Gözde RAMAZANOĞLU
Mimar
Doç. Dr.
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
MİMARİ
GELENEĞİN
SÜREKLİLİĞİ:
ADANA
ULUCAMİSİ
ÖRNEĞİ
Bu çalışma, Adana Ulucamisi’nde
görülen Orta Asya kökenli mimari
geleneğin izlerini takip etmeyi
amaçlamaktadır. Çalışma üç alt
başlığa ayrılmıştır. Birinci bölümde
Ulucami tanıtılmış, ikinci bölümde
Adana Ulucamisinde görülen
Orta Asya mimari geleneğiyle
ilişkilendirilen unsurlar ele
alınmıştır. Üçüncü bölüm ise genel
değerlendirme mahiyetindedir.
Bölümlere başlık konmamıştır.
siyle, kentsel doku içinde hemen ayırt edilen bir
ihtişam sergilediği kesindir. Üstelik şehirde bu-
lunmayan seçkin bir malzeme ile, “taş” ile inşa
edilmiştir.
Ulucami plan tipindeki caminin doğusunda
türbe ve kuzeyinde revaklı avlu yer alır. Harimin
batısında bulunan, özenli mimarisi ve dengeli
oranları ile dikkati çeken mekânın özgün işlevi
bilinememektedir.
Doğu ve batı yönlerinde iki girişi bulunan avlu-
nun, kuzeyi ve batısı kubbeli revaklarla kuşatılır.
Sıcak iklim nedeniyle, kuzey revakları iki sıralı ya-
pılarak genişletilmiş ve yarı açık ibadet mekânı
olarak değerlendirilmiştir. Doğu tarafında revak
bulunmayıp, görsel denge, türbenin giriş saçağı
ile sağlanır.
Avlunun kuzey duvarının devamı biçiminde,
batıya doğru uzanan, dikdörtgen planlı bir küt-
le vardır. Batı tarafındaki giriş kapısı da burada-
dır. Gerek inşai gerekse mimari özellikleriyle bi-
nanın genel karakterinden farklı özellikler gös-
teren bu bölümün, daha erken tarihli olduğu
düşünülür.
12
Caminin batısında 19. yüzyıla ait mezar taşları-
nın bulunduğu hazire (mezarlık) vardır. Güney-
deki büyük hazire ise park haline getirilmiştir.
Günümüzde Ziya Paşa Parkı olarak tanınır.
Harimin kuzey cephesindeki üçlü kemer
grubu,
13
mukarnas ve geometrik desenlerle iş-
lemeli iki katlı geniş bordürlerle çevrelenir. En
dışta, alt kenarları sarmal şekilde sona eren sil-
me hattı bulunur. Mukarnas çerçevenin içinde
kalan kısım, almaşık olarak sarı, siyah ve beyaz
mermerlerle örülmüştür. Küçük taş payandalar-
la genişletilen taştan saçak, cepheyi zenginleş-
tirir.
Harim bölümü, dört mermer sütunla taşınan
iki sıralı çapraz tonozlarla örtülüdür. Sütunlara
rağmen mekân bütünlüğü kuvvetlidir. Yüksek
kasnaklı ve sivri kesimli mihrap önü kubbesi,
mihrabı taçlandırır. Kesmetaşla inşa edilen kub-
benin merkezinde, kırmızı taşlarla kakma tekni-
ğinde çarkıfelek motifi işlenmiştir.
1. Bölüm
Sosyal yaşamda önemli yeri bulunan ulucami-
ler, şehrin en prestijli yapıları olarak bulundukla-
rı kente kimlik kazandırır.
Evliya Çelebi’nin, Ramazanoğlu Camii adıyla an-
dığı, insanların bu çok süslü sanat yapısının ikin-
cisini yapmaktan aciz kaldıklarını belirttiği
1
Ada-
na Ulucamisi, arşiv kaynaklarında Halil Bey Ca-
mii, Cami-i Cedid-i Halil Bey veya sadece Cami-i
Cedid (Yeni Cami) olarak adlandırılır.
2
Karçınza-
de yapıyı “Cami-i Kebir” adıyla anmaktadır.
3
Doğudaki avlu girişi üzerindeki 1508
4
(H 914/
M 05.1508-04.1509), minberdeki 1520
5
, batı
kapısındaki 1541
6
tarihli kitabelerine daya-
narak 1508
7
yılında Ramazanoğlu Halil Bey
tarafından başlanan yapının 1541’de Pirî Bey
tarafından tamamlanarak ibadete açıldığı öne
sürülmektedir.
