Tck tanitim semineri notlari



Yüklə 4,78 Mb.
səhifə4/127
tarix29.05.2018
ölçüsü4,78 Mb.
#46542
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   127

Cezadan mahsup


MADDE 16. - (1) Nerede işlenmiş olursa olsun bir suçtan dolayı, yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süre, aynı suçtan dolayı Türkiye'de verilecek cezadan mahsup edilir.

GEREKÇE :

Maddede, suç nerede işlenmiş olursa olsun, yabancı ül­kede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen sü­relerin aynı suçtan dolayı Türkiye’de yapılacak yargılama sonunda verilecek cezadan indirilmesi öngörülmüş, böylece adalet esaslarına uyulması sağlan­mıştır.



Hak yoksunlukları

MADDE 17. - (1) Yukarıdaki maddelerde açıklanan hâllerde mahkeme, yabancı mahkemelerden verilen ve Türk hukuk düzenine aykırı düşmeyen hükmün, Türk kanunlarına göre bir haktan yoksunluğu gerektirmesi hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine Türk kanunlarındaki sonuçlarının geçerli olmasına karar verir. 13

GEREKÇE :

Hükûmet Tasarısının 16 ncı maddesinde yabancı ül­kede verilmiş mahkûmiyet kararına bağlı hak yoksunluklarının Türkiye’deki etkisi düzenlenmiştir. Yürürlükteki kanunun 8 inci maddesinin tekrarı olan bu hüküm, düzenlemesi itibarıyla adalet esasına göre uygulanabilirliği olan bir hüküm değildir. Gerçekten yabancı bir mahkeme tarafından hükmolunmuş olan cezaya, bu kararın verildiği ülke hukukunda bağlanmış olan hak yok­sunluklarını esas alan düzenlemeler, sağlıklı bir sonuç vermek­ten uzaktır. Özellikle her ülkedeki mahkûmiyete bağlı hak yoksunluklarının kapsamının farklı olması çeşitli sorunlara yol açmaktadır. Nitekim bazı ül­kelerde hak yoksunluklarına ayrıca hükmedilmediğinden, bunlar mahkeme kararında belirtilmezler. Bu durum da göstermektedir ki, hak yoksunlukları bakımın­dan yabancı ülke hukukunun esas alınması ülke içinde yeknesak ve adil bir uygulamaya imkan vermemektedir. İşte bu nedenlerledir ki, madde met­ninde, eşitlik ilkesi gereği olarak, yabancı bir mahkeme tarafından hük­me­dilmiş olan cezaların, doğurduğu hak yoksunlukları bakımından ülkemiz hukukunun dikkate alınması kabul edilmiştir.


Geri verme


MADDE 18. - (1) Yabancı bir ülkede işlenen veya işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle hakkında ceza kovuşturması başlatılan veya mahkûmiyet kararı verilmiş olan bir yabancı, talep üzerine, kovuşturmanın yapılabilmesi veya hükmedilen cezanın infazı amacıyla geri verilebilir. Ancak, geri verme talebine esas teşkil eden fiil;

a) Türk kanunlarına göre suç değilse,

b) Düşünce suçu veya siyasî ya da askerî suç niteliğinde ise,

c) Türkiye Devletinin güvenliğine karşı, Türkiye Devletinin veya bir Türk vatandaşının ya da Türk kanunlarına göre kurulmuş bir tüzel kişinin zararına işlenmişse,

d) Türkiye'nin yargılama yetkisine giren bir suç ise,

e) Zamanaşımına veya affa uğramış ise,

Geri verme talebi kabul edilmez.

(2) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, vatandaş suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.

(3) Kişinin, talep eden devlete geri verilmesi hâlinde ırkı, dini, vatandaşlığı, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî görüşleri nedeniyle kovuşturulacağına veya cezalandırılacağına ya da işkence ve kötü muameleye maruz kalacağına dair kuvvetli şüphe sebepleri varsa, talep kabul edilmez.

(4) Kişinin bulunduğu yer ağır ceza mahkemesi, geri verme talebi hakkında bu madde ve Türkiye'nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verir. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.

(5) Mahkeme geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verirse, bu kararın yerine getirilip getirilmemesi Bakanlar Kurulunun takdirine bağlıdır.

(6) Geri verilmesi istenen kişi hakkında koruma tedbirlerine başvurulmasına, Türkiye'nin taraf olduğu ilgili uluslararası sözleşme hükümlerine göre karar verilebilir.

(7) Geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi hâlinde, ayrıca Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre tutuklama kararı verilebilir veya diğer koruma tedbirlerine başvurulabilir.

(8) Geri verme hâlinde, kişi ancak geri verme kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya mahkûm olduğu ceza infaz edilebilir.14



GEREKÇE :

Geri vermeye ilişkin koşullar, Türkiye’nin çeşitli dev­letlerle imzalamış bulunduğu iki taraflı sözleşmeler ile Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinde belirlenmiştir.

Ancak, buna rağmen geri vermeye ilişkin asgari şartların, iç hukuk düzenlemesi olan kanunla belirlenmesi, uygulamada tek düzeliği sağlama açısından önem taşımaktadır. Geri verme taleplerinin hangi usul ve esaslara göre yerine getirileceği, sözleşmelerde genellikle düzenlenmemekte, taraf devletlerin iç hukukuna bırakılmaktadır. Kişi özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuran geri vermenin usul ve esasına ilişkin asgari şartların ka­nunla belirlenmesine ihtiyaç vardır.

Geri verme yoluna ancak Türkiye’nin egemenlik sahası dışında işlen­miş olan suçlar dolayısıyla gidilebilir. Anayasa’da hüküm altına alındığı üzere, vatandaş kural olarak geri verilemez. Ancak, Uluslararası Ceza Diva­nına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler dolayısıyla vatandaş da yar­gılanmak veya mahkûm olduğu cezası infaz edilmek üzere yabancı bir dev­lete teslim edilebilecektir. Geri vermenin dayanağını teşkil eden fiilin Türk kanunlarına göre de suç oluşturması gerekir. Bu itibarla, yabancı bir ülkede işlenen veya işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle hakkında ceza kovuş­turması başlatılan veya mahkûmiyet kararı verilmiş olan bir yabancı, talep üzerine, kovuşturmanın yapılabilmesi veya hükmedilen cezanın infazı ama­cıyla, geri verilebilir.

Geri vermenin dayanağını teşkil eden fiilin, düşünce suçu veya siyasî ya da askerî suç niteliğinde olmaması gerekir. Ancak, belirtmek gerekir ki, ceza kanunlarında esasen suç olarak tanımlanan ve suç oluşturduğu husu­sunda bütün insanlığın fikir birliği içinde bulunduğu fiillerin bu istisna kap­samında mütalâa edilmesi mümkün değildir.

Suç, yurt dışında işlenmiş olmakla birlikte, Türk Devletinin güvenli­ğine karşı, Türk devletinin veya bir Türk vatandaşının ya da Türk kanunla­rına göre kurulmuş bir tüzel kişinin zararına işlenmişse, geri verme talebi kabul edilmez.

Geri verme talebinin dayanağını oluşturan suçla ilgili olarak gerek ta­lep eden devlet hukukuna göre gerek Türk hukukuna göre dava ve ceza za­manaşımının dolmamış olması gerekir. Keza suç, her iki devlette affa uğra­mamış olmalıdır.

Madde metninde hukukumuz açısından yeni bir hükme yer verilmiştir. Geri verme hâlinde talep eden devlette kişiye işkence ve insanlık dışı mua­mele yapılabileceğine dair kuvvetli şüphe sebepleri mevcut ise, yani bu ko­nudaki kuşkunun somut vakıalara dayanması durumunda, talep kabul edil­meyecektir.

Geri verme talebiyle ilgili olarak hukukî nitelikte karar verme yetkisi­nin ağır ceza mahkemesine ait olduğu kabul edilmiştir.

Mahkemeye, gerek bu maddede gerek ilgili sözleşme hükümleri çer­çevesinde inceleme yaparak, geri verme talebinin kabul edilebilirliği veya reddi yönünde karar verme yetkisi tanınmıştır. Mahkemenin kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurulabileceği maddede hüküm altına alınmıştır.

Mahkemenin, geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar vermesi durumunda; Bakanlar Kurulu, siyasî gerekçelerle kişinin talep eden devlete geri verilmesinden imtina edebilir.

Madde metninde ayrıca geri verme sürecinde koruma tedbirlerine ne suretle başvurulabileceği düzenlenmiştir.

Son fıkrada, geri vermede özellik kuralına yer verilmiştir.

Yabancı kanunun göz önünde bulundurulması

MADDE 19. - (1) Türkiye'nin egemenlik alanı dışında işlenen suçlar dolayısıyla Türkiye'de yargılama yapılırken, Türk kanununa göre verilecek olan ceza, suçun işlendiği ülke kanununda öngörülen cezanın üst sınırından fazla olamaz.

(2) Ancak suçun;

a) Türkiye'nin güvenliğine karşı veya zararına olarak,

b) Türk vatandaşına karşı ya da Türk kanunlarına göre kurulmuş özel hukuk tüzel kişisi zararına olarak,

İşlenmesi durumunda, yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz.15

GEREKÇE :

Türk hâkimi, yargılamak durumunda olduğu somut olayla ilgili olarak ancak Türk kanunlarını uygulamak görev ve yetkisine sahiptir. Bu nedenle, yabancı kanunun doğrudan doğruya yurt içinde uygu­lanması kabul edilemez. Aksi görüş, Devletin hâkimiyet ilkesiyle bağdaş­madığı ve Anayasaya aykırı olduğu gibi, uygulamada da pek çok güçlüğe ve hatta imkansızlığa sebep olur. Çünkü, yabancı ceza kanununun uygulanması, hem fiilin suç olarak tespitinde ve cezanın tayininde yabancı kanunun ölçü olarak alınması anlamına gelmektedir. Türk hâkiminin yabancı kanunu bu şekilde uygulama yükümlülüğü, yukarıda da değinildiği üzere, egemenlik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi, böyle bir yükümlülüğün tam anlamıyla yerine getirilebilmesi de olanaklı değildir. Buna karşılık, adalet ilkesi gereğince yabancı kanunun göz önünde tutulması mümkündür. Nitekim madde met­ninde yabancı kanunun göz önünde bulundurulması hususunda bir hükme yer verilmiştir.

Bu düzenlemeyle öngörülen uygulama şöyle olacaktır: Türk hâkimi yargılamakta olduğu olayla ilgili olarak fail hakkında önce Türk kanunlarına göre bir ceza belirleyecektir. Ancak, Türk kanununun uygulanması suretiyle belirlenen somut cezaya yabancı kanunun göz önünde bulundurulması sure­tiyle bir sınırlama getirilmektedir. Buna göre, Türk kanunlarının uygulan­ması sonucunda belirlenen ceza açısından, yabancı kanunda yargılama ko­nusu suçla ilgili olarak öngörülen soyut cezanın azami ölçü olarak alınması gerekir.

Ancak, işaret etmek gerekir ki; Türk hâkimi, yurt dışında Türkiye’nin güvenliğine karşı veya zararına olarak ya da Türk vatandaşına karşı veya Türk kanunlarına göre kurulmuş özel hukuk tüzel kişisi zararına olarak işle­nen suçlarda münhasıran Türk kanunlarını uygulamak suretiyle hüküm tesis edecek, yani suçun işlendiği ülke kanununu göz önünde bulundurmayacak­tır. Aynı şekilde, Türkiye Devleti tarafından görevli olarak yurt dışına gön­derilen kişilerin bu görevleri dolayısıyla, bu görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı da ceza belirlenirken yabancı kanun göz önünde bulundurulmayacaktır.



8. Yer Bakımından Uygulama ve Suçluların Geri Verilmesi

Bu kısım yeni TCK’nun 8 ila 19. maddeleri arasında düzenlenmiştir.



A- Ceza Kanununun yer bakımından uygulanması: Yer bakımından uygulamaya ilişkin ilk düzenleme 8. maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır dendikten sonra, suçun ne zaman Türkiye’de işlenmiş sayılacağını bu madde de açıklamıştır. Bilindiği gibi yürürlükteki TCK’da suçun ne zaman Türkiye’de işlenmiş sayılacağına ilişkin bir düzenle yoktu. Yeni kanun bu boşluğu gidermektedir. Buna göre, fiilin kısmen veya tamamen Türkiye'de işlenmesi halinde suç Türkiye'de işlenmiş sayılır. Bu tanım doktrinde kabul edilen karma teoriye dayanmaktadır. Karma teoriye göre, suç, hem hareketin yapıldığı yerde, hem de neticenin meydana geldiği yerde işlenmiş sayılır.

Burada internet yoluyla işlenen suçlarda suçun işlendiği yerin nasıl tespit edileceği sorusu ile karşılaşabilir. İnternet yoluyla işlenen suçlarda hareket veya netice Dünyanın farklı yerlerinde gerçekleşebilir. 8. madde açısından bakıldığında, internet suçlarının Dünyanın her yerinde, bu arada Türkiye'de de işlendiğini kabul etmek gerekecektir. Ancak ceza muhakemesinde kovuşturma açısından bir sınırlama getirmek gerekir. Aksi takdirde internet yoluyla işlenen bütün suçları Türk savcısının kovuşturma yükümlülüğü getirilmiş olur. Ancak tatmin edici bir çözümün bulunması oldukça zor görünmektedir.



B- Ceza Kanununun uygulanmasıyla ilgili prensipler: Bilindiği üzere devletler ceza kanunlarının yer bakımından uygulanmasıyla ilgili kuralları tespit ederken bazı prensiplerden, daha doğrusu bağlama noktalarından hareket ederler. Bu ilkler, mülkilik ilkesi, faile göre şahsilik ilkesi, mağdura göre şahsilik ilkesi, koruma (ya da gerçeklik) ilkesi, ikame yargı ilkesi ve nihayet evrensellik ilkeleridir. Bu ilkelerin hepsine de yeni TCK’da yer verilmiştir.

a) Mülkilik ilkesi: Mülkilik ilkesi 1926 TCK’nın 3. maddesinde düzenlenmiştir. Yeni TCK’nın 8. maddenin 1. Fıkrası ile 9. maddede düzenlenmiştir. Bu maddeye göre Türkiye'de suç işleyen kimse Türk kanununa göre cezalandırılır. Bu suçlar nedeniyle yabancı ülkede hüküm verilmiş olsa bile Türkiye'de yeniden yargılama yapılır. Her iki kanun arasındaki fark, 1926 TCK’da yabancının Türkiye'de işlediği suç nedeniyle yurt dışında hüküm verilmişse, Türkiye'de yargılanması Adalet Bakanının iznine tabi idi. Vatandaş, açısından ise Türkiye'de re’sen kovuşturma yapılıyordu. Yeni TCK vatandaş ile yabancı arasındaki bu ayrımı kaldırmıştır. Kanun önünde eşitlik ilkesini düzenleyen yeni TCK. md. 3/2 açısından doğru bir düzenlemedir. Ancak, uygulamada sıkıntılar doğurabilir. Örneğin, Antalya’da suç işleyen bir Almanın Almanya’da yargılanıp mahkum olmuş ve hatta cezası da infaz olmuşsa, bu kişinin Türkiye’de tekrar yargılanması sorunlar doğurabilecektir. Bu Almana bir daha Türkiye'ye gelmemesini tavsiye ediyoruz. Türkiye'den yurt dışına uyuşturucu ihracı halinde suç Türkiye'de işlenmiş sayıldığı için yurt dışında uyuşturucu ticaretinden mahkum olsa bile bu kimse Türkiye'de tekrar yargılanacaktır. Ancak bu suçlar nedeniyle yabancı ülkedeki gözaltında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süreler bu suçtan dolayı Türkiye'de verilecek cezadan mahsup edilecektir. Uygulamada yurt dışında tutuklulukta geçen süreler Türkiye'deki cezadan indiriliyordu. Yine 1926 tarihli TCK’nun 403. maddesi yurtdışındaki infaz edilen mahkumiyetin Türkiye'deki cezadan indirileceğini emrediyor. Yeni düzenleme daha kapsayıcı ve tereddütleri ortadan kaldırıcı niteliktedir.

b) Faile göre şahsilik ilkesi: Bu ilkeye göre devlet yurt dışında suç işleyen vatandaşını cezalandırabilme hakkına sahiptir. Vatandaş nasıl kendi ülkesinin kanunlarına itaat etmek mecburiyetinde ise ülke dışında bulunduğu sürece o ülkenin kanunlarına da itaat etmek zorundadır. Diğer taraftan vatandaşın iadesi yasağı da, vatandaşın yurt dışında işlediği suçlardan ülkede kovuşturulmasını gerektirir. Bu ilke 1926 tarihli TCK’nın 5. maddesinde yeni TCK’nın 11. maddesinde düzenlenmektedir. Yeni TCK’nın 11. maddesi Yargıtay’ın 5. madde ile ilgili içtihatları doğrultusunda düzenlenmiştir. Yeni düzenlemenin getirdiği fark, Türkün yabancı ülkede işlediği suç nedeniyle yabancı ülkede hüküm verilmemiş ve suç Türk hukukuna göre kovuşturulabilir olmalıdır. Bu husus uygulamada kabul ediliyordu. Kanun bunu açılığa kavuşturmuştur. Fail yabancı ülkede sanık mahkum olmuş ve cezasını çekmişse Türkiye’de tekrar cezalandırılamaz. Diğer bir fark, suçun, aşağı sınırı bir yıldan az hapsi gerektiriyorsa, kovuşturma için şikayet yapılmış olmalıdır. Şikayet süresi vatandaşın Türkiye'ye girdiği tarihten itibaren 6 aydır.

c) Mağdura göre şahsilik ilkesi: Bu ilkeye göre devlet kendi vatandaşına karış yabancı ülkede işlenmiş olan suçlarda faili cezalandırma hakkına sahiptir. Bu ilke 1926 tarihli TCK’nın 6. maddenin 1. ve 2. fıkralarında ve 7. maddesinde yer almıştı. Yeni TCK’nın 12. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında düzenlenmiştir. Bu ilkenin kapsamına yabancının yabancı ülkede bir Türk veya Türkiye zararına işlediği suçlar girmektedir. Ancak suç 13. madde kapsamında ise mağdura göre şahsilik değil, evrensellik veya koruma ilkesi söz konusu olur. Türkiye zararına işlenmiş suçlarda, Adalet Bakanının istemi olmalıdır. Ayrıca fail yurt dışında mahkum olmuş olsa bile Adalet Bakanının istemi üzerine Türkiye'de tekrar yargılanabilir. Suç bir Türk zararına işlenmişse, suçtan zarar görenin şikayeti olmalıdır. Fail yurt dışında mahkum olmuş ve cezasını çekmişse, Türkiye'de tekrar yargılanamaz.

d) Koruma (Gerçeklik) İlkesi. Devletin kendi varlığına karşı yurt dışında suç işlenmesi halinde, devletin bunları cezalandırma imkanı tanıyan sisteme koruma prensibi denir. Bu ilkenin kabul edilmesinin nedenini şu şekilde belirtebiliriz: Devletlerin ülkelerinde işlenmiş olan suçları cezasız bırakmayacakları bir gerçektir. Ancak bir ülkede işlenmiş öyle suçlar olabilir ki, devletin bu suçları kovuşturup cezalandırmakta menfaati bulunmayabilir. Yine aralarında sürtüşme olan devletler diğer devlete karşı islenen suçları kovuşturmaya özen göstermemektedirler. Ceza Kanunumuzda koruma ilkesi evrensellik ilkesi ile birlikte 13. maddesinde düzenlenmiştir. 1926 tarihli TCK’da 4. maddede düzenlenmişti. 13. maddenin 1. fıkrasındaki suçlardan b), f) ve h) fıkraları koruma ilkesi kapsamındadır.

- 13. maddenin b) bendinde sayılan suçlar şunlardır: 1) Devletin egemenlik alametlerine karşı ve organlarının saygınlığına karşı suçlar, 2) Devletin güvenliğine karşı suçlar, 3) Anayasal düzene karşı suçlar, 4) Milli savunmaya karşı suçlar, 5) Yabancı devletlerle ilişkilere karşı suçlar.



- 13. maddenin f) bendinde sayılan suçlar şunlardır: 1) Paralarda sahtecilik, 2) para ve kıymetli damgaların imaline yarayan araçların üretimi ve ticareti, 3) mühürde sahtecilik

- 13. maddenin h) bendinde sayılan rüşvet suçunun Türkiye aleyhine işlenmesi halinde de koruma ilkesi geçerlidir.

Bu suçlarda failin vatandaşlığı önemli değildir. Fail Türkiye’de bulunmasa bile savcı re’sen soruşturma başlatmak zorundadır. Yine bu suçlar nedeniyle yabancı ülkede kovuşturma yapılmış ve mahkumiyet kararı verilmiş olsa bile fail hakkında Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye’de tekrar yargılama yapılır. Ancak suç f) ve h) bentlerinde belirtilen sahtecilik suçlarından, Türkiye’de yeniden yargılama yapılamaz (md. 13 fık. 2).

Görüldüğü gibi 1926 tarihli TCK’dan farklı olarak Yeni TCK koruma ilkesinin kapsamına giren suçların kapsamını hem genişletmiş, hem de failin Türkiye'de bulunması şartını aramadan Türkiye'de re’sen kovuşturma yapılması şartını getirmiştir. Hatta bazı suçlarda Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de tekrar yargılamasını kabul etmiştir..



e) Evrensellik İlkesi: Bu ilkenin kapsamına giren suçlar, yurt dışında işlenmiş olan ve bütün insanlığı ilgilendiren suçlardır. Bu ilkeye göre her devlet suç nerede ve kime karşı işlenmiş olursa olsun fail cezalandırılmalıdır. Suç insanlığa karşı bir fiil olarak kabul edilince, her devletin ceza verme hakkı ve görevi vardır. Bu ilkeye göre yargılama yapılabilmesi için, söz konusu suçların, esir ticareti, kadın ticareti, kalpazanlık, çevreyi koruma, işkence, terör, deniz korsanlığı suçları ile insanlığa karşı suçlar, soykırım ve savaş suçları gibi bütün insanlığı ilgilendiren suçlar söz konusu olmalıdır. Yürürlükteki TCK 4. maddede sadece fuhuş suçları açısından evrensellik ilkesi kabul edilmişti.

Yeni TCK bu suçların kapsamını genişletmiştir. Ceza Kanunumuzda evrensellik ilkesi 13. maddede düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca evrensellik ilkesinin kapsamına giren suçlar şunlardır: 1) Soykırımı ve insanlık aleyhine suçlar, 2) İnsan ticareti ve göçmen kaçakçılığı, 2) Çevrenin kasten kirletilmesi, 3) İşkence, 4) Uyuşturucu madde imal ve ticareti suçları ile uyuşturucu maddenin kullanılmasını kolaylaştırma suçları, 5) Yabancı para sahtekarlığı suçları, 6) Fuhuş, 7) Yabancı devlet aleyhine rüşvet, 8) Yabancı deniz, demir veya hava ulaşım araçlarının kaçırılması.

Yurt dışında işlenmiş olsa bile Türkiye’de kovuşturma yapılır. Yine failin vatandaşlığı önemli değildir. Diğer taraftan bu suçlardan bazılarından bazıları açısından yeniden yargılama mümkündür. Soykırım, insanlık aleyhine suçlar, insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı suçlarında fail yurt dışında yargılanmış ve yargılama sonunda mahkumiyet veya beraat kararı verilmiş bile olsa, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de yeniden yargılanır.

Bu suçların Türkiye’de kovuşturulabilmesi için failin Türkiye’de olması gerekmez. Belirtilen bu suçların yurt dışında işlendiğini haber alan bir Türk savcısının bu suçları kovuşturma yetkisi, hatta Ceza Muhakemesi Kanunu açısından yükümlülüğü vardır. Yurt dışında işlenmiş ve evrensellik kapsamındaki yukarıda sayılan suçlarda failin Türkiye'de olmasını bile aramadan ceza kovuşturması yapmak bence uluslararası hukuka aykırılık teşkil edebilir. Belki failin Türk olması, yani bir Türkün yurt dışında işlediği suçlar hakkında Türkiye'de re’sen kovuşturma yapılması kabul edilebilir. Ancak, yabancının yabancıya karşı yabancı ülkede işlediği suçlarda aynı şeyi söyleyemeyiz. Bu hem Türk savcısının imkanlarını aşar, hem Türkiye açısından bir yarar sağlamaz, hem de Türkiye'nin dış ilişkilerini zora sokabilir. Bu konu detaylı incelenmeli ve tartışılmalıdır. İleride uluslararası suçlar konusunu anlatırken ayrıntısına gireceğim.



f ) İkame (başka devlet adına) yargı ilkesi: Bu ilkenin amacı, suç işleyen bir kimsenin cezasız kalmasının önlenmesidir. Suç işleyen kimse onu yargılama yetkisine sahip olan devlete geri verilecektir. Ancak çeşitli nedenlerle bu geri verme gerçekleşmediği takdirde suçların cezasız kalmasının önlenmesi ve bu devletin suçluların sığınma merkezi haline gelmesini önlemek gerekçesiyle bu ilke kabul edilmektedir. 1926 tarihli TCK 6. md. 3. fıkrada yer alan bu ilke yeni TCK’da 12. maddenin 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Her iki düzenlemede aynı içeriktedir.

- Yabancı ülkede islenen suçlarda lehe olan kanunun uygulanması: Yürürlükteki ceza kanunumuzun 10a maddesinde yer alan yurt dışında işlenen suçlarda lehe kanunun dikkate alınması kuralı, önemli değişikliklerle yeni TCK’nın 18. maddesinde düzenlenmiştir. Yürürlükteki TCK’nın 10a madde, Türk hakimi tarafından tamamen uygulanmasına neden olacak ifade şekli yüzünden uygulamada bazı sorunlara neden olmaktaydı. Türk hakiminin yabancı kanunu doğrudan doğruya uygulaması devletin hakimiyet ilkesiyle bağdaşmadığı gibi, Anayasaya da aykırıdır. Ayrıca uygulamada kanundaki hafifletici, ağırlatıcı nedenlerin dikkate alınıp alınmayacağı da, somut cezanın mı soyut cezanın mı dikkate alınacağı gibi bazı tartışmalı sorularda da neden olmaktaydı. Yeni düzenlemeyle adalet ilkesi uyarınca yeni kanunun sadece cezanın miktarı açısından göz önünde bulundurulması söz konusu olmaktadır. Türk hakimi yargılamakta olduğu olayla ilgili olarak Türk kanunlarına göre cezayı belirleyecektir. Bu belirleme yapılırken, suçun işlendiği yerdeki yabancı kanundaki o suç için kabul edilen soyut cezanın üstüne çıkamayacaktır. Burada yabancı kanundaki cezanın üst sınırını dikkate alacaktır. Diğer taraftan suç Türkiye’nin güvenliğine veya zararına işlenmemiş olmalıdır ve Suç Türk’e karşı işlenmemiş olmalıdır. Yürürlükteki kanunda suçun Türk’e karşı işlenmesi halinde de lehe kanunun uygulanması kabul ediliyordu.

C- Suçluların Geri verilmesi: Son olarak suçluların geri verilmesine ilişkin 19. madde hakkında birkaç noktaya değineceğim. 1926 tarihli TCK’nın 9. maddesinde çok yetersiz bir şekilde düzenlenmiş olan suçluların geri verilmesi yeni Kanunda bu eksiklikleri biraz olsun giderecek şekilde daha kapsamlı olarak düzenlemiştir. Bu değişiklikleri ana hatları ile şu şekilde belirtebiliriz. 1) 18. maddenin birinci fıkrasında suçluların geri verilmesinin tanımı yapılmıştır. 2) 18. maddenin 1. Fıkrasının a-e bentlerinde geri vermeye engel durumlar sayılmıştır. 3) 2. Fıkrada, Anayasanın 38. maddesine paralel olarak Türk vatandaşlarının Uluslararası Ceza Mahkemesine teslim edilmesi imkanı getirilmiştir. 4) Fıkrada, doktrinde siyasi kovuşturma tehlikesi nedeniyle geri verme yasağı olarak belirtilen kural yer verilmiştir. Bu yasak Suçluların Geri Verilmesine Dair Avrupa Sözleşmesinin 5). Mad. 2. Fıkrasında da yer almaktadır. Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin AİHS’ni 3. Maddesindeki işkence ve insanlık dışı muamele yasağı ile ilgili içtihatlarında yer almaktadır. Yeni TCK’nın insan haklarına verdiği önemin bir göstergesidir. 6) 18. maddenin 4-8. fıkralarında ise geri verme muhakemesine ilişkin temel kurallara yer verilmiştir.

& 4. Ceza Sorumluluğunun Esasları

 

I. Ceza Sorumluluğunun Şahsîliği, Kast ve Taksir

 

Ceza sorumluluğunun şahsîliği

MADDE 20. - (1) Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.

(2) Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.



Yüklə 4,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   127




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə