Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   89

14
su Albay Arif Doğan’ın açıkça dile getirdiği 
gibi, Hizbul-Kontra kendilerinin inşa ettiği bir 
oluşumdu. Bu oluşumun on bini aşkın insa-
nın fail-i meçhul bir biçimde katledilmesinde 
önemli rol oynadığı herkesçe bilinmektedir. 
Bu deneyimden sonra AKP ile ikinci aşama-
ya geçildi. AKP’nin müttefikleri (ittifak ettik-
leri tarikat-holding güçleri, özellikle F. Gü-
len adıyla tanıtılan, özünde devlet-içi olan ve 
ABD’nin ülkücü siyah kontralar yerine ikame 
ettiği yeşil kontra) ile birlikte Kürdistan için 
öngördüğü temel tasfiyeci model ve bu mode-
lin temel uygulama aracı Ilımlı Sünni İslâm-
cılık iken, Hizbul-Kontra yerine yeni tetikçi 
güç olarak öngördüğü yapılanma ise bir nevi 
Kürt Hamas’ı dediğimiz oluşumdur. Yeni tas-
fiye planı eski Beyaz ve Siyah Türk faşist yön-
temlerini tümüyle devre dışı bırakmıyor, daha 
çok tamamlayıcı nitelikte olup onların etkisiz 
kaldıkları alanları yeni baştan düzenliyor. ... 
AKP özellikle ordunun resmi komuta gru-
buyla vardığı 4 Mayıs 2007 tarihli Dolmabahçe 
Protokolü (Başbakan Erdoğan ve dönemin Ge-
nelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında 
varılan, ölünceye kadar gizli kalması kararlaş-
tırılan protokol) ve ABD ile kararlaştırılan 5 
Kasım 2007 tarihli Washington Protokolü ile 
bu düzenlemeleri hızla hayata geçirmeye çalıştı, 
çalışıyor. Daha önce eşi görülmeyen hava saldı-
rıları, ABD ile anında istihbarat paylaşımı, KCK 
operasyonları, DTP’ nin kapatılması, sahte Kürt 
burjuva sivil toplum inisiyatifleri, Roj TV’ye yö-
nelik saldırılar, AB ülkelerinde Kürtlere karşı 
geliştirilen yaygın operasyonlar ve tutukla-
malar, Kürdistan’ın her ilindeki holdingleşme, 
çocukların Yatılı İlköğretim Bölge Okullarına 
(YİBO) kapatılmaları gibi en önemli uygula-
ma örnekleri bu yeni düzenlemenin önemli 
ipuçlarını sunmaktadır. Kürt gerçekliği, Kürt 
kimliği özünde tarihinin en kapsamlı ve her 
alanda (ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal, as-
keri, diplomatik, sportif vb.) planlanmış bir özel 
savaş kuşatmasıyla karşı karşıya getirilmiştir. 
Bazı sözde demokratik açılım örnekleri (Kürtçe 
kurslar, yayın serbestisi, TRT-6, beyaz eşya ve 
kömür dağıtımı) bu soykırımı gizleyip örtüle-
mek amacıyla geniş propagandalarla sunulma-
ya çalışılmıştır. Buna Güney Kürdistan’daki 
sermaye yatırımlarını, diplomatik ilişkileri ve 
üçlü ittifakları (Irak-ABD-TC, Suriye-İran-TC 
ittifakı; iç kuşatmayı dış kuşatmayla tamamla-
mak) da eklemek gerekir. Böylelikle tarihin en 
kapsamlı ve tüm toplumsal alanları kapsayan 
soykırımcı, özel, örtülü, gizli ve açık savaşı ha-
yata geçirilmiştir.
Bürokratik cumhuriyetin çöküş dönemine 
denk gelen yeni hegemonik iç iktidar dönemi-
nin ideolojik, sosyal ve ekonomik alanlardaki 
tekelci yapılarının kuruluş dönemindeki yapı-
lanmalardan önemli farkları vardır. Ulus-devle-
tin inşası dönemindeki resmi ideoloji pozitivist 
laik milliyetçilikti. Bu dönemde katı Darwinist 
görüşler hâkimdi. Homojen kültür oluşturmaya 
karar verildiğinde, diğer kültürlerin ve bunların 
başında gelen Kürt kültürel varlığının tasfiyesi, 
Darwinist ‘güçlü olanın yaşama hakkı’ kanunu 
gereğince ilerlemecilik adına meşru sayılmak-
taydı. Aynı kanun Avrupa’da ulus-devletlerin 
inşasında da uygulanmıştı. Sonuç, resmi ideo-
loji dışında kalan kültürlerin soykırımlara va-
rana dek imhasıydı. ... İktidar tekelinin kendisi 
tek partili oligarşik diktaydı. Kapitalist sömürü 
nedeniyle bu iktidar yapısının faşizmle göbek 
bağının olması anlaşılır bir husustur. 
Bu ana yapılanma alanlarında inşa edilen 
ulus-devletçiliğin baş hedefi homojen toplum 
yaratmak olduğu için, Kürtleri tasfiye etme sü-
recinin isyanlara yol açması kaçınılmaz olduğu 
gibi, toplumun provoke edilmesi de aynı tasfi-
ye amacının gereğiydi. Pozitivizm gereği buna 
inanılmıştı. Kürt gerçekliğinin tasfiye edilmesi 
ilerlemecilik sayılmaktaydı. Ulus-devletçi güç-
ler bu tasfiyenin kısa zamanda tam başarılaca-
ğından emindiler. Bunun anayasadaki ifadesi 
“Vatandaşlık bağıyla devlete bağlı olan herkes 
Türk’tür” maddesiydi. Pozitivist ideoloji görü-
nüşte kendini dünyevi (sekülarist), olgusal ve 
bilimsel olarak tanımlar. Dinsel ve metafizik 
düşünceden sonra üçüncü ve nihai insanlık pa-
radigması sayar. Özünde ise o da metafizik bir 
düşünce kalıbı olup daha dar, kaba ve dogma-
tik bir dünya görüşüdür. Bu gerçekliği en açık 
biçimde laik ve ulusçu ideolojiye dayanan Türk 
ulus-devletinin Türklük tanımında görmekte-
yiz. Sanki Tanrının “Ol!” emriyle her şeyin oluş-
tuğu gibi bir zihniyetle “Türk ol!” demekle her-
kesin Türk olabileceğine kendini inandırmıştır. 
Sosyolojik bilimsellik bu örnekte görüldüğü gibi 
boşlukta kalmış, pozitivist metafizikçi karakte-
rini çarpıcı biçimde kanıtlamıştır. Çok acımasız 
olarak uygulanan da bunun gereğidir. Irkçı mil-
liyetçiliğin baş ideoloğu Nihal Atsız bile, Beyaz 


15
Türklerin bu uygulamasını ‘Türklük dehşeti’ 
olarak yorumlamıştır. 
1950-1980 dönemi Beyaz Türk faşizminin 
olgunluk dönemidir. Ancak komplo ve darbe-
lerle yürütülebilmiştir. Dış hegemonik gücün 
değişmesinin (İngiltere’nin yerine ABD’nin geç-
mesi) gereği olarak farklı bazı uygulamalar (çok 
partili parlamenter demokrasicilik, liberal kapi-
talizme açılım, laiklikten kısmi tavizler verme) 
gelişse de, oligarşik faşist diktatörlük esas yapı-
sını koruyarak sürdürmüştür. Sert toplumsal ve 
sınıfsal çatışmalar sonuç vermemiştir. Sonuç 12 
Eylül askeri darbesi olmuştur. 
İç ve dış konjonktür gereği (Ortadoğu’da 
İran Devrimi ve Sovyetler Birliği’nin Afga-
nistan’ı işgal etmesi nedeniyle bozulan dış 
denge, içteki devrimci mücadelenin yükse-
lişinin durdurulamaması nedeniyle bozulan 
iç denge) tezgâhlanmış olan darbe, tarihsel 
anlamda Beyaz Türk faşist sisteminin çöküş 
sürecine denk gelmiştir. Bunun için ideolojik 
planda laik ulusçuluk yerine Türk-İslâm mil-
liyetçiliği esas alınmış, ekonomik alanda içe 
kapanmacılıktan küresel tekellerle bütünleş-
meye açılım sağlanmış, bürokratik ağırlıklı 
burjuvaziden özel sermayenin öncülüğüne ge-
çilmiş, siyasi-iktidar alanında askeri vesayet 
geçerli kılınmıştır. Bu düzenlemeyi sağlayan 
12 Eylül Anayasası zorla kabul ettirilmiştir. 
Çöküş döneminin bu vesayetçi rejimi ağır-
lıklı olarak son Bülent Ecevit Hükümetine ka-
dar (1999-2002) tam bir iç savaş düzeniyle sür-
dürülmüştür. Belki de örneğine az rastlanır bir 
iç özel savaş rejimi (kendi anayasalarını da fii-
len çiğneyerek) tesis edilmiş, dolayısıyla anayasa 
göstermelik kalmıştır. Hem devlet içinde (1993’ 
te Turgut Özal ve Jandarma Genel Komutanı 
Eşref Bitlis’in tasfiyesiyle başlayan çok kapsamlı 
tasfiye süreci), hem de devletten topluma müt-
hiş bir terör (binlerce Kürt köyünün boşaltılma-
sı, zindanlarda vahşet boyutlarına varan uygu-
lamalar, on binleri aşan faili meçhul bırakılmış 
cinayetler, Sivas’ta Madımak Oteli katliamı, 
hiçbir savaş yasasına uymayan kontrgerilla ey-
lemleri, yüzbinleri aşan tutuklamalar, kırk bini 
aşan öldürmeler) estirilmiştir. Bu temelde belki 
ulus-devletin çöküşü önlenmiş, ama klasik an-
lamda devlet de devlet olmaktan çıkmıştır. 
Bu süreçte başından itibaren PKK öncülü-
ğünde özellikle 15 Ağustos 1984 Hamlesiyle 
gelişen ve çok zorlu geçen bir direniş süreciyle 
sadece Kürt gerçeğinin varlık olarak tasfiyesi 
durdurulmamış, özgürlük yolunda da önem-
li mesafeler kat edilmiştir. Özellikle İsrail 
ulus-devleti, 1958’den beri yapılan gizli askeri 
antlaşmaları 1996’da daha genişletmiş olarak, 
bu özel savaşta Türk devletine desteğini ileri 
boyutlara taşımıştır. Kapitalist modernitenin 
hegemonik güçlerinin(Buna Sovyet Rusya da 
dahildir) çıkarları gereği sağladıkları destek ol-
madan, Anadolu ve Mezopotamya’da hiçbir top-
lumsal kültür soykırımdan geçirilemezdi. Bun-
da sermayenin azami kâr peşinde koşma eğilimi 
sonucu belirleyici olmuştur. Bu gerçeklik bütün 
açıklığıyla, hukuk ve ahlâk dışılığıyla yüz yılı 
aşan bir süreden beri gittikçe yoğunlaşan Kürt 
kültürel soykırımında kendini kanıtlamakta-
dır. Soykırımla ulus-devlet ve sermaye tekelleri 
arasındaki ilişki hiçbir ülkede Kürdistan’daki 
kadar açık biçimde kendini sergilememiştir. 
Filistin Kurtuluş Hareketi bile Türkiye iktidar-
larıyla uzlaşmış ve gereken desteği vermemiştir. 
İç savaşta rejimin aşırı yıpranması ve 
ABD’nin Irak operasyonu (görünüşte provo-
katif El Kaide örgütünün İkiz Kulelere saldı-
rısı bahane edilse de)Türkiye’de yeni bir ik-
tidar hegemonyasını zorunlu kılmıştır. Yeni 
hegemonyanın iç araçları 1970’lerden beri zaten 
derlenmekteydi. Türk-İslâm sentezinin benim-
senmesi, 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları 
(küresel finans sermayesine açılım), 12 Eylül 
darbesi, Beyaz Türk ulus-devletçi partilerin ka-
patılması, Genelkurmay’da kural dışı atamalar, 
Doğru Yol Partisi’nde Tansu Çiller Operasyonu 
ve Hükümeti, 28 Şubat süreci, Erbakan Hükü-
meti’nin düşürülüşü ve en son Bülent Ecevit’in 
hem kişisel hem de hükümet olarak tasfiyesi bu 
sürecin belirgin aşamaları olarak sıralanabilir. 
AKP’yi böylesi aşamaların tüm iç ve dış unsur-
larının bir düzenlemesi olarak değerlendirmek 
büyük önem taşır. Bu, Türkiye çağdaş tarihinin 
Cumhuriyet hamlesi kadar önemli bir hamledir; 
Kürt gerçekliğinin tasfiye 
edilmesi ilerlemecilik 
sayılmaktaydı. Ulus-devletçi 
güçler bu tasfiyenin kısa 
zamanda tam 
başarılacağından emindiler


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə