Bilig 49. sayı



Yüklə 3,45 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə12/90
tarix18.06.2018
ölçüsü3,45 Kb.
#49338
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   90

bilig 
 Vesna 2009 
 Výpusk: 49: 1-34 
© Popeçitel#skiy Sovet Universiteta Axmeta Wsavi 
 
Реставрация мечети Aясофья в Стамбуле в период 
правления Султана Абдулмаджида и документы, 
отобразившие ход реставрации  
Сема
 Доган
*
 
Резюме:  Церковь  Светой  Софии  является  самым  важным 
архитектурным  строением  столицы  Византии  Константинополя. 
Историю  этой  церкви  можно  рассматривать  в  нескольких 
строительных  фазах:  начальная  фаза – первая  половина  четвертого 
столетия,  вторая  фаза – начало  пятого  столетия  и  третья  фаза – 
шестое  столетие.  Несмотря  на  естественные  повреждения  до 
Османского  периода,  церковь  «держалась  на  ногах»  с  помощью 
многих  реставраций,  а  после  завоевания  Стамбула  султаном 
Мехмедом II в 1453 г.  была  преобразована  в  мечеть  В  Османский 
период Aясофья являясь самой большой мечетью города, сохранила 
свою  важность.  Несмотря  на  то,  что  до  девятнадцатого  столетия 
добавлялись  новые  части  и  архитектурные  элементы,  сильные 
землетрясения отрицательно повлияли на архитектурную структуру. 
В  сохранении  данного  здания  до  сегодняшнего  дня  большую  роль 
сыграла  реставрация,  произведенная  в  период  правления  султана 
Абдулмаджида (1839-1861 гг.).  Реставрация,  начатая  в 1847 г.  с 
назначением двух швейцарских братьев архитекторов продолжалась 
до 1858 г.  Наряду  с  визуальными  и  письменными  документами  и 
публикациями 
братьев 
Фоссати, 
а 
также 
гравюры 
и 
сопровождающиеся 
записи 
путешественников, 
посещавших 
Стамбул, рукописи и записи Османского архива, трактаты Aясофья и 
картины  художников  того  приода  с  изображением  Aясофьи  дали 
возможность  проследить  ход  реставрации  и  подчеркнули  важность 
данного архитектурного строения. 
 
Ключевые  Слова:  Церковь  Светой  Софии,  мечеть  Aясофья, 
правление Aбдулмаджида, братья Фоссати, реставрация. 
                                           
*
 университет Хажеттепе, факультет литературы, кафедра истории искусства / Aнкара 
 semad@hacettepe.edu.tr 
 


bilig
   Bahar / 2009   sayı 49: 35-58 
© Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı 
Avrupa Birliği’nin Yeni Mottosu ‘Farklılıkta Birlik’ 
ve  
Türkçenin ‘Farklılıkta Birlik’teki Yeri 
Süer Eker

 
Özet: İlgili resmî belgelerinde kaydedildiği üzere, Avrupa Birliği (AB) 
‘farklılıkta birlik’ ilkesi üzerine inşa edilmiş bir kurumdur. Dilbilimsel 
farklılıklar AB’nin nüvesini teşkil etmektedir. AB-THŞ’nda belirtildiği 
üzere, AB, dilbilimsel farklılıklara saygıyı esas almakta, dil ayrımcılığı-
nın dâhil olduğu her türlü ayrımcılığı yasaklamaktadır.  
Türkçe, AB’ye aday ülke olan Türkiye’de, 70 milyon Türk vatandaşı-
nın esas dilidir. Ayrıca AB ülkelerinde dört-beş milyon Türkçe konuşu-
ru bulunmaktadır. Türkçe; Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ve aday 
ülke Makedonya’da da azınlık grupları tarafından konuşulmaktadır. 
Türk dili ve kültürü yüzyıllardan beri Avrupa kıt’asının bir parçası ol-
masına karşılık, gerçekte AB, Batı ülkelerindeki Türk topluluklarını 
‘göçmen’ azınlıklar, Türk dilini ‘Avrupa dili olmayan göçmen dili’ 
ve/veya ‘daha az kullanılan dil’ olarak kabul etmektedir.  
 
Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Türkçe, azınlık dilleri, dil hakları. 
  
Giriş 
Nisan 1951’de 6 ülke tarafından Paris’te imzalanan Avrupa Kömür ve Çelik 
Topluluğu Antlaşması ile hukukî temeli atılan  Avrupa Topluluğu,  Şubat 
1992’de, Maastricht Antlaşması ile bağımsız, egemen ülkelerin, egemenlikle-
rini bir araya getirerek, karar alma yetkilerinin bir kısmını Avrupa düzeyinde 
demokratik biçimde paylaşma esasına dayalı bugünkü yapısına kavuşmuş ve 
Kasım 1993’te Avrupa Birliği (AB) adını almıştır. AB, Avrupalılık kimliğini 
hareket noktası yapan, demokrasi, eşitlik, insan hakları vb. değerleri esas 
alan, çok uluslu/ulusüstü, aynı zamanda ulusal egemenliklere dayalı yeni bir 
bölgesel bütünleşme modeli uygulamaya başlamıştır.  
 
 
 
                                           

 Başkent Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi / ANKARA 
 suereker@yahoo.com 


bilig
Bahar / 2009, sayı 49 
 
36 
Yirminci yüzyılın son on yılı, 
dünyada ve özellikle Avrupa’da 
ideolojik tansiyonun düşmesi, ar-
dından ideolojik bariyerlerin orta-
dan kalkması, Doğu Bloku’nun 
çözülerek Soğuk Savaş’ın sona 
ermesi gibi önemli siyasal deği-
şikliklere, özellikle, azınlıktaki 
ulusal kültürlerin ve kimliklerin 
yeniden hayatiyet kazanmasına 
sahne olmuştur.  
 
 
İdeolojik uydu devletlerden demokratik yönetime geçiş yapan yeni bağımsız 
ülkeler de beşinci (2004) ve altıncı (2007) genişlemelerle AB’nin genişleme 
sürecine dâhil olmuşlardır. Coğrafî ve siyasî sınırları tartışmalı olmakla birlik-
te, Avrupa kıtasında yer alan 49 devletten 27’si AB üyesi; Türkiye, Make-
donya ve Hırvatistan AB üye adaylarıdır. 19 Avrupa ülkesinin AB ile üyelik 
hukuku bulunmamaktadır. AB; 4,324,782 km
2
 yüzölçümü, 491,582,852 
nüfusu ve ekonomik potansiyeli ile küresel bir güç adayıdır (CIA, The World 
Fact Book).  
AB yapılanmasında, farklı dilleri ve kimlikleri bir arada yaşatarak paradoksal 
biçimde ortak bir Avrupa kimliği yaratmayı öngören ulusüstü yapılanma 
modelinin hayata geçirildiği en önemli alanlardan biri, dil politikalarıdır (İleri 
2000: 6–66).
 
AB dil politikaları ile ilgili resmî belgelerde, dil hakları insan 
haklarının bir parçası olarak değerlendirilmekte, iletişimde eşitlik temelinde, 
vatandaşların dillerini kullanma hakları teminat altına alınmaktadır. AB, ko-
nuyla ilgili olarak kurumsal bazda da örgütlenmiş, Şubat 2007’de aday ülke-
lerin gözlemci statüsü ile üye olabilecekleri Temel Haklar İçin Avrupa Birliği 
Ajansı’nı (FRA) teşkil etmiştir.
 
Ancak, konuyla ilgili hükümler resmî belgelerin 
tamamında lafzen yer almakla birlikte,
1
 bu hükümlerin hayata geçirilmesinde 
ne denli başarılı olunduğu tartışmalıdır. Gerçekte, azınlık hakları, gerek üye 
ülkelerde gerekse AB düzeyinde çıkar ve güvenlik değerlendirmelerinin göl-
gesindedir (‘azınlık’ ve ‘ulusal azınlık’ terimlerinin kavramsal, tarihî ve çağdaş 
perspektifleri ile ilgili olarak bk. Preece 1988).  
AB’nin, azınlık dilleriyle ilgili politikalarının, özellikle Avrupa’daki Türklere ve 
Türkiye’deki toplumsal yapıya yönelik tutum ve taleplerinin çifte standarda 
dayalı olduğuna ilişkin ciddi kuşkular vardır. Örneğin, AB üyesi ülkelerde 
Arnavutça-Sırpça-Türkçe  
Üç Dilli Bir Adres Levhası Kosova-Prizren


Yüklə 3,45 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə