Tanrı’ya bırakmaktır. Hiç kuşkusuz bu yaşantı da in
san kendini alıcı, her şeye açık bir duruma getirmiş
olmuyor, söz dinleyip boyun eğiyor. Tanrının isten
cinin yolunda gitmekten amaç, bencillikten bütün bü
tün vazgeçmekse, bu en iyi biçimde Tanrı düşüncesi
olmadan yapılabilir. Biraz çelişkili görünse de asıl Tan
rının buyruğunu izlediğim zaman Tanrıyı unuttuğum
zaman oluyor. Zen’in boşluk kavramıyla anlatmak is
tediği şey, bir kimsenin putlaştırılmış, her işte yar
dımcı bir Baba Tanrı imgesininin arkasına gerilemek
çekincesi olmadan kendi kişisel istencini bırakabilme
sidir.
40
IV BİLİNCİN YAPISI, BASKI VE
BASKININ YOK EDİLMESİ
Yukardaki ayrımda insancı psikanalizin hedefle
rini oluşturan insan ve insanın varoluş sorunuyla ilgili
düşünceleri ana çizgileriyle açıklamaya çalıştım. An
cak psikanaliz bu genel düşünceleri başka insancı fel
sefelerle ve dinsel görüşlerle paylaşmaktadır. Şimdi
psikanalizin hedeflerini gerçekleştirebilmek için konu
ya kendine özgü yaklaşım biçimini incelememiz gere
kiyor.
Psikanaliz yaklaşımında hiç kuşkusuz en kendine
özgü öğe bilinçdışında olanı bilince çıkarma girişimi
dir. Freud’un sözlerini tekrarlayacak olursak, Id’i (İl
kel Benlik) Ego (Benlik) durumuna getirmektir. İlk
bakışta bu sözler yeteri kadar açık ve kolay anlaşılır
gibi görünüyor ama hiç de öyle değil. Hemen ortaya
sorular çıkıyor: bilinçdışında olan nedir? Bilinç nedir?
Bastırılma nedir? Bilinçdışı nasıl bilince dönüşür? Eğer
böyle bir şey olabiliyorsa bundan çıkabilecek sonuçlar
nelerdir?
Öncelikle «bilinç» ve «bilinçdışı» deyimlerinin çe
41
şitli değişik anlamlarda kullanıldığını aklımızdan çı
karmamalıyız. İşlevsellik (functional) diye tanımlaya
bileceğimiz bir anlamda «bilinç» ve «bilinçdışı» deni
lince, bireyin içinde bulunduğu öznel durum anlatılmak
isteniyor. Şu ruhsal durumun bilincindedir dediğimiz
zaman bu konudaki duyguların, isteklerin, yargıların
vb. ayırdında olduğunu söylemiş oluyoruz. Bilinçdışı
da aynı anlamda kullanılıyor. Burada da anlatılmak
istenen şey o kimsenin iç yaşantılarından habersiz
oluşu... Duyular da içinde olmak üzere eğer tüm ya
şantılardan tam bir habersizlik söz konusuysa, baygın
lıkta olduğu biçimiyle bir bilinçsizlikten söz edilebilir.
Bir kimsenin belirli duyguların vb. bilincinde olduğu
söylenince bu belirli duyguların bilince ulaştığının, be
lirli duyguların bilinçdışında kaldığı söylenince bun
ların bilince ulaşmadığının söylenmek istendiğini an
larız. Şurasını hatırdan çıkarmamalıyız, bilinçsizlik iç
tepilerin, duyguların, isteklerin, korkuların vb. var ol
mayışı demek değildir. Yalnız bu iç tepilerin var oldu
ğunun ayırdında, farkında olmama demektir.
Bilinçdışmın
işlevsel
(functional)
anlamından
adamakıllı değişik başka bir kullanımı da insan kişi
liğinin belirli bölümleri ve bu belirli bölümlerin içeriği
anlamındadır. «Bilinç» ve «bilinçdışı» sözcükleri yalnız
başlarına kullanıldıkları zaman genellikle bu anlamda
kullanılmış olur. Burada «bilinç» insan kişiliğinin belli
bir içeriği olan bir yanı, «bilinçdışıysa» kişiliğin gene
belli bir içeriği olan başka bir yanı olarak ele alınmış
oluyor. Freud’un görüşüne göre bilinçdışı daha çok akıl-
dışınm egemen olduğu alandır. Jung’un düşünce biçi
mindeyse bilinçdışmın anlamı hemen hemen bunun
tersidir; bilinçdışı daha çok bilgeliğin en derin kayna
ğının bulunduğu alandır. Buna karşın bilinç yalnızca
kişiliğin anlama ve yargı yeteneğinden oluşan anlık-
42
sal (intellectual) parçasıdır. Bilince ve bilinçdışma
bu gözle bakınca bilinçdışı sanki evin üst bölümünde
koyacak uygun bir yer bulunamadığından ele geçen
her şeyin üstüste atılıp yığıldığı bir bodrummuş gibi
görünüyor. Freud’un bodrumunda hemen hemen yal
nız insanın kötü yanları var, Jung’unkindeyse hemen
hemen yalnız bilgelik yanı...
H.S.Sullivan’ın belirttiği gibi bilinç dışının san
ki bir yermiş gibi anlatılmaya çalışılması bilinçdışmın
içeriğini
oluşturan ruhsal gerçekleri tanıtabilmek
için zayıf ve yetersiz bir benzeti. Hemen şurasını da
ekleyelim. İşlevsel düşüncelerden çok, bu tür maddesel
düşüncelerin üstün tutulmasının nedenini çağdaş Ba
tı Kültürünün «olan» deyimi yerine «var» deyimiyle
sunulan konuları kavramaya daha yatkın olması gibi
bir genel eğilime bağlayabiliriz. Bir huzursuzluğum
var, bir uykusuzluk sorunum var, bir çöküntü duru
mum var, bir psikanalistim var... Tıpkı bir otomobi
lim var, bir evim var, bir çocuğum var der gibi... Ay
nı söyleme biçimini sürdürerek birde «bilinçdışım»
var. Bir çok kimsenin «bilinçdışı» yerine «bilinçaltı»
deyimini kullanması öyle rastgele ağızdan çıkan bir
söz’ değildir. Onlar daha iyi yerine oturduğu düşünce
siyle böyle söylüyorlar; Kolaylıkla «bu benim bilinci
min dışında» denebilirse de «bu benim bilincimin al
tında demekteki güçlük ortada.
Bilincin kavram kargaşalığına yol açan bir anla
mı daha var. Bilinç düşünen, anlayıp yargılara varan
anlık (reflecting intellect) yeteneğiyle özdeşleştirilir, bi
linçdışı da düşünmeden ulaşılan yaşantılarla özdeşleşti
rilir. Elbet ((bilinç» ve «bilinçdışı» nın bu anlamda kul
lanılışına karşı çıkmak için bir neden yok. Yeter ki
öteki iki anlamla bir karışıklık doğurmasın, anlam
43
Dostları ilə paylaş: |