açık olsun. Bu kullanışın çok başarılı olduğunu san
mıyorum. Düşünce ve yargı sonucu varılan bilgi her
zaman «bilinçli» de, her «bilinçli» olan bilgi bir düşün
ce ve yargı sonucu varılan bir şey değil. Bir kimseye
baktığım zaman o kimsenin ayırdındayım, farkında
yım, o kimseyle ilgili olarak içimden geçenlerin farkın
dayım, ayırdındayım ama ancak kendimi o adamdan
özne-nesne arasına bir açıklık koyarak ayırırsam,böy
le bir bilinçlilik düşünce ve yargı sonucu varılan bil
giyle özdeşleştirilebilir. Aynı şey nefes alıp verdiğimin
ayırdmda olmam durumu için de söylenebilir nefes
alıp verdiğimin farkında olmam başka şey, nefes alıp
vermem konusunda düşünmem başka şey; bir kere
nefes alıp vermem konusunda düşünmeye başlayın
ca nefes alıp verdiğimi de fark etmemeye başlarım.
Beni dünyaya bağlayan yaşamımı sürdürmeme yara
yan bütün eylemlerimde de bu böyledir. Bu konuyu
ilerde biraz daha inceleyeceğiz.
Bilinç ve bilinç dışından kişiliğin her birinin ken
dine özgü içeriği olan bölümleri olarak değil de fark
edip ayırt etme ya da farketmeyip ayırt edememe du
rumları olarak söz etmeye karar verdiğimize göre şim
di bir yaşantının bilincimize ulaşmasını, yani, onun
farkında, ayırdmda olmamızı nelerin engellediğini in
celememiz gerekiyor.
Ama bu konuyu incelemeye girişmeden yanıtlama
mız gerekli bir soru var. Eğer psikanalitik bir tutar
lılık içinde bilinçten ve bilinç dışından söz edeceksek
bilincin bilinçdışından daha değerli olduğunu tartışma
sız olarak kabul etmemiz gerekli. Eğer bu böyle olma
saydı niçin bilinci genişletmek için çaba harcamış ola
lım? Gene de bilincin şu gördüğümüz durumuyla pek
büyük bir değeri olmadığı da meydanda. Aslına bakar
44
sanız insanların bilinçli zihinlerinin çoğu uyduruk şey
lerle, yanılgıyla dolu. Bunun böyle olması insanların
gerçeği görüp tanımaktaki yetersizliklerinden gelmiyor,
toplumun işlevsel düzeninden geliyor. Eğer bazı ilkel
toplumları dışarda bırakırsak, insanlık tarihinin baş
lıca özelliği bir küçük azınlığın çoğunluk üzerinde ege
menlik kurarak onları sömürmesidir. Bunu başarabil
mek için de azınlık genellikle zor kullanmıştır; ama
zor kullanma yetmeyince, sürekliliği sağlamak için ço
ğunluğun sömürülmeye gönüllü olarak katlanması ge
rekiyordu. Böyle bir şey de ancak kafaların çeşit çeşit
uyduruk şeylerle, yalanlarla doldurulmasıyla olabilir.
Ancak bu yolla çoğunluk, azınlığın kendi üzerindeki
egemenliğini haklı bulabilir ve buna katlanabilir. Hiç
kuşkusuz insanların kendileri, başkaları, toplum vb.
konusunda bilinçlerine ulaşabilen şeylerin uyduruk şey
ler olmasının tek nedeni bu değil... Tarihsel gelişim
içinde her toplum başka bir yoldan varlığım sürdürmek
gereksinimini gerçekleştirme olanağı buldu, genellikle
de varlığını sürdürebilmek için bütün insanlar için or
tak olan bir takım insancıl amaçları bilmezlikten gel
meyi seçti. Bu insancıl amaçlarla toplumsal amaçlar
arasındaki çelişki de çeşit çeşit yalanların, uyduruk
inançların üretilmesine neden oldu. İnsancıl amaçlarla
o belirli toplumun amaçları arasındaki çelişki bu uydu
ruk inançlar, bu yalanlarla sözümona akılcı bir kılıfa
sokularak gözden saklanmaya çalışıldı.
Bu böyle olunca bilincin içeriğinin çoğunun yanıl
gıya ve uydurmaya dayandığını, bu nedenle de kesin
likle gerçeği yansıtmaktan uzak olduğunu söyleyebili
riz. Bu durumuyla bilinç öyle pek de övünülecek bir şey
değil. Ancak gizlenmiş olan (yani bilinçdışmda olan)
gerçek, kendini gizlenmişlikten kurtarırsa (yani bilince
45
ulaşırsa) o zaman değerli bir şey başarılmış olur. İler
deki bir yerde bu konuya gene geri döneceğiz. Şimdi
burada belirtmek istediğim şey bilincimizin içindekile
rin çoğunun toplumun kafamıza doldurduğu gerçeğe
uymayan kavramlardan, uyduruk şeylerden oluşturul
muş olan «düzmece bilinç» olduğudur.
Toplumun etkisi yalnız bir huniyle bilincimize uy
duruk şeyler .doMnrmaMaJaitmiyor. bir yandaxı~da-_g£r-
çeği farketmemizi, gerçeğin avırdmda_olmamızı önlü
yor. j Bu noktayı daha da açıklamaya giriştiğimiz za
man dosdoğru asıl temel sorun olan bastırılma işlemi
nin ya da bilinçdışmm nasıl oluştuğu sorununa gelmiş
oluyoruz.
Hayvanlar çevrelerindeki şeylerin bilincindedirler.
Buna R. M. Bucke’nin deyimini kullanırsak «yalın bi
linç» diyebiliriz. İnsanın beyninin yapısı hayvanlarm-
kinden daha ayrıntılı ve daha karmaşık olduğundan,
insanın bilinci hayvanların yalın bilincini aşıyor ve öz-
bilinçlilik, kendi kendinin bilincinde olma durumuna
yol açıyor. Yani yaşantısının öznesi olarak kendinin
ayırdmda olmak... Ama belki de son derece karmaşık
olmasından ötürü O1) insanın ayırt edebilme gücü çe
şitli olanaklar içinde bir düzene konabilir. Böylece bilin
ce ulaşabilen herhangi bir yaşantı bilinçli düşünceyi
düzene koyan kategoriler içinde anlaşılabilir. Uzay ve
zaman gibi bazı kategoriler bütün insanlarda ortak algı
kategorileridir de bazıları örneğin nedensellik (neden-
sonuç bağımlılığı) büyük çoğunluk için geçerli de olsa
gene de tüm insanların bilinçli algılarına ulaşmaz. Öte
ki kategoriler genelleştirmeye daha da az elverişlidir
(11)
Dr. Wiliam W olf’la yaptığım kişisel görüşmeler beni b i
lincin nörolojik temeli konusunda büyük oranda uyarmıştır.
46
Dostları ilə paylaş: |