niş bir kesimi dünyasal, çıkarcı, acımasız, güçlü olmak
çabasında politikacılar, dar kafalı, dar görüşlü bir ta
kım PrusyalI soylular, generaller ve iş adamları, bürok
ratlardan oluşurken Hitler, Himmler, Goebbels üçlüsü
nün oluşturduğu çekirdek özünde kendi dinsel düşlerini
gerçekleştirebilmek için yıkıp kırmayı amaçlıyan bir
kutsal öfkeden güçlerini alan ilkel «ayı gömleklilerden»
pek farklı değildi. Bu yirminci yüzyılın «ayı gömlekli
leri» yeniden töresel öldürme törenleri efsanelerini Ya-
hudileri öldürmekle canlandırarak en derin isteklerin
den birini yüzeye çıkartmış oluyorlardı: Adam öldürme
törenleri... Adam öldürme törenini önce Yahudilere son
ra, başka milletlere daha sonra Alman milletine uygula
dılar. En son her şeyi yakıp yoketme töreninde kendi
karılarım, çocuklarını ve kendilerini de öldürdüler.) İn
sanlık öncesi doğayla bütünleşmenin daha az ilkel tür
leri de vardır. Totem hayvanıyla boy’un (kabile) ken
dini özdeşleştirdiği ilkel dinlerde ya da ağaçlara, gölle
re, mağaralara tapınmanın esas alındığı dinsel sistem
lerde, bir arada cinsel yakınlaşmayla sona eren bereket
ayinlerinde, hepsinde amaç, bilinci, aklı ve vicdanı yok-
etmektir. Bütün bu dinlerde kutsal olan şey insanı, in
sanlık öncesi doğanın bir parçası durumuna dönüştü
ren «düş» le ilgili olan şeylerdir, «kutsal adam» (örne
ğin şaman) bu amacda en ileriye gidebilmeyi başarmış
olan kimsedir.
Öteki kutupta varoluş sorununa aradığı yanıtta
insanlık öncesi durumdan bütün bütün sıyrılma yolunu
bulan özellikle insana özgü akıl ve sevgi olanaklarım
geliştirerek insanla insan, insanla doğa arasında yeni
bir uyum sağlayan dinler vardır.
Böyle girişimlere, göreli olarak ilkel diyebileceği
miz toplumlarm bireyleri arasında da rastlayabilmek
37
olanağı varsa da gene de tüm insanlık ele alınınca ayı
rım çizgisinin İ.Ö. 2000 yıllarıyla İsadan sonra başlayan
dönemin ilk yılları arasında olduğu anlaşılıyor. Uzak
Doğuda Taoculuk ve Budizm, Mısır’da Ikhnaton’un din
sel devrimi, İranda Zerdüşt dini, Filistin’de Musa dini,
Meksika’da Quetzalcoatl dini (9) insanlığın bu dönem
de tam bir dönüşüme girdiğini açıklıyor.
Bütün bu dinlerde bireylik öncesi, bilinç öncesi bir
cennet özlemiyle uyum sağlamak için gerileme yerine
yeni bir düzlemde bir bütünleşme bulunmaya çalışılı
yor: bu bütünleşmeye ancak insan ayrıklığın, bölün
müşlüğün acısını yaşadıktan, kendinden, dünyadan ya
bancılaştıktan ve tam olarak doğduktan sonra erişebi
lir. Bu yeni bütünleşmenin temel koşulu insanın aklı
nın, gerçeğin sezgiyle, doğrudan kavranışına engel ol
mayacak bir aşamaya kadar geliştirilmesidir. Bu yeni
amaç için geçmişe değil de geleceğe dönük Tao gibi,
Nirvana gibi, Aydınlanma gibi, İyilik gibi, Tanrı gibi
simgeler ortaya konmuştur. Bu simgelerin aralarında
ki farklar çıktıkları toplum ve kültürlerin farklı olma
sının neden olduğu farklardır. Batı geleneğinde «he
def» olarak seçilen simge en güçlü bir Kral ya da boy
başkanınım sert ve başına buyruk kişiliğidir, ama daha
Kutsal Kitabın Eski Ahit döneminde bile bu kişilik,
bütün bütün keyfine buyruk bir yönetici olmaktan çı
karılıp, yapmış olduğu anlaşmayla ve bu anlaşmadaki
vaatlarıyla kendini bağlı tutan bir yöneticiye dönüştü
rülmüştür. Peygamberler yazınında hep insanla do
ğa arasında yeni bir uyumun sağlanacağı bir kurtu
luş çağı konusunda müjdeler vardır: Hristiyanlıkta
(9)
Laurette Sejoumee’nin «Burning Waters> adlı yapıtına baş
vurulabilir (Londra, Thames and Hudson, 1957).
38
Tanrı insan olup gözükür. Maimonid felsefede de (10),
gizemcilikte de insan biçimli ve keyfine buyruk sert
yönetici öğesi hemen bütün bütün yok olmuştur. Ama
Batı dinlerinin halkça benimsenmiş biçimlerinde pek
büyük bir değişime uğramadan olduğu gibi kalmıştır.
Hristiyan - Musevi dinlerinin görüşüyle Zen Bu
dizm görüşü arasında ortak olan yan, tam anlamıyla
yaşamak, uyanık olmak, duygulu olmak için istenci
bir yana bırakmak gerekliliğinin ayırdmda olmakta
birleşmeleridir. İstenci bir yana bırakmaktan amaç
benim içimdeki ve dışımdaki dünyayı isteklerimin ol
ması için zorlamak, o yöne çevirmeye çalışmak, bo
ğazına sarılıp egemen olmaya çabalamaktan vazgeç
mek... Zen dilinde bu durum «kendini boş bir duruma
getirmek» sözcükleriyle anlatılır. Böylece anlatılan du
rum olumsuz bir davranış değildir. Kendini alıcı, her
şeye, açık bir duruma getirmektir. Hristiyanlarm de
yiş biçimiyse «kendi nefsini öldürüp Tanrının buyru
ğuna katlanmaktır.» Hristiyan yaşantıyla Budist ya
şantı arasında yalnız bu iç durumu sözcüklere döküp
dillendirmekten oluşan ayrılığın ortaya çıkardığı kü
çük bir fark var. Gene de halk çoğunluğunun benim
sediği yorum ve yaşantı söz konusu olunca bu tüm
cede dillendirilen özet anlatımın ardındaki anlam, ken
di bir karara varmak yerine kararı yukardan onu göz
leyip, onun için neyin iyi, neyin kötü olduğunu daha
iyi ayırabilecek, her şeyi hilen, her şeye güçlü Baba
(10)
Musa Bin Maimon’un felsefesi (1135-1204). Maimon, Aristo
felsefesiyle Kutsal Kitabı uzlaştırmaya çalışmıştır. Ispanya’da doğ
muş sonra Yahudilere yapılan zulümden kaçmış, önce Kudüs’e son
ra Kahiı-e’ye yerleşmiştir. Yapıtlarının çoğunu Arapça yazmış bir
Musevî din adamı olan Maimon, Selâhaddini Eyyubi’ye hekimlik de
yapmıştır (Çevirenin notu).
39
Dostları ilə paylaş: |