gene Ayda Yörükân. Bu konuda hemen bütün dostlarının
benimle aynı kanıda olduğundan emin gibiyim. Bu da
onun etrafındaki insanların hoşuna gitmeyecek herhangi
bir davranıştan dikkatle kaçındığını kanıtlamıyor mu?
Nitekim biz dostları İstanbul'a geldiği zaman onu paylaşa-
mazdık, etrafına saçtığı mutluluktan pay almak için yarı-
şırdık. Hele onunla ve sevgili eşiyle kendi evlerinde
birarada olmanın zevkine doyum olmazdı, zira en ince bir
zevkle döşenmiş olan bu evde yalnız en içten gelen bir
konukseverlikle karşılanmaz, üstelik krallar gibi ağırlanır-
dınız. Genellikle entellektüel kadınların iyi bir "ev kadını"
olmadığı söylenir. Ayda Yörükân için bunun tam tersi
geçerliydi, zira o, bu alanda da benzersizdi: Son derece
tertipli, düzenli, temizliğe düşkün bir insan olduğu gibi,
dikiş dikmekten örgü örmeye, yemek pişirmekten sofra
düzenlemeye kadar her ev işini seve seve, hem de en
mükemmel şekilde yapardı. Eşi gibi o da ev döşeme, sana-
tında sadelik içinde güzeli yakalamanın sırrını keşfetmiş-
lerdi. Evlerinde "süs" denebilecek tek şey çiçeklerdi. Ayda
Yörükân için çiçekler, neşenin ve mutluluğun sembolü
olmalıydı ve sanırım kendisine neşeli olma görevini hatır-
latmaları için onları evinden hiç eksik etmezdi.
Ayda Yörükân'ın, insanlarla olan ilişkisini bir tek
cümlede özetlemek mümkün: Onu tanımış olan herkes
onun dostuydu. Mahalle bakkalından manavına, kasabına,
balıkçısına, çiçekçisine kadar her girdiği dükkanda ona
daima yakın bir dost muamelesi yapılmasının nedeni,
tahmin edeceğiniz gibi, onun herkese tatlı dil, güler yüz
göstermesi, dostça davranması idi. Böylece o, ticarî
ilişkileri bile bir "dostluk" alışverişine dönüştürmesini
bilirdi. Herhalde şu basit gerçeği çok iyi kavramış idi:
LVI
İnsanların size karşı nasıl bir tavır takınacakları büyük
ölçüde sizin onlara karşı nasıl davrandığınıza bağlıdır.
Kim olursa olsun, Ayda Yörükân için karşısındakini
"mutlu" etmek insanın ilk görevi olmalıydı. Uzak yakın her
tanıdığının dertlerine ortak olmak, sorunlarına çözüm
aramak, yardıma muhtaç olanlara maddeten ve mânen
destek olmak, sözün kısası, kendini insanlara vermek
onun baş tutkusuydu. Böyle bir insanın başkalarını şu veya
bu şekilde incitmemeye ne kadar özen göstermiş olacağını
kolayca tahmin edebilirsiniz. İnsanları incitmek şöyle dur-
sun, onların arkasından konuşulmasına, çekiştirilmesine,
hattâ eleştirilmesine tahammül edemezdi. Ona göre ölmüş
insanların hatırasını zedeleyecek söz ve imâlardan bile
kaçınılmalıydı, zira en kötü insana bile sevgiyle, anlayışla
yaklaşmak gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle, onu biraz
yakından tanımış olup da onu sevmemiş, hattâ ona
bağlanmamış bir tek kişi olduğunu sanmıyorum. Böylesine
mükemmel bir insanı kaybetmiş olmak onun bütün dostları
için onulmaz bir acı, şüphesiz, ama gene de ne mutlu bana
ki, hayatta böyle bir insanı tanıma şansına erebildim.
Hüseyin Batuhan
LVII
•Kendi kendinizi aydınlatan bir ışık olun.
yalnızca kendinize güvenin.
(
Biricik ışık olarak
kendi içinizdeki gerçeğe bağlı kalın.
BUDA
(
f)oğrıı sözler her zaman mantığa aykırı imiş gibi görünür,
ama başka hiçbir öğreti onun yerini tutamaz.
LAO-TSE
O halde gerçek filozoflar kimlerdir?
Gerçeğin hayaline âşık olanlar.
PLATON
Milletim bilgisizlik yüzünden yok olup gitti;
sen bilgiyi bir yana itliğin içindir ki,
ben de seni bir yana iteceğim.
IIOSEA
fiuraya götüren yolu Idoğrtı yoluI bulmak,
göstermiş olduğum gibi, ne kadar güç olursa olsun, yine de
mümkündür. Gerçekten de güç olmalı, çünkü
onu bulanlar o kadar az ki!
Eğer insanın kurtuluşu, şöyle bir elini uzatmakla,
büyük bir çaba harcamaksvzın ulaşabileceği bir şey
olsaydı, hemen herkes tarafından bu kadar ihmal
edilmiş olabilir miydi?
Büıün yüce şeyler seyrek olduğu kadar güçtür de...
SPlNOZA
1
1
3
I
önsöz
Bu kitap birçok b a k ı m d a n Özgürlükten Kaçış ın bir
devamıdır; b e n o kitabımda ç a ğ d a ş insanın k e n d i n d e n v e
kendi özgürlüğünden kaçması problemini i n c e l e m e y e
çalıştım; b u kitabımda ise insanın kendi benliğini v e kendi
imkânlarını gerçekleştirmesini sağlayan normlar, değerler
v e ahlâk problemi üzerinde duracağım. Özgürlükten
Kaçış'ta belirtmiş o l d u ğ u m bazı düşüncelerin b u kitapta d a
tekrarlanması kaçınılmaz bir şeydir. Aynı konularla ilgili
tartışmaları elimden geldiği kadar kısaltmaya çalıştığım
h a l d e , bunlardan büsbütün v a z g e ç e m e d i m . İnsan Tabiatı
ve Karakteriyle ilgili b ö l ü m d e , d a h a önceki kitabımda ele
almadığım karakter bilimi ile ilgili konular üzerinde d u r d u m
v e o kitapta tartışılan problemleri kısaca belirtmekle
yetindim. Benim karakter bilimim üzerinde t a m bir fikir
edinmek isteyen okuyucunun her iki kitabımı d a okuması
gerekir; şu var ki b u kitabı anlayabilmek için ötekini d e
okumak şart değildir.
Bir psikanalistin ahlâk problemleriyle uğraşması, özel-
likle, psikolojinin, yanlış ahlâk kurallarını çürütmekle kalma-
yıp, objektif v e g e ç e r olan davranış kuralları koyabilmek
için gereken temeli sağlamak zorunda olduğunu ö n e sür-
mesi birçok okuyucuya şaşırtıcı gelebilir. Böyle bir görüş,
ahlâkî rölativizmden y a n a olan ve "iyilik" üzerinde değil d e ,
"sosyal ç e v r e y e uyma" üzerinde duran ç a ğ d a ş psikolojinin
yaygın eğilimine aykırı düşmektedir, Uygulama alanında
çalışan bir psikanalist olarak edinmiş o l d u ğ u m deneyimler,
ahlâk problemlerinin gerek kuramsal b a k ı m d a n , gerekse
* Bakınız: Erich Fromm, Hürriyetten Kaçış (Çeviren: Dr. Ayda Yörükân,
Ankara, Tur Yayınevi, 1972). (Çevirenin notu.)
3 1
3
Dostları ilə paylaş: |