Allah’a
Giden Yolda Yokuşu Aşmak
45
bir ümmet olarak vakıamızı teşkil eder. Allah’a karşı olan gö-
revleri de aşılması istenen yokuşun tepesine/zirvesine ulaş-
makla sona erer. Bu ise mirası alan bu ümmetin, Allah’ın
ve Rasûlü’nün halifelik makamına gelmesiyle olur. Hikmete
uygun olduğu takdirde ise bu, iç içe ve zamanların birbirine
karışmasına fırsat vermeyecek bir sıraya uygun olarak orta-
ya çıkar.
1. Belirli Bir Alandaki Müslüman Topluluğu
Bir Araya Getirmek ve Bu Topluluğun
Fertlerini Eğitip Örgütlemek
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, birçok hadisinde
ümmete, Müslüman cemaate bağlı olmayı emretmiştir. Bun-
lardan birisi Ebu Davud’un Ebu Zer’den rivayet ettiği şu ha-
distir: “Kim cemaatten bir karış dahi ayrılacak olsa,
İslâm boyunduruğunu boynundan çıkarmış olur.”
11
Yine bu hadislerden biri de Tirmizî’nin Hz. Ömer’den
rivayet ettiği şu hadistir: “Cemaatle birlikte olmaya ba-
kın, ayrılıktan, tefrikadan uzak durun... Kim cenne-
tin en geniş yerine yerleştirilmek isterse cemaatten
ayrılmasın.”
12
Hz. Ali’nin şehadeti ile ilk cemaat düğümünün çözülme-
sinden bu yana ümmet ayrılığa düşmüş ve birden çok cemaat
oluşmuştur. Bu farklı cemaatler ise ya ısırıcı ve zorba yöneti-
cilerin safında durmuş ya da onlara karşı olmuştur. Şimdiler-
de ise ümmet, su üzerindeki köpükleri andıran birtakım dev-
letçikler hâlinde, birbirlerinden bağımsız, darmadağın bir
vaziyettedir. Mü’minlerden ise Müslüman cemaati ortaya
11
Ebu Davud, Sünne 30.
12
Tirmizî, Fiten 7.
Nebevî Yöntem
46
çıkarmaya çalışmaları istenmektedir. Fakat binanın yukarıdan
inşa edilmesi imkânsızdır. Mü’minler, İslâm topraklarının çeşit-
li yerlerine dağılmış ve çeşitli gruplara bölünmüş vaziyettedir.
Bu hâliyle de “Uluslararası İslâmî Hareket”in bağlarını ko-
parmayı şiddetle arzu eden yöneticilerin yönetimi altındadır.
Bunlar ise yabancı güçlerle ilişkiye girme iddiasıyla bölgeler
arasındaki her türlü örgütsel bağlantının köklerini kopartma
konusunda hızlı hareket etmektedirler. Bunun böyle olduğu-
nu dikkate almakla birlikte birden çok bölgede yayılmış bulu-
nan İslâmî örgütlenmelerin çokluğunu ve bu örgütlenmelerin
bir kısmı arasındaki anlaşmazlıkların varlığını da göz önünde
bulunduracak olursak, bölgesel/mahalli örgütlerin birbirleriyle
kaynaştırılıp birleştirilme imkânı uzak görünmektedir. Çünkü
çeşitli bölgelerdeki gruplar arasında birtakım bağlantıların
yanı sıra, kopukluklar ve farklılıklar bulunmaktadır. O hâlde
örgütlenmek için en uygun olan, tarihsel fitnelerin şekillendir-
diği ve ulus devletçiklerin egemen olduğu bölgeler içerisinde
gerçekleşmesidir. Biri diğeri arkasından yapılandıktan sonra
özgürlüğüne kavuşan İslâm devletleri, uluslararası bir yapı
içerisinde bölgesel örgütlenmeleri birleştirmek suretiyle yeni-
den Müslüman birliğini ortaya çıkarmak için bir araya gelirler.
Birtakım Müslüman gruplar açıkça ya da işaret yoluyla
“Müslüman cemaat”in kendileri olduğunu ileri sürmekte ve
kendilerinin dışında kalanları bid’atçi olmakla ve itaat birliğini
dağıtmakla itham etmektedirler.
Bu sebeple bizim her şeyden önce taassupla bağlılık dü-
zeyinin üstünde insanlar eğitmemiz lazımdır. Bunların dışın-
dakiler kesinlikle bir cemaat ortaya çıkartamazlar. Davetçiler
hiçbir zaman yalnız başına sayısal çoğunluğun -örgütlenme
görünüşü itibariyle ne kadar sağlam olursa olsun- “Müslüman
cemaat”i oluşturacağı şeklinde yanlış bir kanaate kapılma-
malıdırlar. Bu sebeple heva ile birlikte değil de hakla beraber
Allah’a Giden Yolda Yokuşu Aşmak
47
olacak insanları eğitmek bir zorunluluktur. Hak olan ise, Müs-
lümanların güçlerini dağıtıp parçalamak değil onları bir araya
getirmek için çalışmaktır. Bâtıl olan heva ise insanları köleleş-
tirerek onları fikir ve hareketleri itibariyle hak ve doğru ile de-
ğil, şahsiyetlerle bağlı kılmamızdır. İmam Ali, İbnu’l-Kevva’ya
şunları söylemiştir: “Allah’a yemin ederim ki, cemaat dediğim
şey, az dahi olsalar hak ehli ile birlikte olmaktır. Tefrika ve ay-
rılık ise çok dahi olsalar bâtıl ehliyle birlikte olmaktır.”
Muaz bin Cebel de “Cemaat, tek başına da olsan, hakka
uygun olandır” demiştir.
2. Bölgesel Islâm Devletinin Kuruluşu
Allah’ın erleri, hem eğitim ve örgütlenme esnasında hem
de sonrasında kesinlikle siyasal alana dalmalıdırlar. Her tür-
lü güç hazırlığını yapmalı ve kendi bölgelerinde yönetime
ulaşmak için bütün çaba ve gayretlerini yönlendirmelidirler.
Mü’minler İslâm’ın semadan gelen bir mucize ile dünyada za-
fere kavuşmasının başlamasını beklemesinler. İlk hedefleri yö-
netime yükselmek için zeminde gerektiği gibi yürümek olma-
lıdır. Yüce Allah’ın izniyle ileride bunu genişçe açıklayacağız.
3. Islâm Vatanının Çeşitli Bölgelerinin
Bir Araya Getirilmesi
Mücahid Müslümalar fitnenin çıkardığı sınırları aşan tek
bir ümmettirler. Çünkü Allah Teâlâ, şu buyruğuyla onları gö-
reve çağırmış, onlar da bu görevin gereğini yerine getirmek
için ileri çıkmışlardır: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emre-
den ve kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte
onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
13
13
Âl-i İmrân 3/104.