8
Yaygın görüş, Halil Bey’in vefa-
tıyla (1510
9
) caminin inşaatının bir süre durdu-
rulduğu doğrultusundadır.
10
Oysa kitabelerin
yeniden sorgulanması, binanın birkaç aşama-
da inşa edildiğini ortaya çıkarır. Doğu kapısın-
daki 1508 tarihli kitabenin, Ramazanoğlu Halil
Bey tarafından inşa ettirilen caminin bu tarih-
te tamamlandığını ifade ettiği açıktır. Minbe-
ri 1520 yılında, Halil Bey’in oğlu Pirî Mehmet
Paşa
11
tarafından konduğuna göre, caminin
bu tarihte veya daha önce ibadete açıldığı
kesinlik kazanır. 1541’de Pirî Paşa’nın batıdaki
taçkapıyı eklenmesiyle binanın mimari gelişi-
mi tamamlanır.
1.1
Halil Bey’in Cami-i Kebiri’nin (Adana
Ulucamisi’nin) heybeti, Osmanlı mimarisinin
eşzamanlı camilerinden farklıdır. Şehrin topog-
rafyası, caminin cephelerinin uzaktan, bir bütün
olarak görülmesine imkân vermez. Kentteki
tek yükselti olan Tepebağ höyüğü üzerine ku-
rulmaması, yer seçiminde işlevselliğin ön pla-
na alındığını ortaya koyar. Öte yandan, şehrin
küçük, binaların birer-ikişer katlı olduğu dö-
nemde, Adana Ulucamisi’nin iri kütlesiyle, sivri
kesimli yüksek kubbeleriyle, büyük taçkapısıyla
ve çok uzaklardan görülebilen endamlı minare-
TARİHÎ ÇEVRE KORUMA
VE RESTORASYON
60
| GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13
Anadolu’ya taşınan kadim geleneğin devamı
niteliğini taşır.
Minare, ana binadan ayrı, giriş kapısının sağın-
dadır. Çokgen gövdesi, hem kabarık silmelerle
oluşan kemer motifleriyle, hem de siyah taştan
yapılan yatay bant ve örgü motifleriyle süslenir.
Şerefe altındaki mukarnas işlemelerle geniş-
leyen üst kısmı, köşk biçimindedir. Adana’da
“şemsiyeli şerefe” adı verilen bu biçimin, mü-
ezzini yazın güneşin yakıcı etkisinden ve kışın
bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun şid-
detinden korumak için saçaklıklı şerefe uygu-
laması, işlevsel olarak uygundur. Öte yandan
sütunlu köşk biçimindeki şerefenin yine Orta
Asyalı geleneğe dayandığı açıktır.
Şehrin sıkışık dokusu içindeki binanın cepheleri-
nin bütün olarak algılanamayacağı gerçeği, cep-
helerin tam karşıdan bakan göze göre düzenlen-
mesi ihtiyacını da ortadan kaldırmıştır. Sadece
hazirenin bulunduğu güney cephesi tam olarak
görülebilir. Ana kütle, her defasında, köşelerden
ve perspektifler oluşturacak şekilde algılanır. Do-
layısı ile binanın kavranması, ancak çevresinde
dolaşılarak mümkün olmaktadır. Dolaşma süre-
cinde değişen açılar, farklılaşan görsel uyaranlar,
binanın algılanma biçimini de değiştirerek zen-
ginleştirir. Bu durum, simgesel ve görsel değerle-
rin farklı yerlere dağıtılmasını, kütlenin köşelerine
doğru itilmesini açıklamaktadır.
2. Bölüm
Adana Ulucamisinde görülen, Orta Asya mimari
geleneği ile bağlantılı olduğu fark edilen unsur-
ların fazlalığı ve çeşitliliği, rastlantısal olmanın
ötesinde, kadim geleneğin sürdürülmesi arzu-
suna dikkati çeker.
van bir etkiden söz etmek mümkün değildir.
Türbe üzerindeki ve mihrap önündeki yüksek
kasnaklı, sivri kesimli kubbeler, özellikle de batı
kanadındaki mukarnas işlemeli örtü, yapıya ola-
ğan dışı bir görsel zenginlik kazandırır.
Harim kısmı yani güney kanadı kırma çatılıdır.
Batı ve kuzey bölümleri, eş büyüklükte küçük
kubbelerle örtülür. Cepheler, güneyde harimin
iki katlı pencereleri, kuzeydeki dikdörtgen avlu
pencereleri ile hafiflik duygusu veren, düzenli
ve ritmik kurgu sergiler. Batı kanadının kuzey
duvarında sivri kemerli bir niş içinde çeşme
bulunur. Çeşmenin doğusundaki pencerenin
süslü çerçevesi (önemli bir mekân olduğunu
belirler) ile türbenin gösterişli pencereleri, doğu
ve batı taçkapıları, oylumlu yapılarıyla cephele-
ri hareketlendiren unsurlardır. Bu şekilde gör-
sel ağırlığa sahip unsurların kapı minare gibi
simgesel-işlevsel kısımlarda toplanması yerine,
kütlenin farklı yerlerine ve özellikle de cephele-
rin kenarlarına doğru dağıtıldığı görülür.
Caminin iki taçkapısı farklı karakterdedir. Ra-
mazanoğullarının, Memlûklulara tabi oldu-
ğu dönemde inşa edilen doğu kapısı (1508)
Memlûklu üslubunun özelliklerini taşırken; Os-
manlı devletine bağlandıktan sonra inşa edilen
batıdaki giriş (1541) Osmanlı üslubundadır. İko-
nografik okuma denemesi, Memlûklu (Devlet-i
Türkiyye) ülkesine bakan yüzünün Memlûklu
etkilerini, Osmanlı (Devlet-i Âli) ülkesine ba-
kan girişinin Osmanlı üslubunu yansıtmasının
rastlantı olmayabileceğini düşündürür. Teknik
açıdan bakıldığında aynı konu, bulunabilen
en iyi taş ustalarının getirilerek inşaatta görev-
lendirilmesi ile açıklanabilir. Giriş kapılarının
binanın beden duvarlarını aşacak kadar yüksek
yapılması, Karahanlılar’da başlayıp Selçuklularla
Mekânın yarısına kadar yükseklikteki kısmı çi-
nilerle kaplanmıştır. 16. yüzyılda, duvar çinile-
rine, başkent dışında, Edirne ve Manisa’da inşa
edilen Selatin camilerinde de, Diyarbakır ve
çevresindeki yapılarda da Suriye yapılarında
da bölgesel bir özellik olarak rastlanır.
14
Adana
Ulucamisi’nde başkent üslubunu yansıtan ve
“kabarık mercan kırmızısı” ile karakter kazanan
16. yüzyıl çinilerinin
15
varlığı önemlidir.
Pirî Paşa’nın camiyi çinilerle donatmasında, Ra-
mazanoğlu beyi Halil Bey’in hatırasını yücelt-
meyi amaçladığı anlaşılır. Pahalı bir materyal
olan çininin mekânda bolca kullanılması, “Beylik
dönemi eseri” olan Ulucamiye verilen değeri
gösterdiği kadar, Pirî Paşa’nın siyasi nüfuzunu
da ortaya koyar. Özellikle mihrap nişi ve mih-
rap üstündeki kemerde bulunan çini panolar,
İstanbul’da yani başkentte, saray nakkaşhane-
sinde desenlendiğini düşündürecek kadar ba-
şarılıdır.
Mihrap, malzeme, desen ve teknik olarak farklı
özellikler gösteren bezeme unsurlarının uyum-
lu birleşimini sergiler. Mihraptaki geometrik dü-
ğüm motifleri ve bitkisel kabartmalar, mermerin
başarıyla işlenebildiğini gösterir. Minberin gö-
rünümüne hâkim olan kütlesel etki, bölge için
“değerli madde” durumundaki
16
mermerin blok
halinde kullanılmasının tercih edildiğine işaret
eder. Minberin köşk bölümü mermer kubbeyle
taçlanır. Yan yüzeyleri ise beyaz mermer levha
üzerinde bordo, sarı ve siyah mermerlerle işle-
nen geometrik desenli kakmalarla süslenmiştir.
1.2
Caminin dış kütlesi yatay görünümlüdür. Fakat
görsel açıdan irdelendiğinde, kütlesel veya yay-
Kaynak. http://farm6.staticflickr.com
GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13 |
61