208 | OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II-
ُįُđَĘ ْóَĺ ُç
ِĤÓ
ƪ
āĤا ُģ َĩَđْĤا َو ُÕِّĻƪĉĤا ُħ
ِĥَġْĤا ُïَđ ْāَĺ . Mısrî, bu âyetin son kısmını şöyle anlar:
Mısrî’nin sözlerini padişaha ulaştıran amel-i Sâlih’tir, yani bu iş Sâlih’in işidir.
Mısrî’nin kendi sözleri şöyledir: “Bunda ne zuhûr var ise Kur’an haber viriyor ki
Sâlih göndürür kelim-i tayyib ya padişâhun ya Mısrî’nün ola yahud ikisinin ola.
Mısrî’nün pâdişaha sözini pâdişahun amelini Mısrî’ye ve siparişini birbirine
yetişdüren amel-i Sâlih’dür, yani Sâlih Efendi’dür.”
115
Mısrî’ye göre ashâbu’l-a‘râf, marifet dağının zirvesine ulaşan ve en yüksek
kulelerde duran âriflerdir.
116
Mısrî’nin bu yorumunda, “a‘râf” kelimesi ile “mari-
fet” kelimesi arasındaki harf benzerliğinin etkili olduğu anlaşılmaktadır.
cc. Temsîlî/Analojik Yorumlar Yapmak
Mısrî’nin işârî tefsirlerinde temsîlî/sembolik yorumlar çok önemli bir yer
tutmaktadır. Nitekim bu tür yorumlar, âyetlerden bağımsız bir şekilde yapılan
izahlarda da kendini sıkça göstermektedir. Mesela dünyayı bir sultan tarafından
yaptırılan büyük bahçeli geniş bir ev;
117
rüsûm âlimleri ile tarîkat âlimlerini kış
ve bahar;
118
insan vücudunu devamlı olarak kâfilelerin geçtiği dört yol ortasında
bulunan büyük bir şehir
119
analojisi ile açıklamaktadır. Ona göre büyük âlemde
mevcut olan her şey, küçük âlem olan insanda da mevcuttur. Zira âlem, büyük
olmakla birlikte insânî hakikat üzerine yaratılmıştır. Bunların manevî büyüklük
ve küçüklüklerindeki farkları, sûretteki farklarının tersinedir. Mısrî bu anlayışı-
nı, kıyâmet alâmetleri üzerinde uygulamakta ve bunları şu şekilde yorumlamak-
tadır:
Asfaroğullarının hurûcu, hayvânî sıfatların çıkmasından ibârettir. Çünkü in-
san âleminde sâlikin ilk defa yolunu kesen eşkıyâlar bunlardır. Ye’cûc-
Me’cûc’un hurûcu, eziyet veren yedi (mezmûm sıfatın) belirmesinden ibâret-
tir. Deccâlin hurûcu, dev ve şeytan sıfatlarının çıkmasından ibârettir ki bun-
lar riyâset, rubûbiyyet, hile ve hüd’adır. Bunlar, dünya sevgisinden kaynakla-
nır. Bundan dolayı insanın sağ gözü şaşı olur ve ahireti hiç görmez. Dâbbe-
tu’l-arzın hurûcu, kalpte nefs-i levvâmenin zuhûrundan ibârettir. Yani kalbin
kabrinde cennetlere bir pencere açılır ve kendisinde Allah Teâlâ’ya bir meyil
belirir. Hz. İsa’nın nüzûlü, akl-ı meâdın yakîn nuruyla meydana çıkması, in-
sanın dünyaya meyletmekten vazgeçerek ahirete yönelmesinden ibârettir. O
115
Mısrî,
Mecmûa, v. 44b; a.g.mlf.,
Niyâzî-i Mısrî’nin Hâtıraları, s. 74.
116
Bkz. Mısrî,
Mevâidu’l-İrfân, v. 2b;
İrfan Sofraları, s. 19.
117
Bkz. Mısrî,
Mevâidu’l-İrfân, v. 16b;
İrfan Sofraları, s. 67-68.
118
Bkz. Mısrî,
Mevâidu’l-İrfân, v. 18b;
İrfan Sofraları, s. 74-75.
119
Bkz. Mısrî,
Mevâidu’l-İrfân, v. 18b;
İrfan Sofraları, s. 75-76.
M. AY · NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN KUR’AN VE TEFSİR ANLAYIŞI | 209
çıkınca deccâl öldürülür. Çünkü yakîn nurunun zuhûruyla cehâlet karanlığı
gider. Mehdinin hurûcu, tam fenâ ile akl-ı küll ve büyük ruhun hurûcundan
ibârettir. Onun hükümranlık çağında mezhepler birleşir ve onun zamanında
yeryüzünde asla kâfir kalmaz. Güneşin batıdan doğması, hakikat güneşinin,
ârifin hafî sırrının matlaından (tan yeri) doğmasıdır.
120
Mısrî, bu tür analojileri âyetlerin işârî yorumunda da sıklıkla kullanmakta-
dır. Bu kabil yorumlara şu örnekler verilebilir:
“Sana Zülkarneyn’i soruyorlar. De ki: ‘Size onun hakkında bilgi vereceğim’ ”
121
meâlindeki âyeti yorumlarken âfâk ve enfüste meydana gelen hâdiselerin bir-
birlerine mutâbık olduklarını şöyle açıklamaktadır: “Zülkarneyn’in dış dün-
yada (âfâk) gezip şehirler fethetmesi, hazineleri ele geçirmesi, inanmayanları
öldürmesi ya da esir alması ve Müminlere izzet ve ikramda bulunması; sülûk
ehlinin iç dünyalarında (enfüs) nefs kalelerinin fethetmek, bilgi hazinelerini
ve hevâlarını, âdetlerini, bayağı huylarını öldürmek ve şeriata muvâfık olduğu
halde bir takım âdetlerini terk etmek sûretiyle yaptıkları manevî yolculukla-
rına mutâbıktır.”
122
Bu sözlerden sonra da bu kıssada geçen varlıklar
ve olay-
ların enfüste neye karşılık geldiğini detaylıca anlatmaktadır.
123
“O, iki denizi salıverdi, birbirine kavuşurlar”
124
ile “Musa, genç arkadaşına
‘Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmaya, yahut yıllarca yürümeye kararlıyım’
dedi”
125
meâllerindeki âyetlerde geçen iki deniz, Mısrî’ye göre şeriat ve hakikati
simgelemektedir.
126
Risâle-i Hızriyye-i Cedîde’de yaptığı
yorumlara göre Musa-
Bilge kul (Mısrî’ye göre Hızır) kıssasındaki gemi, şeriatı; duvar, kendini beğen-
me (ucub) sıfatını; çocuk (ğulâm), makam sevgisini;
127
simgelemektedir.
Çocuğun
babası, Hz. Musa’nın ruhu, annesi ise nefs-i mutmainnesidir. Bu, şu demektir:
Böyle bir ruha ve nefs-i mutmainneye sahip olan Musa’ya makam sevgisi yakış-
120
Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 34a; İrfan Sofraları, s. 128-129. Niyâzî, Mevâidu’l-İrfân’ın
ellinci sofrasını, kıyâmet alâmetlerinin enfüsî yorumuna ayırmıştır. Burada veri-
len bilgiler ile Eşrât-ı Sâat Risâlesi’nin muhtevası aynıdır. Dolayısıyla bu risâleyi,
Mevâidu’l-İrfân
’ın ellinci sofrasının Türkçe tercümesi olarak değerlendirmek gere-
kir. Bkz. Mısrî, Eşrât-ı Sâat Risâlesi, Pertev Paşa no. 261/5, v. 25-26.
121
Kehf 18/83.
122
Mısrî,
Mevâidu’l-İrfân, v. 39a;
İrfan Sofraları, s. 144.
123
Bkz. Mısrî,
Mevâidu’l-İrfân, v. 39a-39b;
İrfan Sofraları, s. 144-146.
124
Rahmân 55/19.
125
Kehf 18/60.
126
Bkz. Mısrî,
Mevâidu’l-İrfân, v. 2a, 39b;
İrfan Sofraları, s. 18-19, 146.
127
Bkz. Niyâzî-i Mısrî,
Risâle-i Hızriyye-i Cedîde, Süleymaniye Ktp. Pertev Paşa no.
261/4, v. 17.