Niyâzî-i Mısrî’nin Kur’an ve Tefsir Anlayışı



Yüklə 340,96 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/18
tarix23.08.2018
ölçüsü340,96 Kb.
#63931
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   18

204 | OSMANLI TOPLUMUNDA KUR'AN KÜLTÜRÜ VE TEFSİR ÇALIŞMALARI -II- 

Herkes anlamaz bizi bizler muamma olmuşuz

98

 

Bazen de bazı şeyleri söylemekten men edildiğini îmâ etmektedir: “İşte bu, 



ikinci bir soruyu gündeme getirir ki keşf erbâbı bunu sormaktan ve buna cevap 

vermekten men edilmişleridir.”

99

 “Sonra bana, daha başka sırlar ve bilgiler de 



keşfolundu ki onları ifşâ etmek helâl değildir.”

100


 

Mısrî, bazen işârî tefsiri zikretmeden evvel bu mananın kendisine ne zaman 

ilham ediliğini de tarih vererek kaydeder: “1076 yılı Şevvâl’inin ikinci günü 

akşama doğru kıbleye karşı oturmuş…düşünüyordum”

101

, “1076 senesi Şevvâl 



ayının onuncu günü idi…”

102


 “1067 senesi Rebîulâhir sonlarında bir gün…”

103


 gibi 

ifadeleri buna örnek verilebilir. Mısrî’nin 20 Receb 1105 tarihinde vefat ettiği ve 



Mevâidu’l-İrfân

’ı da hayatının son günlerinde yazdığı göz önünde bulundurulursa, 

bu işârî yorumların aslında 30-40 sene öncesinde yaptığı yorumlar olduğu, fakat 

yazıya yeni geçirildiği anlaşılmaktadır. 

33. Mısrî’nin İşârî Tefsirde Başvurduğu Yöntemler  

a. Bizzat Tecrübe Ettiği Manevî Hallere Dayanarak İşâretler Çıkarmak 

Mısrî, bazı işârî yorumlarını, yaşadığı şahsî tecrübelerinden esinlenerek 

yapmaktadır. Mesela Hz. İbrahim’in sırasıyla yıldız, ay ve güneşe “İşte benim 

Rabbim budur” dedikten sonra onların hepsinin batıp gitmesi üzerine kavmine, 

yerleri ve gökleri yaratan Yüce Rabb’e iman ettiğini söylediğinden bahseden 

âyetlerin işârî tefsirini yaparken kendi yaşadığı manevî bir hali anlatmakta ve 

Hz. İbrahim’in yaşadığı bu halin de kendi yaşadığı hale benzediğini söylemekte-

dir. Bu durumu şöyle anlatmaktadır: 

“Bu fakir kula da Allah’a sülûküm esnasında, sülûkün istikâmeti bereketiyle 

Allah’a şükür aynı şey vâki oldu. Ben o günlerde on iki menzilden beşinci 

menzilde idim. Hiç kararım kalmamıştı. Bir yandan öbür yana kaçıyor, 

mücâhede şiddetinden dolayı bir yerde ve bir halde duramadığım için kendi-

mi minareden yahut da dağlardan aşağı atacak oluyordum. Sülûk günlerimin 

ekserisinde gıdam, yirmi dirhem arpa ekmeği idi. Nihayet 1060 senesi Muhar-

rem ayının son on gününde dördüncü Cuma gecesinde sülûk esnasında uya-

nık iken bir de gördüm ki evin içinde karşımda bir yıldız. Onu baş gözümle 

                                                                    

98

   Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî Divanı, s. 95. 



99

   Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 8a; İrfan Sofraları, s. 40. 

100

  Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 9a; İrfan Sofraları, s. 42. 



101

   Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 1b; İrfan Sofraları, s. 16. 

102

   Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 7a; İrfan Sofraları, s. 35. 



103

   Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 9a; İrfan Sofraları, s. 42. 




 

M. AY · NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN KUR’AN VE TEFSİR ANLAYIŞI | 205 

gördüğümü zannettim de gözümü yumdum. Baktım ki hayır yine öyle görü-

nüyor. Gözümü açtım, yine önceki gibi karşımda. O zaman anladım ki bu, 

kalp gözüyle görülüyor. Birkaç gün o yıldız, gözümden kaybolmadı. Sonra 

büyüdü, ay kadar oldu. Birkaç gün de böyle devam etti. Sonra büyüdü, gitgi-

de güneş kadar oldu. Birkaç gün de böyle gittikten sonra yine yavaş yavaş 

büyüdü, yükseldi, altı ciheti kapladı. İlk gördüğüm zamanki ızdırabım, kalp 

çarpıntım, nurun genişleyip altı yönü kaplayıncaya kadar yavaş yavaş tama-

men dinmişti. Artık bundan sonra manevî mücâdele ve riyâzetimi bedenimle 

yapamadım. Kalp ve ruh ile bunların durumlarına uygun şekilde mücâhedeye 

devam ettim.”

104

 

“O’nun zâtı hariç her şey yok olacaktır. Hüküm O’nundur ve hepiniz O’na 



döndürüleceksiniz”

105


 ve “Yerin başka bir yere, göklerin de başka göklere çevri-

leceği ve herkesin Vâhid ve Kahhâr olan Allah’ın huzurunda duracağı gün”

106

 

meâlindeki âyetlerin manasının yaşadığı manevî bir hal esnasında kendisine 



keşfolunduğunu söylemektedir. Detaylıca anlattığı bu hâdise özetle şöyledir: Bir 

gün Mısrî, insanların çoğunun kâfir, âsî ve fâsıklardan oluştuğunu, Müslümanla-

rın içinde de zâhid ve âriflerin çok az olduğunu, bunun sonucu olarak da insan-

ların ekseriyetinin cehennemlik olacağını, ancak bunun Allah’ın erhamu’r-

râhimîn sıfatı ile bağdaşmadığını, bu durumun içinden nasıl çıkacağını düşün-

meye dalar. Birden kendisine iki kanatlı büyük bir kapı açılır. Birinde “Bu, 

dünyanın sırrıdır”, diğerinde ise “Bu, ahiretin sırrıdır” yazılıdır. Kapının ardın-

daki güzel yüzlü genç, kendisine “Sana dünya ve ahiretin sırrı açıldı. Üzerindeki 

beşerî elbiseyi ve izâfî varlığı at, kapıdan içeri gir. Sana ledünnî ilimler açılacak 

ve Allah’a kimlerin yakın, kimlerin de uzak olduğunu anlayacaksın” der. Mısrî 

denileni yapar ve kendisine nûrânî bir elbise giydirilir. O esnada müthiş bir 

manevî değişim yaşar ve yukarıda meâli verilen âyetlerin manası kendisine o 

anda açılır. Giydiği elbisenin “hakkânî varlık” olduğunu anlar ve tabiri câizse 

artık bütün varlık ve olaylara Allah’ın baktığı yerden ve O’nun gözüyle bakar. O 

zaman, daha önceden âbid, zâhid ve veliyullah zannettiği kişilerin aslında 

Allah’a uzak olduklarını görür. Bunun sebebi de onların kibir ve gösterişçilikle-

ridir. Öte yandan önceden fâsık, âsî, mülhid, ve zındık zannettiği kişilerin 

aslında Allah’a yakın olduklarını görür. Bunun sebebi de onların tevâzuları ve 

gösterişten uzak olmalarıdır. Bir sonraki aşamada ise “hakkânî varlık” elbisesini 

tekrar giyer ve halka ikinci defa bakar. Bu sefer gördüğü manzara ise çok daha 

                                                                    

104


  Mısrî, Mevâidu’l-İrfân, v. 10b; İrfan Sofraları, s. 46. 

105


   Kasas 29/88. 

106


   İbrahim 14/48. 


Yüklə 340,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə