Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə74/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   77

sanın tabiatında vardır; insan genellikle, kendi eğilimlerine göre 
hareket etmesine karşı koyan iç ve dış engelleri ortadan kal-
dırmak için çaba göstermektedir. Tıpkı verimsiz ve yıkıcı bir hale 
gelmiş olan bir insanın gitgide felce uğraması ve kendini bir kı-
sır-döngfye kaptırması gibi, kendi güçlerini bilen ve onları 
yaratıcı bir şekilde kullanan bir insanın da kuvveti, inancı ve 
mutluluğu gittikçe artmaktadır; kendi kendisine yabancılaşma, 
kendinden uzaklaşma tehlikesinden giderek kurtulmaktadır; o, 
kendisine "mutlu bir döngü," "erdemli bir döngü" yaratmıştır diye-
biliriz. Sevinç ve mutluluk duymak, daha önce göstermiş olduğu-
m u z gibi, yaratıcı yaşamanın yalnızca sonucu değil, aynı za-
manda uyarımıdir. Kötülüğün baskı altına alınması, kendini 
ayıplama ve üzülme duygusundan ileri gelmiş olabilir; ama hü-
manist anlamda iyiliğe götürecek en etkili şey, herhangi bir ya-
ratıcı etkinlikle birlikte giden sevinç ve mutluluk yaşantısıdır. Bir 
kültürün, sevinç yaratabilecek şartları giderek arttırmaya çalış-
ması, üyelerinin ahlâkı için, her türlü ceza uyarısından yâ da er-
demli olmaları için verilen tüm öğütlerden çok daha fazla şey 
sağlayabilir. 
C. Karakter ve Ahlâkî Yargı 
Ahlâk yargısı problemi, çoğu zaman, determinizme [her şe-
yin belirli nedenler ya da şartlarla belirlenmiş olduğunu öne 
süren" görüşe] karşıt olan irade özgürlüğü problemiyle birlikte 
düşünülmüştür. İnsanın hiçbir şekilde denetleyemeyeceği birta-
kım şartlarla belirlendiğini ve kararlarında özgür olduğu fikrinin 
bir yanılgıdan başka bir şey olmadığını öne süren bir görüş 
vardır. Böyle bir öncülden hareket edildiği zaman, insanın yap-
mış olduğu hareketlerden ötürü yargılanamayacağı sonucu 
ortaya çıkar; çünkü karar vermede özgür değildir. Buna karşıt 
olan görüş ise, insanın iradesinin özgür olduğunu ve bu yete-
neğini, psikolojik ya da çevresel durum ve şartlardan bağımsız 
262 
olarak kullanabileceğini kabul etmektedir; dolayısıyla insan 
kendi hareketlerinden sorumludur ve bu hareketlerinden ötürü 
yargılanabilir. 
Bir psikoloğun determinizmden yana olması gerektiği bek-
lenebilirdi. Psikolog, karakterin gelişmesini incelerken çocuğun 
ahlâklı ya da ahlâksız olarak nitelenemeyecek bir durum içeri-
sinde hayata başladığını, karakterinin dış etkilerle belirlendiğini 
ve bu dış etkilerin hayatının ilk yıllarında en kuvvetli olduğunu, 
oysa çocuğun bu ilk yıllarda karakterini belirleyen şartları ne an-
layabildiğini, ne de değiştirme gücüne sahip olduğunu görmek-
tedir. Çocuk, içerisinde yaşadığı şartları değiştirmeye kalkabile-
cek bir yaşa geldiği zaman da, karakteri artık belirlenmiştir ve bu 
şartları incelemek, gerekirse değiştirmek için herhangi bir itkiden 
yoksundur. Bir insanın ahlâkî niteliklerinin karakterinden kaynak-
lanmış olduğunu kabul ediyorsak, kendi karakterine biçim ver-
mede özgür olmadığına göre o insanın yargılanamayacağını 
öne süren görüş haklı çıkmaz mı? Karakterin oluşumundan so-
rumlu olan şartları ve karakteri belirleyen itkileri daha iyi kavra-
dıkça, hiçbir insanın ahlâkî bakımdan yargılanamayacağı gö-
rüşü de kaçınılmaz bir şekilde geçerlik kazanmaz mı? 
İnsanları ya psikolojik yönden anlamayı, ya da ahlâkî yön-
den yargılamayı seçmek zorunda olmak gibi bir durumdan, belki 
de, bazen özgür irade kuramından yana olanların önermiş 
olduğu bir uzlaşma ile kurtulabiliriz. İnsanların hayatında kendi 
iradelerini kullanmalarını engelleyen, böylece ahlâkî yargıyı bir 
yana iten durumlar olduğu öne sürülmüştür. Sözgelişi, çağdaş 
ceza hukuku bu görüşü kabul etmiş ve akıl hastası olan bir in-
sanı, yaptığı hareketlerden ötürü sorumlu tutmamıştır. Özgür 
irade kuramının değişik bir şeklini savunanlar bir adım daha ileri 
gitmişler ve akıl hastası değil de nevrotik olan, bu yüzden de-
netleyemeyeceği birtakım itkilerin etkisiyle hareket eden bir in-
ı
 1
2



sanın da hareketlerinden sorumlu tutulamayacağını kabul etmiş-
lerdir. Bununla birlikte, birçok insanın, istedikleri takdirde, iyi ha-
reket etmede özgür olduğunu, dolayısıyla ahlâkî yönden yargı-
lanabileceğim iddia etmişlerdir. 
Ama daha derin bir inceleme bu görüşün de kabul edile-
meyeceğini göstermiştir. Özgür olarak hareket ettiğimizi sanma 
eğilimini gösteriyoruz, çünkü, Spinoza'nın daha önce göstermiş 
olduğu gibi, isteklerimizin ne olduğunu bildiğimiz halde, bu is-
teklere yön veren itkileri bilmiyoruz. İtkilerimiz, karakterimiz içe-
risinde etkinlik gösteren kuvvetlerin özel karışımının bir so-
nucudur. Verdiğimiz her karar, iyi ya da kötü kuvvetlerden han-
gisi ağır basarsa, onun tarafından belirlenmiştir. Bazı insanlarda 
belli bir kuvvet o derece güçlüdür ki, onların karakterini ve değer 
ölçülerini bilen herhangi bir kimse, nasıl bir karar vereceklerimi 
önceden kestirebilir (oysa onlar özgür bir şekilde karar verdik-
lerini sanmış olabilirler). Başka insanlarda ise, yıkıcı ve yapıcı 
kuvvetler arasında öyle bir denge kurulmuştur ki, daha önceki 
denemelerimize dayanarak kararlarını önceden kestirmek müm-
kün değildir. Bir insan için "başka türlü hareket etmiş olabilirdi" 
dediğimiz zaman bu sonuncu duruma dikkati çekmiş oluyoruz. 
Ama o insanın başka türlü hareket etmiş olabileceğini söylemek, 
yalnızca onun hareketlerini önceden kestirememiş olmamızı 
ifade eder. Bununla birlikte, o insanın verdiği karar birtakım kuv-
vetlerin ötekilerden daha güçlü olduğunu, dolayısıyla verdiği ka-
rarın yine kendi karakteriyle belirlenmiş olduğunu gösterir. De-
mek ki, karakteri başka türlü olsaydı, başka türlü hareket ederdi, 
ama yine de kesinlikle kendi karakter yapısına göre hareket et-
miş olurdu. İrade, insanın karakterinden ayrı olarak sahip olduğu 
soyut bir güç değildir. Tersine, irade bir insanın karakterinin 
ifadesidir. Kendi aklına güvenen ve hem kendisini hem de baş-
kalarını sevme yeteneğine sahip olan bir insan, erdemli bir şe-
264 
kilde hareket etme iradesini gösterebilir. Bu nitelikleri geliş-
tirmeyi başaramayan ve akıldışı tutkularının
 kölesi
 olan,
 yaratıcı-
lıktan yoksun bir insan ise bu iradeyi gösteremez. 
Kararlarımızın karakterimiz tarafından belirlenmiş olduğunu 
söylemek, hiç de kadercilik demek değildir. İnsan, başka
 ya-
ratıklar gibi, kendisini
 belirleyen
 kuvvetlere
 bağımlı olmakla 
birlikte, akılla donatılmış tek
 yaratıktır; bağımlı olduğu kuvvetleri 
anlayabilen ve anlayışı sayesinde
 kendi kaderine etkin bir bi-
çimde katkıda bulunabilen ve
 iyiliğe ulaşmak
 için
 çabalayan 
unsurları güçlendirebilen tek
 varlıktır. İnsan, vicdanı
 olan tek 
yaratıktır. Vicdanı onu kendine gelmeye
 çağıran sestir,
 "kendi 
kendisi" olabilmek için ne yapması
 gerektiğini bildirir ona, 
hayatının amaçlarını ve bu amaçlara ulaşabilmek
 için gerekli 
olan kuralları bilmesine yardım eder. Bu bakımdan,
 şartların kur-
banı olan çaresiz yaratıklar değiliz; gerçekten de, kendi
 içimiz-
deki ve dışımızdaki kuvvetleri değiştirme ve etkileme, bizim
 üze-
rimizde etkili olan şartları, hiç değilse bir dereceye kadar de-
netleme gücüne sahibiz. İyiye doğru olan çabamızı geliştirecek 
ve gerçekleşmesini sağlayacak şartlara yardımcı
 olabilir ve on-
ları güçlendirebiliriz. Şu var ki, hayatımıza etkin
 bir biçimde kat-
kıda bulunma imkânını veren bir aklımız
 ve
 vicdanımız
 olmakla 
birlikte, aklımız da, vicdanımız da ayrılmaz bir şekilde
 karak-
terimize bağlıdır. Eğer yıkıcı kuvvetler ve akıldışı tutkular
 ka-
rakterimize egemen olursa, aklımız da, vicdanımız da bundan 
etkilenir ve fonksiyonlarını gerektiği şekilde yerine getiremez 
hale gelir. Gerçekten de en değerli yeteneklerimiz bunlardır; on-
ları geliştirmek ve kullanmak bizim görevimizdir; ama vicdanı-
mızın ve aklımızın tümüyle özgür olduğu ve her türlü belir-
lemenin dışında kaldığı söylenemez; her ikisinin de somut ben-
liğimizden ayrı bir varlıkları yoktur; tüm kişilik yapımız içerisinde 
yer alan kuvvetlerdir ve bir yapının her parçası gibi, bir bütün 
olarak yapı tarafından belirlenmişlerdir ve onlar da onu belir-
lemektedirler. 
ı
 1
2



Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə