156
halkını sözde onore etmek isterken, kendi tek-
çi
faşist zihniyetini, “varlığımız, varlığınızdır”
söylemi ile yine ortaya koydu. Kürtlere verilen
mesaj şudur; “Varlığınız, ancak bizimle olabilir.
Bizim Kürt’ümüz olursanız varlığınız kabul gö-
rür.” Yine Davutoğlu’nun Kürtçeye karşı gelişen
özel ilgisi ve sahiplenmesi de AKP’nin seçim
öncesi yatırımları olduğu gibi, Kürt milliyetçi-
liğinin hamisine soyunma çabası olsa gerek. Bir
yandan kendilerinde yaratılan Kürt travmasını
kırdıklarını dillendirirken, öte yandan daha
pervasız adeta “düşünmezsen yoktur” zihniye-
ti yerine bu defa, “benim düşündüğüm gibi var
olacaksın” zihniyeti, günümüzde sahneye ko-
nan bir oyun niteliğindedir.
Bütün bu yok etme amaçlı AKP’nin faşizan
saldırılarına karşı, yaklaşık 16 yıldır İmra-
lı’da ağır tutukluluk koşullarında esir tutulan
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, bütün
bu oyunları bozmak için, büyük bir ideolojik
ve siyasi mücadele yürütmekte olduğu aşikâr-
dır. Tüm bu inkâr-imha zihniyetine rağmen,
halkların demokratik birliği ve barışına olan
inancının gereği yürüttüğü bu barış ve çözüm
çabalarının, günümüzde belli bir aşamaya gel-
diği
görülse de, AKP hükümetinin sürece tak-
tiksel ve hesapçı yaklaşımları, bu sürecin önün-
de halen ciddi bir tehlike olarak mevcudiyetini
korumaktadır. Geçmiş süreç şunu çok açık bir
şekilde bizlere göstermiştir ki, Kürt Halk Önde-
ri Abdullah Öcalan’ın bu çabaları tek taraflı bir
ısrar ve iradi duruşu içermektedir. Bunun çift
taraflı bir evreye taşırılması, her iki halkın da
huzur ve selameti için olmazsa olmaz kabilin-
dedir. İmralı’da tek taraflı bir şekilde yürütül-
mekte olan bu barış ve çözüm arayışları, Türk
Halkı ve dünya kamuoyunda da bir uyanışa yol
açmış ve “Öcalan kişiliği” kendisini bu temelde
anlatmayı başarabilmiştir.
Öcalan kişiliğinin, Kürt Halkı’nda da bir
ruh ve bilinç yarattığı görülmektedir. Bir asır-
dır görmezden gelinen, düşünmezsen yoktur
misali hep yok sayılan, şiddet ve imha ile bas-
tırılan bir sorun olarak hep varlığını koruyan
Kürt gerçekliği, günümüzde varlığı, dili, kül-
türü kabul görülmeye başlanmışsa, bu Öcalan
kişiliğinin açığa çıkardığı bir hakikattir. Ancak
bu aşamaya öyle kolay gelinmediği de bilinmek-
tedir. Diğer
yandan halen AKP hükümetinin,
ciddi tehlikeleri, oyun ve düzenbazlıklarıyla yüz
yüze olduğu da günlük olarak Kürtlere yönelik
geliştirdiği demokrasi dışı uygulamalarından
görülmektedir. Evet, artık Kürt gerçekliği yok
sayılamaz, görmezden gelinemez, bu aşama
çoktan geride bırakılmıştır. Ancak özgür Kürt-
lüğe alternatif olarak, nasıl bir Kürtlük, kimin
Kürt’ü gibi noktalarda, özüne ters düşürülmüş,
ruhu satın alınmış bir Kürtlük yaratılmak is-
tenmektedir. Bu Kürtlük KDP Kürtlüğü mi-
sali, egemenlerin tercih edecekleri bir Kürtlük
olmaktadır. Ki bunu en çok da AKP şahsında
vuku bulan, Türk ulus devlet zihniyeti, günü-
müz itibarı ile istemektedir. Şunu diyor, “dü-
şünmeyerek yok saymak istedim olmadı, kü-
çümseyerek hor gördüm olmadı, madem öyle
o zaman bir Kürtlük olacaksa benim istediğim
biçimde bir uşak Kürtlük olsun.” Diyerek ken-
di Kürt’ünü yaratmaya çalışmaktadır.
Halen de
fırsat bulsalar yapmak istedikleri budur. Ancak
bu noktada “Öcalan kişiliği”nde açığa çıkan ha-
kikate ve tarihi bilince takılıyorlar. Bu temelde
bunu da başaramayınca en nihayetinde günü-
müzde herkesçe dikkatle takip edilen çözüm
süreci aşamasına gelinmiş bulunulmaktadır. Şu
hakikati görmek gerekir ki, çözüm süreci aşa-
masına gelinmesini sağlayan temel aktör Kürt
Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ahlaki-politik
siyaset anlayışı ve tarihi hakikat bilinci ile şekil-
lenen kişiliğidir.
Tam da burada Gandhi’ye ait olduğunu san-
dığım şu söz aklıma geliyor; “Önce sizi tanımaz-
lar yok sayarlar, sonra küçümserler, ardından
savaşırlar sizinle, sonunda siz kazanırsınız”…
Bu cümle tarihi, birikimleri ile tekerrür ettirir
misali Türk Devleti’nin Kürt Halkı’na, özgürlük
hareketi ve Önderliğine yaklaşımını da ortaya
koyar niteliktedir.
Yaşananlar karşısında Kürtler için Türki-
ye’de “evet bunlar geri kalmış Türkler” bir algı
oluşup, Kürtler aşağılanıp
hor görülür, Kürtleri
Türkleştirilmek için pek çok politika yürütülür-
ken, acaba Türkiye toplumu da kandırılmış ve
Kürtler için Türkiye’de “evet
bunlar geri kalmış Türkler”
bir algı oluşup, Kürtler
aşağılanıp hor görülür
157
uyutulmuş olmuyor mu? İmralı tek kişilik siyasi
tutukevinde esaretinin 16. yılını geride bırakan
Sayın Abdullah Öcalan’ın, açığa çıkardığı bir
diğer gerçeklik de Türk Devleti’nin kendi hal-
kına da yalan söylediği ve halkını kandırdığı-
dır. “Ben senin yerine düşünüyorum” anlayışı
ile yakın zaman önce bir AKP’li yöneticinin
de belirttiği gibi kendilerini çoban, toplumu
da sürü yerine koyduğudur. Bu temelde faşi-
zan milliyetçiliği körüklediğidir. Pek çok Türk
gencinin de ülkü diye bellenen vatanseverlik
ruhu ile boş yere ölüme gönderildiğidir. Kı-
saca yaşanan süreci, Türk Halkı da kendi açı-
sından tersten ele alıp okuyabilmelidir. “Kürt
sorununun bu kadar derinleştirilip, iki halkın
birbirine kırdırılmasının kime/kimlere faydası
oldu ya da oluyor?”
diye bir soruya cevap aran-
malıdır. Çünkü bu kardeş halkları birbirine
kırdırtan kirli savaş, halen AKP iktidarı eli ile
devam ettirilmeye çalışılıyor. Kürt sorununda,
bu kadar gerçeklik ve tarihi veri aleni bir şekil-
de ortada iken bile, AKP hükümetinin ısrarla
“düşünmezsen Kürt sorunu yoktur” zihniyeti,
ulus devletçi zihniyetten devraldığı bir miras
olmaktadır. Erdoğan, her ne kadar Kürt soru-
nunu sahiplenen ilk Başbakan olarak Türkiye
tarihine geçse de, halen çok istikrarsız tutumu,
siyasi kurnazlık ve oyunlarla konuya yaklaş-
tığından, samimiyetten uzak görünmektedir.
Bu anlamda cumhurbaşkanlığı koltuğunda
iken bile hala AKP’nin başıymış gibi –ki gerçek
olan
da bu zaten-, siyasal iktidarını kurtarma
hesaplarından öte gidemediğinden, Kürt soru-
nunu tarihi ele alış perspektifinden yoksundur.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, İm-
ralı sisteminde teşhir ettiği ve büyük bir öngörü
ile güncel politikada nelerin olacağını önceden
dile getirerek, olası komploları ve darbeleri de-
şifre ettiği bilinmektedir. Ancak AKP hükümeti,
bu konuda kafasını kuma gömen devekuşu gibi
bir pozisyonda adeta ısrar etmekte ve bu komp-
loda piyon olma rolünü görmezden gelmekte ıs-
rar etmektedir. Oysa belirttiğimiz gibi, 15 Şubat
komplosunun temel hedefi her ne kadar Öcalan
kişiliği ve Kürt Özgürlük Hareketi olsa da; daha
geniş yelpazede her iki halkı birbirine kırdırt-
ma temelinde çift taraflı bir imha amacı güttüğü
her geçen gün daha şeffaf bir şekilde gün yüzü-
ne çıkmaktadır. Bu komplonun kapsamı gerek
İmralı sisteminde gerekse de dışarda
halk ve ge-
rilla üzerinde, ‘komplo içinde komplo’ plan ve
uygulamalarını kapsayan genişlikte olmuştur.
Hatta devletin kendisine karşı da uluslararası
içerikte komplo ve darbe girişimleri gerçekleş-
tirilmek istenmiş, ancak bütün bunlara karşı
da Kürt Halk Önderi Öcalan, büyük bir özveri,
duyarlılık ve tarihi sorumluluk gereği alet ol-
mamış, olmadığı gibi boşa çıkarmak için de bir
mücadele yürüttüğü de bir gerçektir. Bu temel-
de, AKP’nin Kürt sorununu görmezsen yoktur,
yaklaşımına karşın, sorunu daha da görünür
kıldırma temelinde bir mücadele gerçekliği ile
bugün, hükümeti ve devleti, Kürtlerle barış için
müzakere yapma noktasına getirmiştir.
Günümüz itibarı ile yaşanan tüm gelişmeler,
ucuz politikalara tenezzül etmeyen Öcalan’ın,
çözümdeki tutarlılığı ve ısrarının sonucudur.
Artık bunu bir hakikat
olarak görmek ve kabul
etmek gerekiyor. Yaratılan ortam, Kürt ve Türk
halklarının onurlu birlikteliği ve barışı için ta-
rihi bir fırsattır. Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan, bu 16 yıllık süre zarfında devletçi sis-
tem dışında kalan ve her daim doğal komünal
toplum gelenek ve kültürüne bağlı kalarak mü-
cadele veren, ancak bir sistemleri olmadığından
ve verili tarihi bakış açısının egemenlikçi tek
yönlülüğünden kendilerini kurtaramadıkların-
dan, kalıcı bir başarıya kavuşamayan tüm halk
özgürlük direnişlerinin, buna Kürt Özgürlük
Mücadelesi de dahil, açığa çıkardıkları değer-
leri ve mirası, bir ideoloji ve sisteme kavuştu-
rarak, devletçi egemen sistemin geliştirdiği 15
Şubat komplosunu da boşa çıkarmıştır. Ve İm-
ralı’da gerçekleştirdiği bu paradigmal değişimi
Öcalan, üçüncü doğuşu olarak adlandırdı. Bu
üçüncü doğuş ile hiyerarşik devletçi sistemin
özü olan İmralı sistemi iflas ettirildi. Bu temel-
de yedi bin yıllık
kölelik sistemi çözümlenerek,
insanlık yeniden toplumsal kökleriyle, hakikat
bilinci üzerinden buluşma şansına erişmiş oldu.
Bu serüvenin, “düşünmezsen yoktur” diye var-
sayılabileceği yanılgısı da Kürt Özgürlük Hare-
keti, halkı ve önderliği Öcalan şahsında, tarihi
hakikatin görünür kılınması ile aydınlatıldığını
belirtebiliriz. Ayrıca, AKP’nin “düşünmezsen
Kürt sorunu yoktur” sözüyle temellenen düşün-
cesizleştirme anlayışına karşı da, Öcalan ger-
çekliği ve mücadelesi, toplumda zihniyet ve bi-
linç devrimi niteliğinde bir gelişmeyi yaratarak,
“Güneşin balçıkla sıvanamayacağı” hakikatini
de bir kez daha gözler önüne sermiştir.