmiştir. Küçükayasofya civarındaki Sokollu Mehmet
Paşa Camii medresesinin bir hücresinde halvete girmiştir. Daha sonra bir süre
Kasımpaşa’da Uşşâkî âsitânesinde misafir kalmıştır. Aynı yıl İstanbul’dan
ayrılıp Anadolu şehirlerini dolaşmaya başlamıştır. Önce Bursa’ya geçerek orada
bir müddet kalmıştır. Ancak hayatını rüyalarla yönlendiren Mısrî, burada
gördüğü bir rüya üzerine, Bursa’dan ayrılarak yol üstündeki yerleri büyük
zatları ziyaret ederek geze geze Uşak’a gelmiştir. Uşak’ta Ümmî Sinan’ın (ö.
1657) halifelerinden Şeyh Mehmet Efendi’nin zâviyesinde iken Elmalı’dan
Uşak’a gelen Ümmî Sinan’a intisap etmiş (1057/1647) ve onunla birlikte derga-
hının bulunduğu Elmalı’ya gitmiştir.
10
Mısrî, Ümmî Sinan’a intisabını şöyle
anlatır: “Mukadder mürşidimi bulmak için çok seyahat ettim. Şeyhim, azizim
Ümmî Sinan Elmalılı’da kalbimin devasını buldum, kimyây-ı hakikate vâsıl
oldum. (Kahire’deki) rüya ayniyle zâhir oldu. Telvînim gitti, temkîn buldum”
11
Mısrî, Elmalı’da dokuz yıl şeyhine hizmet edip seyr u sülûkunu tamamlamış
ve 1066’da (1656) halife tayin edilmesinin ardından Uşak, Çal ve Kütahya’da
irşad faaliyetinde bulunmuştur. İstanbul’da başlayıp yayılan Kadızâdeliler
hareketinin etkisiyle aleyhinde bazı dedikodular çıkınca 1072 (1661) senesinin
başlarında bölgeden ayrılarak birkaç müridiyle Bursa’ya yerleşmiştir. Bu yıllarda
Hacı Mustafa adlı müridinin kız kardeşiyle evlenmiş, Fâtıma ve Çelebi Ali adlı
8
Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 30; İrfan Sofraları, s. 48.
9
Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 31; İrfan Sofraları, s. 49; A. J. Wensinck, “Niyâzî”, İA, IX,
305; Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. LX; Aşkar, Niyâzî-i Mısrî, s. 71.
10
Bkz. Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. ;LX-LXII; Aşkar, Niyâzî-i Mısrî, s. 71-75.
11
Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 31; İrfan Sofraları, s. 49; Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı,
s. LXII.
Dostları ilə paylaş: |