I. GÜNÜMÜZÜN RUHSAL BUNALIMI VE
PSİKANALİZİN ROLÜ
Konuyu incelemeye girişirken, bu çetin tarihsel dö
nemde Batılı insanın geçirmekte olduğu bunalımı ve bu
bunalımda psikanalizin işlevini öncelikle ele almalıyız.
Batı’da yaşayan insanların büyük çoğunluğu Batı
kültürünün geçirmekte olduğu bunalımın pek farkında
gözükmüyorlar ama zaten büyük bir olasılıkla insanla
rın çoğunluğu hiç bir zaman bunalımlı durumların ke
sinkes ayırdmda olmamışlardır. Buna karşın bazı dik
katli gözlemciler çağımızda bir bunalımın varlığıyla,
bu bunalımın yapısı konusunda tam bir uyuşma için
deler. «Huzursuzluk», «bıkkınlık», «çağın hastalığı»,
«hayatın donuklaşması», «insanın otomatikleşmesi»,
((insanın kendinden, çevresinden ve doğadan yabancı
laşması» olarak nitelendirilerek anlatılmaya çalışılan
işte bu bunalımdır (2) . İnsanlar akılcılığı öyle bir nok
(2)
Kierkegaard, Marx, Nietzche ve çağımızda varoluşçu filo
zoflardan Lewis Mumford, Paul Tillich, Erich Kahler, David Riesman
ve ötekilerle karşılaştırınız.
13
taya kadar getirdiler ki akılcılığın o derecesi akılsızlığın
en aşırı biçimi durumuna geldi. Descartes’dan başlaya
rak insanlar giderek düşünceyle duygunun arasını aç
tılar. Yalnız düşünce akla uygun kabul edilip duygu,
yapısı gereği akıl dışı olarak nitelendi; kişiliğimizden,
«benden», «beni» ve doğayı denetim altına alabilecek
ve «benliğin oluşturan anlama ve yargılama yeteneği
(anlık yeteneği «intellect») bölünüp ayrımsallaştı. An
lık yeteneğinin yardımıyla doğanın denetim altına alına
bilmiş ve daha çok, daha değişik şeyler üretilebilmiş ol
ması sanki hayattaki en önemli amaçmış gibi ele alındı.
İnsan bu süreç içinde kendini bir eşya durumuna dö
nüştürdü. Değer sıralamasında yaşama, mülkiyetten
daha alt sıraya geçti, sahip olma, var olmanın üstüne
çıktı. Batı kültürünün kökleri eski Yunan ve Musevî
kültüründedir. Bu her iki kültürde de amaç insanı mü
kemmelleştirmekti. Günümüzün insanına gelince, insa
nın mükemmelliği yerine maddesel şeylerin mükemmel
liği, onların nasıl daha mükemmel yapılabileceği konu
sundaki bilgiler başlıca ilgisini oluşturuyor. Batılı in
san duygulanmak yeteneğini tıpkı bir içe kapanık ruh
hastasında olduğu gibi yitirmiştir. Bu nedenle kuşku
dan, ruhsal yıkıntıdan ve tasadan kendini kurtaramı
yor. Hâlâ mutluluk, bireycilik, hür girişim gibi ezber
lenmiş basma kalıp lâkırdılar ediyor ama aslında hiç
bir amacı yok. Niçin yaşadığını, bütün bu çabalarının
amacının ne olduğunu sorun bakalım. Yanıt bulmakta
güçlük çekecek. Bazıları aileleri için yaşadıklarını söy
leyebilir, ötekiler yaşamın keyfini çıkarmaktan, bir baş
kaları para kazanmaktan söz edebilirler ama gerçekte
hiç kimse niçin yaşadığını bilmiyor; yahlızlıktan ve
güven yoksunluğundan kendilerini kurtarmaktan baş
ka hiç bir dilekleri yok.
14
Bugün üyelik ödentisi veren kilise üyelerinin sa
yısının gelmiş geçmiş her dönemden daha çok olduğu,
din konusu üzerine yazılmış kitapların en çok satan
kitaplar arasına girdiği ve her dönemdekinden daha
çok sayıda insanın Tanrı’dan söz açtığı bir gerçek. Ama
bütün bu din alış verişi yalnızca derinlemesine maddeci
ve dine karşı olan bir tutumu gözlerden saklamaya ya
rıyor. Bu tutum Nietzshe’nin ünlü «Tanrı öldü» söz
lerinde dile getirilmiş olan on dokuzuncu yüzyılın dine
karşı olan eğilimine ideolojik bir tepki olarak gelişen
ve güvensizlikten kurtulma ve kurulu düzenle uyum
içinde olma isteminden nedenini alan bir davranış ola
rak değerlendirilebilir. İçten gelen bir dinsel davranış
olarak hiç bir gerçekliği yok. Bir bakıma on dokuzuncu
yüzyılda Tanrıcı düşüncelerin bir yana bırakılabilmiş
olması küçümsenemeyecek bir başarı sayılabilir. Böy
lelikle, balıklama, olaylara tam bir nesnellikle bakabi
lecek bir tutum içine girilmiş oldu. Dünya evrenin mer
kezi olmaktan çıktı; insan Tanrı’nın öteki yaratıklara
buyruk olmak yargısıyla yarattığı en orta yerdeki ye
rini ve işlevini yitirdi. İnsanın gizli kalmış güdülerini
yeni, nesnel bir açıdan inceleyen Freud her şeye gücü
yeten, her şeyi bilen Tanrı düşüncesinin kökünün in
san varlığının çaresizliğinden ve bu çaresizliğe bir çö
züm bulmak için her işte kendisine yardımcı bir baba
ya da anaya benzettiği, yerlerle göklere egemen bir
Tanrı inancında saklandığını farketti. Freud insanı an-*'
cak kendi çabasıyla kendinin kurtarabileceğini anladı.
Büyük yol göstericilerin öğretileri, anasının, babasının,
arkadaşlarının, sevdiklerinin gücünü sevgiden alan yar
dımları yararlı olabilir ama ancak insan varoluşun so
rumluluğunu üstlenip ona göre bütün gücüyle ve yü
reklilikle gerekeni yaparak kendi kendine yardımcı ola
bilir.
15
İnsanlar tıpkı anaları babalarıymışçasına onlara
her işlerinde yardımcı olacak bir Tanrı yanılgısını ge
rilerde bıraktılar, ama onunla birlikte bütün insancı
dinlerin gerçek hedeflerinden de vazgeçmiş oldular.
Bunlar da bencil bir benliğin dar sınırlamalarını aşmak,
sevmeyi başarmak, nesnellik, alçak gönüllülük, yaşa
manın amacının yaşamak olduğunu ortaya koyacak
biçimde hayata saygılı olmak, insanın gerçek yetenek
lerinin ortaya çıkmasına, olanaklarını geliştirmesine en
gel olmamak gibi şeylerdi. Bunlar başlıca Batı dinleri
nin hedefleri olduğu gibi, başlıca Doğu dinlerinin he
defleri de bunlar. Ama Doğu dinleri Batı’nın özlemle
anımsadığı doğaüstü kurtarıcı bir baba Tanrı kavra
mı gibi bir yükün altına girmemiş... Taoculuk ve Bu
dizm akılcılık ve gerçekçilikten yana bu bakımdan Batı
dinlerine üstün... İnsana gerçekçi ve nesnel bir açıdan
bakıyorlar. Bu dinlerde insana yol gösterecek kendin
den önce uyanmış, aydınlanmış olanlardan başka kim
se yok. Bir yandan da her insanın içinde uyanmak, ay
dınlanmak yeteneği olduğunu, kendi yolunu kendi ken
dine bulabileceğini savunuyorlar. İşte Doğu dinlerinin
düşünce biçiminin, Taoculuk ve Budizm ve bunların
karışımından oluşan Zen Budizm’in bugün Batı için
böylesine bir önem kazanmış olmasının asıl nedeni bu-
dur. Zen Budizm insanlara varoluş sorununa bir yanıt
bulmakta yardımcı olmaya çalışıyor. Öyle bir yanıt
ki işin özüne bakacak olursak Musevî - Hıristiyan - İs
lâm geleneğinin yanıtının bir benzeri ama gene de ça
ğımız insanının o kadar önemsediği akılcılığa, gerçek
çiliğe, özgürlüğe ters düşmeyecek bir yanıt. Çok yadır
gatıcı görünse de Doğu dinlerinin düşünce yapısı Batı’-
nın akılcı düşünce yapısına Batı dinlerininkinden daha
uygun düşüyor.
16
Dostları ilə paylaş: |