32
Ertesi gün erkenden kalkan Aşdot’lular, Dagon heykelini Rab’bin Sandığı’nın önünde
yere düşmüş bulurlar. Dagon’u alıp yerine koyarlar. Ertesi gün Dagon heykelini
Sandığı’nın önünde bu kez başıyla iki eli kırılmış bir vaziyette bulurlar. Rab
Aşdotlular’ı ve çevrelerindeki halkı ağır biçimde cezalandırır. Onları urlarla
cezalandırıp sıkıntıya sokar. Aşdotlular
“Antlaşma Sandığı yanımızda kalmamalı, çünkü
o bizi ve Dagon’u ağır bir biçimde cezalandırıyor.” derler. Daha sonra Sandık Gat’a
götürürler. Rab Gat Kentini de cezalandırır. Kenti çok büyük bir korku sarar. Sandığı
Ekron’a gönderirler. Ekronlular Sandığın geri yerine gönderilmesini isterler. Çünkü
onları da ceza ve ölüm korkusu sarar. Neticede Tanrı’nın onlara verdiği ceza da çok ağır
olur. Sağ kalanlarda urlar çıkar.
165
Ahit Sandığı Filist ülkesinde yedi ay kaldıktan sonra
Filistliler, falcılarla kâhinleri çağırtıp Rabbin Sandığını ne yapmaları gerektiğini
sorarlar. Kâhinlerle falcılar İsrail Tanrısı’nın Sandığını geri yerine iade etmelerini
söylerler. Filistliler kâhinlerle falcıların dediklerini yaparak bir arabaya süt veren iki
inek koşarlar. Sandığı arabaya yerleştirirler. Sağa sola sapmadan, böğüre böğüre ana
yoldan
ilerleyen inekler, Ahit Sandığı’nı İsrailoğulları’na getirirler.
166
Görüldüğü gibi Antlaşma Sandığı, İsrailoğulları dışındakilere asla huzur ve
mutluluk getirmemiştir. Sandık, Filistliler’in elinde yedi ay kaldıktan sonra Filistliler
sandıktan çekindikleri/korktukları için onu İsrailoğulları’na geri vermişlerdir.
“Ahid Sandığı, çeşitli şehirlerde kaldıktan sonra Dâvûd (as) tarafından Kudüs’e
getirilmiş nihayet Süleyman (as) tarafından Kudüs Mabed’ine yerleştirilmiştir. M.S. 586
yılında Buhtunnasır tarafından Kudüs Mabedi’nin tahribi ile ahid sandığı kaybolmuş ve
sonraki dönemlerde ahid sandığından bahsedilmemiştir.”
167
Buraya kadar anlatılanları karşılaştırmaya tabi tutacak olursak; Kur’an, Tabut’un
neden yapıldığını ve nasıl bir Tabut olduğunu açıklamamıştır. İçinde İsrailoğulları’na
bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı
olduğunu söylemiştir. Kur’an, Musa ve Harun ailesinden arta kalan şeylerin ne
olduğunu açıklamamıştır. Kitab-ı Mukaddes ise sandığın akasya ağacından yapıldığını,
boyunun iki buçuk, eni ve yüksekliğinin birer buçuk arşın olduğunu, sandığa Musa’nın
165
Kitab-ı Mukaddes, I. Samuel, 5/1-12.
166
Kitab-ı Mukaddes, I. Samuel, 6/1-21.
167
Atasağun,
a.g.e., s. 34.
33
emriyle on emrin bulunduğu taş levhalar ve kudret helvası ile dolu bir testi konduğunu
söylemiştir. Kitab-ı Mukaddes’e göre de Ahit Sandığı’nın içinde bulunanların Hz. Musa
ve Harun’dan kalma şeyler olması Kitab-ı Mukaddes’in Kur’an’la benzerlik arzettiğini
gösterir.
Kur’an, Tabut’u İsrailoğulların’dan kimlerin aldığını, Tabut’un ne kadar
ellerinde kaldığını ve niçin İsrailoğulları’na geri iade ettiklerini açıklamamıştır. Kitab-ı
Mukaddes ise Kur’an’dan farklı olarak Ahit Sandığı’nın kimlerin elinde ne kadar
kaldığını ve niçin iade edildiğini söylemiştir. Filistliler’in Ahit Sandığından korktukları
için onu geri İsrailoğulları’na teslim ettiklerini ifade etmiştir.
Kur’an’da Tabut’u meleklerin taşıdığı ifade edilmiş, Kitab-ı mukaddes’te ise
sandığı ineklerin taşıdığı ifade edilmiştir. Bu hususta Kur’an ile Kitab-ı Mukaddes’i
buluşturmak mümkündür. Şöyle ki, Kitab-ı Mukaddes’teki sandığı getiren ineklerin
sevk ve idaresini melekler yapmıştır diye düşündüğümüzde Kur’an ile Kitab-ı
Mukaddes arasındaki çelişkiyi gidermiş oluruz. Nitekim Taberî’de yer alan
“Allah
meleklere emretti ve melekler o öküzleri Beni İsrail’e getirdiler.” cümlesi bizim bu
yorumumuzu haklı çıkarır.
Kur’an, Tabut’un içinde sükûnet olduğunu bildirirken, Kitab-ı Mukades Ahit
Sandığı içinde sükûnet/sekinet olduğuna dair herhangi bir bilgi vermiyor. Ancak
Sandık, İsrailoğulları’nın savaşta cesaretlerini artırıyordu. Ahit Sandığı yanlarında
oldukça kendilerini güven içinde hissediyorlardı. Şu ifadeler onların sandıkla son derece
huzurlu ve mutlu olduklarını gösterir:
“Rab’bin Ahit Sandığı ordugâha varınca, bütün
İsrailliler öyle yüksek sesle bağırdılar ki, yer yerinden oynadı.”
168
Ayrıca ayetteki “sekine” kelimesi Yahudi literatüründe “oturma ve rahatlama”
anlamında dini bir terim olarak kullanılan “şekine” kelimesiyle ilişkilendirildiğinde Ahit
Sandığı’nın bir tür ilahi zuhur ve tecelliyi yansıttığı ve İsrailliler’e güven verdiği
söylenebilir.
169
Sonuç olarak burada Kur’an’ın Kitab-ı Mukaddes’e göre daha özet, genel ve
olağanüstülük anlatılarından mümkün olduğunca soyutlanmış bir dil kullandığı
168
Kitab-ı Mukaddes, I. Samuel, 4/5.
169
Karaman vd.,
Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, I/248.