t e d a v i bakımından kişilikle ilgili incelemelerden ayrılama-
y a c a ğ ı şeklindeki görüşümü doğrulamıştır. Vermiş olduğu-
muz d e ğ e r yargıları hareketlerimizi belirlemektedir; ruh sağ-
lımız v e mutluluğumuz ise bunların geçerliğine bağlıdır.
Değer yargılarını yalnızca bilinçdışı v e akıldışı isteklerin
çeşitli rasyonalizasyonları olarak görmek -gerçi böyle
olması mümkünse de- t ü m kişilikle ilgili görüşümüzü daraltır
v e bozar. Nevroz d a , aslında ahlâkî başarısızlığın bir
belirtisidir ( a m a "sosyal ç e v r e y e uyma" hiçbir z a m a n ahlâkî
başarının belirtisi değildir). Birçok d u r u m d a , nevrotik bir
belirti ahlâkî çatışmayı özel bir b i ç i m d e dile getirmektedir;
t e d a v i için gösterilen ç a b a n ı n başarısı ise, ilgili kişinin ahlâkî
problemini a n l a m a y a ve ç ö z m e y e bağlıdır.
Psikolojinin ahlâk felsefesinden ayrılması, o l d u k ç a
yakın bir z a m a n a rastlar. Geçmişin büyük hümanist ahlâk
düşünürleri hem filozof hem de psikologtular v e b u kitap
onların eserlerine dayanmaktadır; insan tabiatını tanıma-
nın v e insan hayatına yön veren değerleri v e davranış
kurallarını anlamanın birbirine bağlı o l d u ğ u n a inanıyorlardı.
Öbür y a n d a n , Freud v e okulu, akıldışı d e ğ e r yargılarının
geçersiz olduğunu kanıtlayarak, ahlâkî düşüncenin
gelişmesine p a h a biçilmez bir katkıda bulunmuştur; ne var
ki, değerler konusunda rölativist bir t u t u m içerisinde
olmaları, yalnızca ahlâk kuramının gelişmesi üzerinde değil,
psikolojinin gelişmesi üzerinde d e olumsuz bir etki yapmıştır.
* Rasyonalizasyon, bireyin kendisinin ya da toplumun onaylamadığı, ahlâk
kurallarına, toplumun benimsemiş olduğu davranış kurallarına , vb. aykırı düşen
duyguları, düşünceleri, tavırları, vb. bireyin ya da toplumun görüşlerine ya da
akla uygun gelecek bir şekle sokarak gizleme amacını güden bilinçdışı
psikolojik bir mekanizmadır. Kendi harisliğini tatmin etmek için oğlunu
dinlenmeden çalışmaya zorlayan bir babanın, bunu oğlunun iyiliği için yaptığını
öne sürmesi gibi. (Çevirenin notu.)
5
Psikanaliz alanındaki b u eğilimin en dikkate d e ğ e r
istisnası C.G. Jung'tur. Jung, psikolojinin v e psikoteraplnin
insanın felsefî v e ahlâkî problemlerine bağlı o l d u ğ u n u
kabul etmiştir. Bu t u t u m aslında çok önemli olmakla birlikte,
böyle bir felsefî yöneliş, Jung'u Freud'u aşan v e felsefeden
hareket e d e n bir psikolojiye değil, yalnızca Freud'a karşı
gösterilen bir tepkiye götürmüştür. Jung için, "bilinçdışı
alan" v e mythos, yeni ilham kaynakları olmuş ve yalnızca
akıldışı bir kaynaktan geldikleri içindir ki, akılcı bir
düşünceye üstün görülmüştür. Tek-tanrılı Batı dinlerinin ve
gerek Hindistan gerekse Çin'deki büyük dinlerin kuvveti,
gerçekle ilgilenmelerinden v e kendi inançlarının gerçek
o l d u ğ u n u iddia etmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu
kanı, ç o ğ u z a m a n , başka dinlere karşı b a ğ n a z c a bir
hoşgörüsüzlüğe yol a ç m a k l a birlikte, aynı z a m a n d a , h e m
b u dinlere bağlı olanların, h e m d e onlara karşı çıkanların
g e r ç e ğ e saygı duymalarını sağlamıştır. Bütün dinlere karşı
gösterdiği uzlaştırıcı bir hayranlıkla, Jung, kendi kuramında
g e r ç e ğ i a r a m a k t a n vazgeçmiştir. Akıldışı olan her sisteme,
her mythos'a y a d a her simgeye aynı değeri vermiştir. Din
konusunda rölativist bir t u t u m içerisindedir, a m a Jung'un
rölativizmi b u d e r e c e çoşku ile savaştığı akılcı bir rölativiz-
min karşıtı değil, aklın inkâr edilmesini ifade e d e n bir rölati-
vizmdir. Akıldışı kuvvetlere ö n e m veren b u tutum, psikoloji,
felsefe, ırk y a d a politika terimleri ile gizlenmiş olsa bile, bir
ilerleme değil, yalnızca bir tepkidir. 18. v e 19. yüzyılın akıl-
cılığı, akla inanmış olmasından değil, kavramlarının sınırlı
oluşu yüzünden başarısızlığa uğramıştı, Tek yanlı bir akılcılı-
ğın hataları, akla v e bilgiye karşı çıkan sözde-dinsel bir
öğretiyle değil, a n c a k akla d a h a çok yer vererek v e ger-
ç e ğ i a r a m a k için sürekli bir ç a b a göstererek düzeltilebilir.
1
3
Psikoloji, felsefe v e ahlâktan ayrılamayacağı gibi, sos-
yoloji v e e k o n o m i d e n d e ayrılamaz. Bu kitapta psikolojinin
felsefî problemlerine ağırlık v e r m e m , sosyo-ekonomik
etkenlerin d a h a az önemli o l d u ğ u n a inandığım için değil-
dir; b u tek yanlı t u t u m b u r a d a yalnızca b u problemlere
dikkati ç e k m e k istediğim içindir; ruhsal etkenlerle sosyo-
ekonomik etkenler arasındaki karşılıklı etkiyi ağırlık merkezi
haline getiren başka bir kitap yayınlamayı umuyorum.
Akıldışı çabaların direnme g ü c ü n ü v e kolay kolay alt
e d i l e m e y e c e ğ i n i gözlemek fırsatını bulan bir psikanalistin,
insanın kendini y ö n e t m e ve akıldışı tutkuların köleliğinden
kurtarma y e t e n e ğ i konusunda karamsar bir tavır takınması
beklenebilirdi. Psikanalitik çalışmalarım sırasında b u n u n
tersi bir o l a y d a n gitgide d a h a fazla etkilendiğimi itiraf
etmeliyim: İnsanın tabiî donatımının bir parçasını oluşturan
çabaların, yani mutluluk v e sağlığa ulaşmak için gösterilen
çabaların kuvvetinden... "iyileştirmek" d e m e k , b u ç a b a l a r ı
etkili o l m a k t a n alıkoyan engelleri o r t a d a n kaldırmak
demektir. Gerçekten d e , niçin b u n c a nevrotik insan var
diye şaşacak yerde, karşılaştıkları birçok ters etkiye r a ğ m e n
nasıl oluyor d a insanların ç o ğ u o l d u k ç a sağlıklı kalabiliyor
diye şaşmak d a h a doğru olacaktır.
Küçük bir uyarıda b u l u n m a m gerekecek. Bugün
birçok insan, "mutluluğa" ve "iç huzuruna" nasıl ulaşabile-
cekleri konusunda psikoloji kitaplarının kendilerine tavsiye-
lerde bulunacağını ummaktadır. Bu kitapta b u gibi
öğütlere yer verilmemiştir. Bu kitap psikoloji v e ahlâk prob-
lemini ışığa çıkarmak için yazılmış kuramsal bir d e n e m e d i r ;
a m a c ı , okuyucuyu yatıştıracak yerde kendi kendini
sorguya çekmesini sağlamaktır.
6 1
3
Teşvikleriyle v e vermiş oldukları fikirlerle b u kitabı
y a z m a m a yardım e d e n dostlarıma, meslek arkadaşlarıma
v e öğrencilerime ne kadar borçlu o l d u ğ u m u t a m olarak
ifade e t m e m mümkün değil. Yine d e , b u kitabın t a m a m -
lanmasına d o ğ r u d a n d o ğ r u y a katkıda bulunmuş olanlara
şükran duygularımı ayrı ayrı belirtmek isterim. Özellikle Bay
Patrick Mullahy'nin p a h a biçilmez yardımları olmuştur; o v e
Dr. Alfred Seidemann, b u kitapta ortaya atılmış felsefe
sorunları ile ilgili olarak birçok yararlı önerilerde v e
eleştirilerde bulunmuşlardır. Verdiği yapıcı fikirlerden ötürü
Profesör David Riesmand v e metnin çok d a h a kolay
okunmasını sağlayan Bay Donald Slesinger'e çok şey
borçluyum. Herkesten çok d a , metnin yeniden g ö z d e n
geçirilmesine yardım e d e n , kitabın düzeni v e içeriği
bakımından birçok önemli fikirler veren eşime teşekkür
borçluyum; özellikle yaratıcı o l m a y a n yönelişin olumlu v e
olumsuz görünüşleriyle ilgili düşüncelerimin belirlenmesinde
onun çok büyük katkısı olmuştur.
"Bencillik v e Kendini Sevme", "Bir Karakter Özelliği
Olarak inanç" v e "Nevrozların Bireysel ve Sosyal Kaynağı"
adlı yazılarımdan b u kitapta y a r a r l a n m a m a izin veren
Psychiatry ve American Sociological Review dergilerinin
editörlerine teşekkür etmek isterim.
Ayrıca, b a n a yayınlarından geniş parçalar a l m a
ayrıcalığını tanıyan aşağıdaki yayımcılara d a teşekkür
etmek isterim: John Calvin'in Hıristiyan Dininin Kurumları
(John Allen'in çevirisi) adlı eserinden alınan parçalar için
Board of Christian Education, the Westminster Press'e
(Philade(phia); Henrik İbsen'in On Bir Piyesi adlı eserin
M o d e r n Library Edition'undan alınan parçalar için Random
Dostları ilə paylaş: |