Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə3/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   77

Kendisine, aile içerisinde ya da okulda dürüstlüğün, 
doğruluğun, kimseyi aldatmamanın para kazanmaktan 
daha önemli bir özellik olduğu öğretilmiş olabilir. Ne 
yazık ki, "kır şişeyi, dön köşeyi", "yükünü tutmak", "yolunu 
bulmak", "hayalî ihracat", "haksız krediler", "sahte yatı-
rımlar" gibi hemen her gün gazetelerde boy gösteren slo-
ganlar ve kavramlar yüzünden kafası karıştığı için, bu tür 
bir hayat görüşünden hareket ederek ve bu gibi yollara 
başvurarak zengin olanlarla ilgili hikâyeleri duydukça, 
para kazanmanın her şeyden önemli olduğunu düşünmeye 
başlayabilir. 
Evlilik ve aile bağlarının sağlam olmasının toplu-
mun temelini oluşturan aile kurumunu güçlendirdiği, bu 
bağların zayıflamasının ise aileyi, dolayısıyla toplumu 
sarsacağı kendisine öğretilmiş olabilir. Ama öbür yandan, 
birbirlerinin karıları ya da kocalarıyla, ya da çok yakın 
akrabaların ya da dostların eşleriyle ilişki kuran erkek ve 
kadınların aşk hayatı ile ilgili filmleri ve dizi filmleri 
televizyonda bol bol seyredebilir ve bu tür filmler çoğu 
zaman heyecan verici birtakım maceralarla karışmış 
olduğu için çocuğa ilginç gelebilir ve kafasındaki aile 
kavramında çok büyük sarsıntılara yol açabilir. 
Okulda, yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu 
öğrenmiş olabilir; ama evdeki ve yakın çevresindeki 
insanların hemen her gün bir sürü yalan söylediklerini de 
fark etmiş olabilir. Bu yalanlar, bazen yanlış bir nezaket 
anlayışından veya aile içerisinde herhangi bir kavgaya yol 
açmamak gibi iyi niyetli bir davranıştan kaynaklanmış 
ufak tefek yalanlar olsa bile, yine de çocuğun ruhunda 
çelişkili bir durumun yaratılmasına neden olur. 
XVII XXXIX 
İnsanların birbirini sevmesi, birbirine yardım etmesi, 
zor durumda bulunanların imdadına koşması gerektiği 
gibi kuramsal bilgilerle donatılmış olabilir. Ama gündelik 
hayatta, yakın çevresinde kinler, nefretler, dedikodular, 
çekememezlikler, kavgalar gibi insanları birbirinden 
uzaklaştıran duygular ve olaylarla sık sık karşılaşabilir, 
daha da beter olaylarla ilgili haberleri gazetelerde 
okuyabilir, televizyonda seyredebilir. Ayrıca, insanın 
insana kayıtsız ya da ilgisiz kaldığı sayısız örnekleri de 
fark etmiş olabilir; "neme lâzım, nene lâzım", "herkesin 
ocak başı kendine", "suya sabuna dokunma", "etliye 
sütlüye karışma", "el için yanma nâre, yak çubuğunu bak 
keyfine", "el elin nesine, gülerek gider yasına", "benden 
sonra tufan" gibi bencilliği destekleyen sloganları ve te-
kerlemeleri sık sık işitmiş olabilir; bu yüzden çatışmak bir 
duruma girebilir. 
Bütün bunlardan belki de daha tehlikeli olanı -çünkü 
yukarıda verilen örneklere fienzer durumlarda, çocuğun, 
gerek çevresinde bulunabilecek dürüst ve bilge kişilerin 
yardımı ile, gerekse okuduğu kitaplar sayesinde ya da 
kendi aklı ve sezgisiyle iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan 
ayırabilme şansı yine de vardır- ahlâkî yönden yanlış olan 
değerleri benimsemenin haklı ve yerinde bir davranış 
olduğunu, hattâ akıllıca bir şey olduğunu savunan 
tutumlardır. "Devlet bu kadar az maaş verirse adam 
rüşvet almasın da ne yapsın?", "Bir ben miyim enayi, 
herkes yapıyor da ben niye yapmayayım?", "Herkes mil-
yarları götürüyor, adamcağız birkaç yüz bin lirayı zimme-
tine geçirdi diye mahkemelerde sürünüyor" -ve hemen 
arkasından Ziya Paşa'tun ünlü beyti: "Milyonla çalan 
mesned-i izzette serefraz -Birkaç kuruşun mürtekibi cay-ı 


kürektir." "Viran olası hanede evlâd-u ayal var", "Bu ka-
dar paraya bu kadar çalışılır", "Herkes geç geliyor daire-
ye, ben de geç gitsem ne çıkar?", "Herkes milyonlarca lira 
vergi kaçırırken ben evimin değerini biraz düşük 
göstermişim çok mu?" ve bunun gibi daha bir sürü baha-
nenin •sık sık öne sürüldüğü çevrelerde, çocuklara, bazı 
ahlâkî değerlerin doğruluğunu nasıl öğreteceğiz? Söz-
gelişi, dürüstlüğün "enayilik" değil çok önemli bir erdem 
olduğunu; az bir parayı çalmakla çoğunu çalmak arasında 
yalnızca bir derece farkı olduğunu; insanın birtakım baha-
nelerle, doğru bildiği şeyleri açıkça söylememesinin ahlâ-
ka aykırı bir davranış olduğunu; az bir para ile de olsa bir 
işi yapmayı kendi isteğimizle kabul ettiğimize göre, işimizi 
en iyi şekilde yapmanın bir görev ve sorumluluk bilinci ol-
duğunu, vb. çocuklarımıza nasıl anlatacağız? 
Bu durumdan nasıl kurtulabiliriz? Ahlâk felsefesi ve 
insan bilimleri -antropoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji, 
özellikle psikoloji, psikanaliz ve ahlâk biliminin, içinde 
bulunduğumuz bunalımlı durumdan kurtulmada ve yuka-
rıda ana hatlarıyla belirtilmiş olan bu karamsar görünü-
mü. değiştirmede ne gibi rolü ve katkısı olabilir? Bu. 
karanlık tablo karşısında, insanlığın geleceğine umut ve 
güvenle bakabilir miyiz? Felsefe ve insan bilimleri böyle 
bir güven duygusu ve umut verme konusunda bize ne 
derece yardımcı olabilir? Felsefenin ve sosyal bilimlerin 
sağlamış olduğu veriler sayesinde, çağımızın en önemli 
problemlerinden biri -belki de birincisi- olan ahlâk prob-
lemini çözmede ne derece başarılı olabiliriz? Bu konuya 
geçmeden önce bir parantez açıp kuramsal bilimlerle 
XVIII 
uygu malı bilimler arasındaki ayrım üzerinde kısaca 
durmak istiyorum. 
Bilim tarihinde genellikle kuramsal bilimlerle uygula-
malı bilimler arasında bir ayrım yapma eğilimi göze 
çarpmaktadır. Birincilerin amacının nesnelerin tabiatı-
nı, başka bir deyimle özel niteliğini anlamamızı sağla-
mak olduğu söylenir. İster bir fizik obje, ister kimyasal bir 
madde, isterse bitki, hayvan, İnsan ya da toplum, insanî ya 
da toplumsal değerler söz konusu olsun, kuramsal 
bilimlerin yalnızca "Nedir?" ve "Nasıl?" sorusunu cevap-
landırması gerektiğine inanılır. Madde nedir? Hayat 
nedir? Deprem nedir ve nasıl oluşur? Çiçeklerin üremesi 
nasıl olur? Göçmen kuşlar yolunu nasıl bulur? Aile nedir? 
Nevroz nedir? Topluma yön veren ekonomik mekanizmalar 
nelerdir ve nasıl işler? Ahlâk nedir? İyilik nedir, kötülük 
nedir? Erdem nedir, mutluluk nedir?, vb., vb... Bu gibi 
soruların cevapları araştırıldığı ve bulunduğu zaman da, 
birtakım önermeler, tanımlar, genelleştirmeler, açık-
lamalar, kurallar, yasalar ve kuramlar çıkar ortaya. Bilim 
tarihi boyunca daha sonraki araştırmalardan elde edilen 
bulgular eskileriyle çeliştiği ya da en azından onları geliş-
tirmeyi veya tamamlamayı gerektirdiği zaman da yeni 
açıklamalar, kurallar, yasalar ve kuramlar ortaya koymak 
gerekir. 
Uygulamalı bilimlerin ise birtakım pratik sorulara 
verilecek cevaplarla ilgilendiği öne sürülür. Böyle bir 
anlayışa göre, uygulamalı bilimler gündelik hayatta 
işimize yarayacak, hemen kullanabileceğimiz bilgilere 
ulaşma amacını güderler. Bu gibi bilgilere ulaşma 
* P.H.Nowell-Smith, Ethics (Middlesex: Penguin Books Ltd., 1954), ss. 11-22. 
XXXIX 


Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə