Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   89

18
Kürt Gerçekliğinde Anavatan
Kapitalist modernitenin Anadolu ve Yukarı 
Mezopotamya’da, Türkiye ve Kürdistan’ın büyük 
parçası üzerinde kurulan üçlü sacayağı meka-
nizması, geleneksel Türk-Türkmen toplumunu 
kendi içinde tümüyle sömürgeleştirip eritirken, 
Kürt gerçekliğini de çeşitli boyutlarda parçala-
yıp varlık olmaktan çıkarmayı hedeflemiştir. 
Tarihsel olarak Proto Kürtlerden çağdaş 
Kürtlere kadar Kürtler için bir anavatan gerçek-
liği hep var olagelmiştir. Sümerlerde Kurtiye, 
Luwilerde Kürdiwana (Kürtlerin Memleketi), 
Helenlerde Kardokya kavramları aynı köken-
den türemiş olup zamanla dönüşüme uğramış, 
Selçuklu sultanlarının İran’daki egemenlikleri 
döneminden (M.S. 11. yüzyıl) itibaren resmen 
Kürdistan olarak son şeklini almıştır. Osmanlı 
İmparatorluğu döneminde de yüzlerce ferman-
da (sultanın buyrukları) Kürdistan kavramı sık-
ça kullanılmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşunda 
bizzat M. Kemal Kürdistan kavramını yazılı ve 
sözlü olarak defalarca kullanmış olup, bölgeden 
TBMM’ye gelen ilk milletvekilleri de kendileri-
ni ‘Kürdistan Mebusu’ olarak tanımlamışlardır. 
1925’teki Beyaz Türk komplosundan itibaren 
Kürt, Kürdistan ve Kürtlükle ilgili her tür mi-
ras ve adlandırma birdenbire dehşet verici yön-
temlerle yasaklanıp olgu olmaktan çıkarılmak 
istenmiştir.
Kürdistan kavramına yönelik bu darbe 
birçok amaç taşımaktadır. Her şeyden önce 
Beyaz Türkler Kürdistan’ı İngiliz ve Fransız 
sömürgeci yönetimleriyle yeniden dört par-
çaya bölüp en büyük parçayı kendi paylarına 
ayırarak, içindeki her şeyiyle birlikte Türk sa-
yıp soykırım sürecine sokmuşlardır. Bu, Kür-
distan coğrafyasına yönelik komplocu bir 
darbedir. 1925’teki Şark Islahat Planı’yla Kürt 
gerçekliği tümüyle tarihten silinmek istenmiş, 
Kürtlerin vatanı ‘yok hükmünde’ sayılmıştır. 
Komplo gereğince provokasyon zemininde ge-
lişen isyanlar bahane edilerek taş üstünde taş 
bırakılmamış, Kürt ve Kürdistan gerçekliğine 
ilişkin tek bir sözcüğün bile kullanılmamasına 
çalışılmıştır. Cumhuriyet’in asli kurucu öğe-
si, tarihin belki de ilk defa kendi adıyla vatan 
sahibi olmuş halkı, kendini öz vatanlı halk 
olmaktan çıkmakla karşı karşıya bulmuştur. 
Tarihin hiçbir çağında hiçbir ideoloji ve 
din tarafından bir vatanın bu biçimde yok sa-
yıldığı görülmemiştir. Türk toplumunun ezi-
ci çoğunluğunun zihninde ve kararında da 
böylesi bir yaklaşım yoktur. Beyaz Türk ol-
gusunun pratiğinin benzerini aynı tarihlerde 
Almanya, İtalya ve Japonya başta olmak üzere 
kapitalist moderniteye geç giriş yapmış birçok 
ulusta görmek mümkündür. Fakat Türk ulus-
çuluğundan devlet türetmek isteyen İttihat ve 
Terakkici bürokratik kadro, birlikte savaştık-
ları (Birinci Dünya Savaşı) Almanları ve fide-
liğinde yetiştikleri Alman milliyetçiliğini ve 
militarizmini esas aldıklarından, Nazi ulusçu-
luğunun sadece benzeri veya ikizi değil kurucu 
unsurlarındandı. Hitler Yahudi soykırımı de-
neyimine girişirken, İttihat ve Terakki hükü-
metinin gerçekleştirdiği Ermeni soykırımı de-
neyiminden etkilendiğini bizzat itiraf etmiştir. 
Kürtlerin vatansız bırakılmasının bu iki ta-
rihsel deneyimle yakın bağlantısı vardır. Buna 
bir de pozitivist ideolojinin zirveye çıktığı bir 
dönemin etkisini eklemek gerekir. 
Kürt isyanları Kürdistan’ın Kürtlere vatan 
olarak kalmaması için acımasızca ezildi. Cum-
huriyet’in kuruluşunda yer almış bir halk ve vata-
nı gitmiş, yerine her şeyiyle ezilmesi ve yok sayıl-
ması gereken dilsiz ve vatansız, adı yasaklanmış, 
dağda karda yürürken ‘kart kurt’ sesi çıkaran 
bazı vahşiler kalmıştı! Kanıtlanan şey, kapita-
list modernist güçlerin günlük çıkarları uğru-
na bir halkın binlerce yıllık vatanını bir çırpıda 
feda edip yok saymaktan çekinmeyecekleriydi. 
Güney Kürdistan gerçekliği soğuk savaş 
hesapları sonucunda ısıtıldı. Fiziksel de olsa 
varlığını koruyan Kürt halkının bilinç olarak 
da gelişip kaderine hükmetmesini önlemek ve 
sistemin ileri karakolu halinde tutmak amacıyla 
küçültülmüş bir Kürdistan hep yedekte tutul-
du. Bu sefer çıkarları bunu gerektiriyordu. Irak 
Kürdistan’ı denilen olgu, tıpkı Helen ve Ermeni 
halklarının tarihsel vatanlarını kaybetmeleri 
karşılığında bir diyet borcu olarak kendilerine 
Cumhuriyet’in asli kurucu 
öğesi, tarihin belki de ilk defa 
kendi adıyla vatan sahibi 
olmuş halkı, kendini öz vatanlı 
halk olmaktan çıkmakla karşı 
karşıya bulmuştur


19
sunulmuş küçük vatan parçalarına mahkûm 
edilmelerine benzer biçimde gündeme geti-
rildi. 20. yüzyıl sona erdiğinde, tarihin belki 
de oluşmuş ilk ve en eski vatanı neredeyse yok 
edilmişti. Bir toplum için kapitalist modernite 
tarafından yurtsuz sayılmak, kendi varlığını ve 
gerçekliğini yarı yarıya kaybetmektir. Vatan, 
Yurt, Welat yok sayıldıktan sonra toplumunu 
ayakta tutmak, maddi ve manevi kültürünün 
varoluşunu devam ettirmek mucizelere kalır. ...
Kapitalist modernitenin vatan olgusuna kar-
şı en büyük suçlarından birisi katı, değişmez, tek 
uluslu sınır anlayışını en kutsal bir kavrammış 
gibi sahtekârca piyasaya sunmasıdır. Ulus-dev-
letin sınır anlayışı, sözde vatanı nasıl korudu-
ğunun göstergesi olarak bir kült, bir ibadet gibi 
işlenir. Özünde ise, en geliştirilmiş ve genelleş-
tirilmiş bir mülkiyet sınırıdır. ... Ulus-devlet sı-
nırları ne denli katılaştırılmışsa, o denli azami 
kâr sağlıyor demektir. 
Şüphesiz halkların, ulusların vatan sınırları 
vardır. Fakat demokratik modernite anlayışın-
da bu sınırlar mülkiyetin katılaşması olarak de-
ğil, komşularla en canlı işbirliğinin, paylaşımın, 
alışverişin, kültürel sentezleşmenin gerçekleş-
tirildiği dayanışma, dostluk ve üst toplumsal 
oluşumlar hattıdır. Çok ulusluluğun, kültür-
lülüğün en fazla gerçekleştiği bu alanlar, daha 
üst bir kültür ve uygarlığın mayalandığı yaratıcı 
halkalardır; kavganın veya savaşın değil, barı-
şın ve kardeşliğin yaşandığı alanlardır. 
Anavatanından koparılan Kürt gerçekliği 
yaralı, can çekişen bir gerçekliktir. Anavatanı-
nı sahiplenememek, tarihinden ve kültüründen 
vazgeçmek demektir. Sonuçta toplum halinde 
yaşamaktan ve ulus olmaktan vazgeçmek de-
mektir. Kürt toplum gerçekliği vatansız olarak 
tanımlanamaz; vatansız bir toplum varlığını 
sürdüremez, ardı sıra dağılmaktan ve tasfiye ol-
maktan kurtulamaz. 
Sömürgecilik ve soykırımın yaşandığı bir 
vatan gerçekliği olsa da, tarihine ve toplum ger-
çekliğine bağlı ve layık şekilde özgür yaşamak 
isteyenlerin son ferdi üzerinde durdukça Kür-
distan’ın varlığı devam edecektir. Yalnız Kürtle-
rin değil, Ermenilerin, Süryanilerin, Türkmen-
lerin, Arapların ve özgür yaşamak isteyen her 
birey ve kültürün demokratik, özgür ve eşitçe 
paylaştığı bir ortak vatan olacaktır. Ulus-devlet 
olmaması şanssızlığı değil şansı olacaktır. Bu se-
fer yeni bir sınıflı, ekoloji düşmanı kentleşmenin 
ve ulus-devletçi uygarlığın değil, Ortadoğu’da 
demokratik modernitenin şafak vaktinin doğuş 
yaptığı ve beşiğinde büyüdüğü vatan olacaktır. 
Türk-Kürt İlişkisinde İktidar 
ve Devlet Sorunu 
Kürt-Türk ilişkilerini çözümlemek sosyo-
lojinin belki de en zor konusudur. Kürt soru-
nunun çözümlenmesindeki güçlük, bu ilişki-
nin mahiyetinin hiç bilinmemesi ve bilinmek 
istenmemesi kadar yanlış, keyfe göre ve hiçbir 
bilimsel temeli olmayan beylik laflarla kestirilip 
atılmak istenmesinden kaynaklanmaktadır. 15 
Şubat 1925 soykırım komplosundan sonra, stra-
tejik olduğu kadar aynı ümmetten olmaya da-
yalı dokuz yüz yıllık tarihsel-toplumsal ilişkiler 
bir günde yok sayıldı. Tanrının ‘Ol!’ emriyle bile 
olmayacak şeylerin gerçekleşeceği, yani ‘Yok ol!’ 
deyince Kürtlerin yok olacağı sanıldı. Avrupa 
faşizminin ideolojik temeli olan pozitivizmden 
kaynaklı bu en kaba metafizik materyalizm, 
iktidar hâkimiyeti altında haklarında ‘imha ve 
inkâr’ fermanı çıkarılınca, Kürtlerin kısa sü-
rede yok olacağı inancına dayanır. Söz konusu 
olan, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Ermeni 
tasfiyesinde başarıyla uyguladığı düşünülen 
yöntemleri ve yaklaşımlarının Kürtler için de 
aynı sonucu vereceğine inanan aynı oluşumun 
kadro artıklarıdır. Bunlar kendi halkını ve ulu-
sunu bu yalan ve inkâr siyasetine inandırdıkları 
gibi, dünyaya karşı da sanki Kürt diye bir olgu 
yokmuş gibi davranmaktan geri durmadılar.
Aynı gerçeklik tarih bilimi için de geçerlidir. 
Denilebilir ki, çok az tarih ilişkisi, Anadolu ve 
Mezopotamya’da inşa edilen uygarlıklar ve dev-
letlerin tarihindeki kadar kendi aralarında çok 
önemli bir diyalektiksel bütünlüğü ifade edecek 
güce sahiptir. İnsanlık tarihinin gelişmesinde 
Mezopotamya-Anadolu hattı belkemiği nite-
liğindedir. Tarihin ilk uygarlıklarını ve dev-
letlerini kuran Mısır ve Sümer toplumundan 
günümüz toplum gerçekliğine kadar bu hat bu 
diyalektik bütünlük ve belkemiğini teşkil etme 
rolünü oynamaya devam etmektedir. Buna rağ-
men ulus-devlet modernizmi, bu tarih üzerine 
kırmızı bir inkâr çizgisi çekerek tarihi sıfırdan 
yani kendisinden başlatmayı bilim sayar. Halk-
ların kültürel gerçeğini inkâr etmeyi 
ulusçuluk sayan bu kültürel soykırım bar-
barlığını kesinkes bir tarafa bırakarak tarihi bil-
meye çalışmak gerekir. Savunmam bu inkâr ve 


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə