Tck tanitim semineri notlari



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə6/127
tarix29.05.2018
ölçüsü4,78 Mb.
#46542
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   127

Sınırın aşılması


MADDE 27. - (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.



GEREKÇE :

Madde ile ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran ne­denlerin hepsini kapsamına alacak surette sınırın kast olmaksızın aşılması hâli düzenlenmiştir.

Sınır kasten aşıldığında, örneğin, meşru savunmada bulunan kişi vaki saldırıyı defetmek için saldırganı öldürmenin şart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramış olması fırsatından yararlanarak saldırganı öldürdüğü tak­dirde hukuka aykırılığın kalkmayacağı ve failin bu maddedeki herhangi bir ceza indiriminden yararlanamayacağı şüphesizdir. Bu nedenle madde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlini kapsamaktadır.

Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve içinde bulunduğu durum itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir savun­mada bulunmuş olabilir. Sınırın aşılmasındaki bu taksir kendisinin cezalan­dırılmasına yol açabilirse de, bunun için işlenen suçun taksirle işlendiği tak­dirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur. Demek oluyor ki, bu gibi hâllerde işlenen suçun niteliğine bakılacak ve sadece kast bulunduğu takdirde cezalandırılabilen bir suç söz konusu ise faile ceza verilmeyecek buna karşılık, suç taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluşturduğunda, maddede öngörülen biçimde cezadan indirim yapıla­rak faile taksirli suçtan dolayı ceza verilecektir.

Bölüm başlığına paralel olarak, madde metnindeki “hukuka uygunluk nedenleri” yerine, “ceza sorumluluğunu kaldıran nedenler” ibaresi konul­muştur.

Maddenin ikinci fıkrasında meşru savunma hakkına ilişkin özel bir sı­nırın aşılması hâli düzenlenmiştir. Buna göre, meşru savunmada sınırın aşılması, fail bakımından mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya te­laştan ileri gelmiş ise, faile ceza verilmeyecektir.

Hükûmet Tasarısında, maddenin ikinci fıkrası bütün hukuka uygunluk nedenlerini kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Oysa heyecan, korku veya telaş, ancak meşru savunma hâlinde söz konusu olabileceği için, fıkra met­ninin başına “meşru savunmada” ibaresi konulmuştur.

Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit

MADDE 28. - (1) Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hâllerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır.

Haksız tahrik

MADDE 29. - (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.19

GEREKÇE :

Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiştir.

Haksız tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psi­kolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır. Gazap, aslında hiddet­lenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hare­ketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan hid­dete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır.

Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gere­kir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle “töre veya namus cinayeti” olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında hak­sız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir.

Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlana­mayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hu­kuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uy­gulanması söz konusu olabilecektir.

Bu düzenlemede ayrıca 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik hâlinde verilecek ceza bakımın­dan aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hâkim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu indirimin ya­pılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabile­cek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebile­cek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.



II. Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler

Bu bölümde ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler düzenlenmiştir. Bunlar, hukuka uygunluk sebepleri ile ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan hallerden oluşmaktadır. Kanun koyucu hangi nedenlerin hukuka uygunluk sebebi, hangi nedenlerin kusurluluğu etkileyen hal olduğu konusundaki doktrinde mevcut tartışmaları dikkate alarak, bu sebeplerin yol açtığı neticeden hareketle bu başlığı kullanmayı tercih etmiştir.

Bir nedenin hukuka uygunluk nedeni mi yoksa kusurluluğu kaldıran bir neden mi olduğunun tespiti önem taşır. Şöyle ki; eylem hukuka uygun ise tüm hukuk dalları için hukuka uygundur. Örneğin meşru müdafaa halinde adam öldürme var ise ölenin yakınları sanıktan tazminatta isteyemezler. Yani eylem idare hukuku bakımından, medeni hukuk bakımından da hukuka uygun hale gelir ve bu hukuk alanları bakımından da hukuki sorumluluk doğmaz.

Oysa kusur sorumluluğunu kaldıran haller var ise, sanığın eylemi suç vasfını korur sadece ceza hukuku açısından ceza verilemez. Örneğin zaruret halinde kaldığı için bir evin kapısını kırıp içine giren ve bu şekilde kendisini kovalayan yırtıcı hayvanların elinden kurtulan kişi eylemi, konut dokunulmazlığını ihlal ve zarar verme suçlarından ceza almaz ancak kırdığı kapının bedelini ödemek zorunda kalır.

Hemen belirtelim ki, bir fiil hukuka uygun sayılınca artık bütün hukuk düzeni bakımından hukuka uygunluk söz konusu olur. Bir fiil bütün hukuk düzeni bakımından hukuka uygun sayılınca, bu davranış hakkında sadece ceza hukuku değil, ceza hukuku dışındaki yaptırımlar da uygulanamaz. Kusurluluğu kaldıran nedenler bakımından durum farklılık arz etmektedir. Kişiye kusurundan dolayı tabi ki ceza verilmemektedir. Ceza sorumluluğu bakımından kusurluluğu kaldıran nedenlerle, hukuka uygunluk nedenleri arasında farklılık söz konusu değildir. Ancak kusuru bulunmadığı için cezalandırmadığımız, yani ceza hukuku bakımından sorumlu addetmediğimiz bu kişinin diğer hukuk alanları bakımından sorumluluğu gündeme gelebilecektir. Diğer deyişle bu haller söz konusu olduğunda kişiye ceza verilmemekte ve fakat fiil bir haksızlık olma niteliliğini hukuka aykırı olma niteliğini devam ettirmektedir. Dolayısıyla bu gerekçeler nedeniyle zorunluluk hali karşımıza kusurluluğu kaldıran bir hal olarak çıkmaktadır. Zira, zorunluluk halinde kişi kendisini veya bir başkasını tehlikeden korumak için bir fiil gerçekleştirmekte ve tehlikenin ortaya çıkmasında hiç etkisi olmayan başka bir kişiye zarar vermektedir. Örneğin, 16-17 yüzyılda İngiliz kraliyet donanmasına ait bir gemi batıyor. Gemiden kurtulan bir grup insan, kayıkla denizde mahsur kalıyor. Aradan günler geçiyor ve bunlar acıkıyorlar ve aralarındaki rütbece küçük olan Miçoyu yemeyi kararlaştırıyorlar. Daha sonra bu kişiler kurtuluyorlar. Fakat daha sonra bu kişilere zorunluluk hali olduğu gerekçesiyle ceza verilmiyor. Bu düşüncelerle 5237 sayılı Ceza Kanununda zorunluluk hali klasik doktrinde olduğu gibi bir hukuka uygunluk sebebi değil, kusurluluğu ortadan kaldıran bir sebep olarak kabul edilmiştir.

Yeni Ceza Kanununda bunun dışında meşru savunma ve diğer hukuka uygunluk nedenleri bazı unsurlar yönünden yürürlükteki Kanundan farklı biçimde düzenlenmiş ve yeni hukuka uygunluk nedenlerine, hakkın kullanılması ve ilgili rızası, yer verilmiştir. 

Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler altında yer alan hükümler bakımından Türkiye’deki teorik açıklamalardaki yetersizlik dolayısı ile bir sistematik oluşturulamamıştır. Yeni Ceza Kanununu sisteminde hukuka uygunluk nedenleri “bir hakkın kullanılması” “bir görevin yerine getirilmesi” “meşru savunma” ve “ilgilinin rızası”nda ibarettir. Bu nedenle, Kanunun 24. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlenen “yetkili merciin emrini yerine getirme” hukuka uygunluk sebebi değildir, fakat hukuka uygunluk sebepleriyle birlikte düzenlenmiştir. Aynı şekilde, “zorunluluk hali” yeni Kanunun sisteminde kusurluluğu kaldıran bir haldir. Ancak, hukuka uygunluk sebebi olan “haklı savunma” ile birlikte düzenlenmiştir. Bunun sebebi, yukarıda bahsedilen teorik eksikler nedeniyle, bu müesseseler hakkındaki yanlış teorik bilgilerdir. Bu durumun kanuna yansımasının sebebi ise, Hükümet Tasarısında böyle bir düzenlemenin yer almış olması ve bunu değiştirmeye yönelik tekliflerin kabul görmemesidir. Bu çerçevede, “kanunun hükmünü yerine getirme halini”, “görevin yerine getirilmesi” şeklinde formüle edilmesi uygun olurdu. Zira, bu halin “görevin yerine getirilmesi” olarak nitelendirilmesi, kanunlardan kaynaklanan bazı sorumsuzluk hallerinin aslında sorumsuzluk hali olmadığını vurgulamak bakımından önem arzetmektedir.

1 .Kanunun hükmü ve amirin emri

Buna göre Kanunun 24. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkralarında düzenlenen neden bir hukuka uygunluk nedeni değildir. Bunlar kusurluluğu ortadan kaldıran nedendir. Eğer yetkili mercii emrinin yerine getirilmesi, verilen emir hukuka uygunsa bu emre muhatap olan kişi açısından göreve dayalı bir yükümlülüğün yerine getirilmesi söz konusudur ve bu bir hukuka uygunluk nedenidir. Buna karşılık mevzuatımızda emrin hukuka aykırı olmasına rağmen yerine getirilmesini sağlamaya yönelik düzenlemelere yer verilmiştir. Örneğin PVSK’nın 13 ve 16. maddeleri, devlet memurları kanunun 13. maddesi, kanunsuz emir olarak da Anayasanın 137. maddesinde düzenlenmiş olan budur. Bu gibi durumlarda aslında emir hukuka aykırıdır, ama bu emre muhatap olan kişi belli şartların yerine getirilmiş olması halinde emrin hukuka aykırı olmasına rağmen bu emri yerine getirmek mecburiyetindedir. Emir bizatihi hukuka aykırı olduğunda, bu şartların yerine getirilmiş olması halinde dahi bu emrin yerine getirilmesi, onu hukuka uygun hale getirmez. Emir yine hukuka aykırı olmaya devam eder. Ancak bu emrin gereklerine uygun hareket etmiş olması bu kişiyi ceza hukuku bakımından sorumlu tutmamızı gerektirmez. Bu bakımdan emrin yerine getirilmesini yetkili merciin emrini ifa şeklinde değil, hukuka aykırı ve fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi olarak nitelendirmek gerekir. Bu aynı zamanda askeri hiyerarşi açısından TSK İç Hizmet Kanununda ayrıntısı ile düzenlenmiş olan bir husustur. Burada anlatılanlar çerçevesinde TSK İç Hizmet Kanununun da gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Türk Ceza Kanunun 24. maddesinin 4. fıkrası ile ilgili bir tereddüdün ortaya çıkmaması gerekmektedir. Maddenin 4. fıkrasına göre, emrin hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde emrin yerine getirilmesinden emri verenin sorumlu olacağı belirtilmiştir. Bu hüküm Askeri hiyerarşideki emirleri ilgilendirmektedir. TSK İç Hizmet Kanununa göre, emir bizatihi suç teşkil etse bile, bu emre muhatap olan kişi bu emrin bizatihi konusunun suç oluşturduğunu bilse bile bu emri yerine getirmek zorundadır. Meğer ki, emre veren suç işlemek kastı ile hareket etmiş olduğunu bilsin. Yani burada kişinin emri yerine getirmemesi için sadece emrin konusunun suç oluşturduğunu bilmesi yetmiyor, aynı zamanda bu emri veren üstün de bu emri vermekle suç işleme kastını güttüğünü, böyle bir kasta sahip olduğunu da bilmesi gerekmektedir. Ancak bu durumda bu emrin yerine getirilmesi ceza hukuku bakımından sorumluluğu gerektirmeyecektir.

Sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, 24. maddinin 1. fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni, 2, 3 ve 4. fıkralarında ise bir kusurluluğu ortadan kaldıran neden düzenlenmiştir.

Bir defa konusu suç teşkil eden emir hiçbir suretle yerine getirilmeyecektir. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur diyoruz. Burada emri yerine getiren de emri veren kişi sorumlu olacaktır. Hükümet Tasarısında bu durumda emri yerine getirenin sorumlu olmayacağına ilişkin bir düzenleme yer almaktaydı. Burada çok ince bir ayırım var; yani emri veren sorumlu olmayacak aynı zamanda emri yerine getirende sorumlu olmayacak. Böylelikle, emri yerine getireni biz her halükarda sorumluluktan kurtarmaya yönelik düzenlemenin yanı sıra, emri vereni de sorumluluktan kurtarmaya yönelik bir irade bulunmaktaydı ve buna uygun bir düzenleme Tasarıda yer almaktaydı. Bu yöndeki irade, Yeni Ceza Kanunu ile değiştirilmiştir. 5237 sayılı Kanunun yeni formülasyonunda konusu suç teşkil eden emir yerine getirilemez. Getirilmesi halinde yerine getiren de, emri veren de sorumlu olur. Bu ceza hukuku bakımından sorumluluğu gerektiriyor. Bunun insan hakları açısından bir yönü yoktur. Hatta insan hakları doktrinin gereklerine uygun düşen bir düzenlemedir. Anayasanın 137. maddesinde kanunsuz emir şeklinde ayrı bir hükmün varlığı devam etmektedir.

2 . Meşru Savunma (m.25/1)

Yeni ceza kanunu sisteminde zorunluluk hali bir hukuka uygunluk nedeni değildir. Kusurluluğu ortadan kaldıran nedendir. Kişinin hayatı açısından bir tehlike söz konusu olmadığı halde, kişi hayatının tehlikede olduğu endişesine dayanarak gerçekte mevcut olmayan tehlikeden kurtulmak amacına yönelik olarak esasen suç oluşturan bir fiili işlemişse, zorunluluk halinin, diğer bir deyişle kusurluluğu ortadan bir neden olarak zorunluluk halinin maddi şartlarında yanılgıya düşmüştür ve kişi bu fıkra hükmüne göre bu hatasından yararlanacaktır. Ancak burada hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hataya düşmede olduğu gibi kastı ortadan kaldıran bir hata bulunmamaktadır. Burada kusurluluğu ortadan kaldıran nedenin maddi şartlarında hata söz konusudur ve bu nedenle olayda sadece kusurluluk üzerinde etkili olan bir hata hali bulunmaktadır. Ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerin maddi şartlarında da kişi yanılgıya düşmüş olabilir.

25/1 maddesinde meşru savunma hali, 25/2 maddesinde ise kusurluluğu ortadan kaldıran zorunluluk hali düzenlenmiştir.

m.25/1 de eskiden farklı olarak “BİR HAKKA YÖNELMİŞ HAKSIZ SALDIRI” ya yönelik savunma halinden bahsedilmiştir. Önceki düzenlemede meşru savunmadan bahsedebilmek için söz konusu saldırının cana veya ırza yönelik olması gerektiği aranmaktaydı. Yeni düzenlemede saldırını bir hakka yönelmiş olması yeterli sayılmıştır. Gerekçede bu genişleme ile ilgili olarak şöyle bir gerekçe yer almıştır; “… kişileri suç işlemekte caydıracak en etkin araçlardan birisi, suçu işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.” Bu gerekçenin yerindeliği tartışmaya açıktır.

Yeni düzenlemede; “haksız saldırı” koşulu açısından, “gerçekleşen haksız saldırı” ile “gerçekleşmesi muhakkak saldırı” ve “tekrarı muhakkak haksız saldırı” ayrımlarına yer verilmemiş tüm bu kavramlar “haksız saldırı” kapsamında değerlendirilmiştir.

Meşru savunmanın en temel koşulu ise “savunma ile saldırının oranlı olması” yani “savunmanın saldırıyı def edecek ölçüde olmasıdır”.

25. maddenin birinci fıkrasındaki durum oluştuğunda faile ceza verilemez. Yani böyle bir durum söz konusu olduğunda failin fiili için bir hukuka uygunluk sebebi vardır.

27. madenin ikinci fıkrasında ise bir kusurluluğu kaldıran sebep düzenlenmiştir. Eğer meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez. Görüldüğü gibi bu durumda failin eylemi hukuka uygun kabul edilmemekte ancak failin içinde bulunduğu durum kusurluluğunu ortadan kaldıran bir hal olarak değerlendirilmekte ve faile ceza verilmemektedir.


3. Zorunluluk Hali (m.25/2):


Zorunluluk hali, bir hukuka uygunluk nedeni değildir. Çünkü bu durumda failin eylemi hukuka aykırılık vasfını korumaktadır. Ancak bu durumda failin kusurlu olmadığının kabulü söz konusudur.

Zorunluluk halinde;

a-Kişinin kendisinin veya başkasının sahip olduğu BİR HAKKA yönelik olarak kendisinin sebep olmadığı bir tehlike bulunmalı,

b-Bu tehlikeden başka türlü korunmak olanağı bulunmamalı,

c-Bu tehlike ağır ve muhakkak olmalı,

d-Tehlikelinin ağırlığı ile zorunluluk haline konu yapılan durum ile kullanılan vasıta oranlı olmalıdır.

Örneğin; soğuktan donmak üzere olan bir kişi kapısı kilitli bir dağ kulübesinin kapısını kırıp içeriye girdiğinde ve içeride bulunan yiyecekleri yiyip odunları yakarak ısındığında failin eylemi hukuka aykırıdır ancak onun içinde bulunduğu zorunluluk hali yaptığı eylemler açısından onu kusurlu olmadığının kabulünü gerektirir ve bu nedenle faile; konut dokunulmazlığını ihlal, ızrar, hırsızlık gibi suçlardan dolayı ceza verilemez. Ama, fail içeriye girdikten sonra içeride bulunan bir kol saatini almış ise suç oluşur.


Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə