başlığını taşıyan çevirisinin "Önsöz"ünde de şöyle diyor
Ayda Yörükân:
"Psikoloji, hepimizi daha iyi, daha olgun bir ruhî ge-
lişmeye ulaşabilecek şekilde yetiştirmeli, kendi kendimizle
uzlaşmamızı ve içerisinde yaşadığımız toplumla ahenkli
bir şekilde kaynaşmamızı mümkün kılmalıdır. Gündelik
hayatta karşımıza çıkan problemleri olumlu bir yönde çö-
zümlememizi sağlamalı, topluma faydalı olan sıhhatli,
verimli ve iyi insanlar olarak yetişmemize imkân verme-
lidir. Adler'e göre bunun ilk şartı kendimizi ve başkalarını
tanımak için gösterilen içten bir ilgi ve sürekli bir ça-
badır... Adler, Sokrates'in 'kendini tanı' ilkesini mutlulu-
ğun temel kanunu olarak görmektedir. Kendimizi ve baş-
kalarını tanıdığmız ölçüde insanlarla daha iyi geçin-
memiz, dolayısıyla daha mutlu bir hayat yaşamamız
mümkün olabilecektir," (s. VII).
Onun da -bütün ahlâkçı filozoflar gibi- insanlara ve
insanî problemlere iyimser bir görüş açısından yaklaştığı
anlaşılıyor: O da insanı yalnızca çevreden gelen etkilerle
belirlenmiş bir varlık olarak görmemekte ve insanın
yaratıcı benliğine önem vermektedir. Adler'in bu eserini
çevirmesinin de nedeni bu:
"Adler'in bu kitabını Türkçe'ye çevirmemin özel bir
sebebi daha vardır. Gerek kendi problemlerimi çözmek ve
hayatıma daha olumlu bir yön vermek, gerekse çevrem-
deki kimseleri tanımak, anlamak ve onlarla daha iyi
ilişkiler kurmak bakımından Adler'in bu kitabının bana
çok yardımları olmuştur. Bu bakımdan hem içerisinde
yaşadığım topluma karşı bir görev olarak, hem de Adler'e
Lll
karşı bir minnet ve şükran borcu olarak bu kitabı kendi
dilime kazandırmak istedim," (ss.IX-X).
Aslında Ayda Yörükân'ın bütün çevirilerinde aynı mo-
tivasyonu ve aynı soylu amacı görmek mümkün. Çeviri-
lerine gösterdiği aşırı titizlikten de anlaşılacağı gibi, o,
kendisine yararlı olan her kitabın başkalarına da yararlı
olabileceğine inanıyor, bu nedenle bu tür eserleri Türkçe'-
ye kazandırmayı bir misyon gibi görüyordu. Bu tutumunda
fazla iyimser olduğunu düşünüyorum, zira sanırım "mutlu
olmak" da büyük ölçüde bir yetenek işi. Ancak, gene de
her türlü ilerlemenin, incelme ve yücelmenin iyimser yara-
dılışlı insanların eseri olduğunu unutmamak gerekir. Belki
gerçekten yardım edebileceğimiz insanların sayısı pek faz-
la değildir, ama Ayda Yörükân'a göre herkes elinden gelen
yardımı yapmaya çalışmalıydı, aksi davranış bu insanları
da kendi kaderlerine terketmek olurdu. İyimserlik de ancak
yüreği insan sevgisiyle dolu, iyiliksever insanların harcı-
dır.
Ayda Yörükân'ın gene iyi yürekli bir amaçla çevirdiği
bir eser de bir başka psikiyatrın, Karen Horney'in Çağı-
mızın Tedirgin İnsanı (İstanbul: Tur Yayınları, 1980) adlı
kitabı. Bu kitabı çevirmesinin gerisindeki motivasyonu da
şu sözlerle açıklıyor bize:
"Hayatım boyunca benim dikkatimi çeken şey, bu gibi
aşırı durumların (kaçınılmaz felâketlerin) var olmaması
halinde de tek tek insanların ve ailelerin gene de mutlu
olmadığı, yine de acı çektikleri gerçeği olmuştur," (Önsöz,
s. VIII). Buna rağmen insanları mutlu olmaktan alıkoyan
şey ne? "Kaçınılmaz bir kader mi bu?" "Bu soruların ce-
Llll
vaplarını araştırdığımız zaman, ilk olarak bütün bu yaşa-
ma biçimlerinde ortak olan özelliğin temel bir bilgisizlik
olduğunu görüyoruz. Yaşamanın bir sanat, bir bilgi işi ol-
duğunu bilmemek," işte sorunun cevabı bu! Ona göre,
"Genel bir yaşama bilgisinden, hayat bilgisinden yok-
sun olma şeklinde anlaşılan bu bilgisizlik, çoğu zaman çok
daha derin bir bilgisizlikle birlikte gitmektedir. Kendimizi
ve başkalarını tanımamak, davranışlarımızın temelinde
yatan gerçek itkilerden ve dürtülerden habersiz olmak;
gerçek isteklerimizin ve emellerimizin, amaçlarımızın ne
olduğunu bilmemek; başka bir deyişle, insan davranışları-
na yön veren ve çoğu zaman bilinçdışı olan mekanizmaları
bilmemek..." (s.XII). Bütün bu bilgisizlikler "Çağımız in-
sanları için son derece önemli olan bir sosyal psikolojik
olay" ın, nevrozluğun da kaynağını oluşturduğu için nev-
rotik kişilik problemine açıklık getirmeye çalışan Horney'-
in bu kitabını çevirmekte de yarar görmüş Ayda Yörükân;
zira bize kendimizi tanıtan bu tür eserleri okuyarak insa-
nın daha mutlu olabileceğine inanıyor:
"İçimizdeki iyi ve güzel şeyleri, tıpkı bir maden
ocağından değerli madenler çıkarıyormuşcasına, çaba ile,
sebatla ve umutla gün ışığına çıkarmaya çalışmalıyız.
Onları bencilliğimizin, dar görüşlülüğümüzün, kayıtsız-
lığımızın, tembelliğimizin ve bilgisizliğimizin soğuk kül-
leri arasında bırakmamalıyız... Hiçbir işe yaramayan boş
hayıflanmalara ve pişmanlıklara kapılmamak, 'geçti',
'bitti', 'boşuboşuna' diye sızlanmamak için uyanık bulun-
mak zorundayız. Bize yardım ellerini uzatan büyük düşü-
nürlere, filozoflara ve bilginlere kulak vermek ve onların
bize sundukları bilgileri kendi aklımızın ve kalbimizin süz-
LIV
geçinden geçirerek, kendi yaşantılarımız, çabalarımız ve
deneyimlerimizle değerlendirerek, kendimize mal etmek
zorundayız," (ss.XVI!I-XIX).
Ayda Yörükân'ın bizlere verdiği bu öğütlere kaç ki-
şinin uyabildiğim hep merak etmişimdir. Öğütler de to-
humlar gibidir, ancak elverişli topraklarda çimlenebilir-
ler. Yalnız bir şeyden hiç şüphem yok, o da Ayda Yörü-
kân'ın kendi hayatına bütün bu öğütler doğrultusunda
biçim vermeyi, böylece kendi mutluluğunun mimarı olmayı
eksiksiz biçimde başarmış olmasıdır. Nerdeyse göz yaşar-
tıcı bir iyimserlikle kendisinin başardığı bir şeyi başkala-
rının da başarabileceğine inanıyordu; zira vücutca çelim-
siz, çoğu zaman sağlıksız, ruhça son derece duyarlı, dola-
yısıyla bazen huzursuz bir insan olmasına rağmen, Ayda
Yörükân, inanılmaz bir çaba ve sebat göstererek, neredey-
se yaradılışına meydan okurcasına, mutlu bir insan olmayı
başardı. Onu sonunda çok sevdiği hayattan koparacak
olan o ölümcül hastalıkla boğuştuğu son günlerinde bile
bir taraftan elinizdeki kitabın çevirisini yeniden kontrol
ediyor, bir yandan da bir tanıdığının doğacak olan bebe-
ğine bir yün hırka örüyordu. Yıllar önce çevirmiş olduğu
halde bir türlü yayımlama imkânı bulamadığı "Erdem ve
Mutluluk" adını verdiği bu kitabın yayımlanabileceği ih-
timali ona yeni bir şevk ve heyecan vermişti; zira böylece
insanların mutluluğuna bir nebze daha katkıda bulunabi-
leceğine inanıyor ve bu düşünce ona ölüm korkusunu bile
unutturabiliyordu. Ben hayatımda sevgisini başkalarına
bu derece cömertçe dağıtabilmiş bir başka insana rastla-
madım.
Genellikle en sevdiğimiz insanlarda bile ufak tefek
kusurlar buluruz; tek kusur bulamadığım insan sanırım
LV
Dostları ilə paylaş: |