70
Uzayın Çekimi Kanunu'nu incelemeden önce, Uzayın çekim gücünün, Merkezin çekimini nasıl
yenebildiğini araştıracağız. Bunun için de, daha önce üzerinde durduğumuz evrenin bazı temel
özelliklerini tekrar gözden geçireceğiz.
Logos bilinçliliği gerekli dengeleri kurduktan sonra mükemmelliğe ulaşır. Bu noktada yeni bir kavram
üzerinde düşünmeye ve onun idraki için çalışmaya başlar.
Logos bilinçliliğinde yer bulan bu temel kavramlardan yeni sentezler ortaya çıkar ve bunlar birbirini takip
eden tezahür aşamalarına yansıtılır. Logos'un gelişen noktaları, evrimsel impulslar olarak tezahür
planlarına aktarılır; Logos, formları oluşturan itici gücü sağlar ve bu formlara can verir.
Şimdi, nasıl 'form'un eğilimi daima tezahür etmemiş olanı koşullandırma yönündeyse,
'irade'nin
süregelen
arzusu da, koşullandırılmadan fonksiyon gösterebilmektir.
İşte Logos' un 'yaşama iradesi' de formla
sınırlandırılmak istemez. Ancak, Logos yaşamının ileri safhalarında koşullanmamış bir iradeden
bahsetmek mümkün değildir. Tüm faaliyetler mevcut koşullarla belirlenir ve sınırlanırlar. Tezahür
evreninin yaşamı anlamına gelen Logos'un yaşama iradesi de koşullara boyun eğmek ve formla
sınırlanmak zorunda kalır.
İşte ruh ve beden arasındaki savaş böylece başlamış olur.
Daha sonra Logos'un yaşama iradesi, birbirini takip eden safhalar boyunca kendini form içinde ifade eder.
Formun en yoğun olduğu safhaya ulaşıldığında ise, Logos artık formun esaretinden kurtulmak ve
sembolik bir ifadeyle, eterin (Tüm mekânı doldurduğu varsayılan vasıta, esir) asal Logos İradesi
tarafından sınırlanmamış ve koşullanmamış bölgelerine doğru yoluna devam etmek ister.
O halde ilk olarak, yaşamın kendisini koşullandıran ortamdan uzaklaşma arzusundan bahsetmemiz
mümkün. İşte bu temel dördü, onu uzaya doğru aktarır.
İkinci nokta ise, bir tezahür evreninde daima denge yönünde doğal bir eğilimin mevcudiyetidir. Evren
içinde yüksek basınç altında bulunan kuvvetler, uzayın boşluğu içinde dağılmak arzusunu taşırlar.
Ayrıca, Penumbra'nın (Penumbra: Güneş ve ay tutulmasının başında veya sonunda görülen hafif gölge-
yarı aydınlık, yarı karanlık) temsil ettiklerinden bahsedebiliriz: Oluşma süreci içinde hasara uğramış olan
tüm kalıplar, idrak edilememiş tüm evrimsel kavramlar,
Kişisellikleri
tarafından reddedildikleri için
görevlerini tamamlayamamış ve yerlerini bulamamış olan kuvvetler ve ruhlar, Logos bilinçliliğinin
reddetmek istediği her şey, Geçilmez Halka'nın iç çeperinde dağılmayıp, uzayın yansıtan eteri içinde bir
imaj olarak kalan ve sembolik olarak, Geçilmez Halka'nın dış yüzeyi veya Kaos Halkası ile sınırı olarak
tanımlanabilecek bir bölgede yerleşen varlıklar...
Maddenin cehennemine seyahat etme cesaretini gösteren herhangi bir bilinçlilik, büyük körfez, yani
evrenin Geçilmez Halka'sı boyunca sahte ümitlerin ve sonuç vermeyen girişimlerin yansımalarını görür.
Bunlar, kendilerini tezahür noktasına getirecek bir kuvvetin özlemi içinde, körfezdeki elementlerin
yardımını beklemektedirler.
İster evrensel, ister bireysel olsun, evrimleşme sürecinde her kuvvet,
Kozmik Kanunun yarattığı bu körfez
içinde doyum bekleyen ümitsiz hayalleri fark eder ve İlahi momentumun kendini aktardığı hat boyunca,
kendi hareketinin yarattığı ekstra momentumla bu körfezi aşmak, hiçbir kanunun olmadığı ve insanların
Tanrısallaştığı uzayın özgürlüğüne kavuşmak ister.
Bir bilinçlilik birimi, 'Kanun'u tam bir itaat içinde idrak etmek suretiyle aştığı zaman tezahür evreninden
özgür olur. Bu noktada yeni bir Logos Güneşinin çekirdeği haline gelir. Burada Tanrısallığın gizemi yatar.
71
Ancak eğer bir bilinçlilik birimi, gereklerini yerine getirmeden 'Kanun'u aşarsa, koşullanmamış bir irade
ortaya çıkar ki bu da 'şeytan' olarak tanımlanan pozitif kötülüğün sırrını yansıtır. İşte anlatılan türde
'Nadir'in içvası, evrim süreci boyunca her varlığın karşılaştığı bir olgudur.
Kaynaktan başlayarak çeper yönündeki ark boyunca yaşam, temel öğelere nüfuz eder ve onların en üst
derecede güçlerini doğasına katar.
Bu noktada yaşam, Uzayın Çekimine karşı koymalı ve alçak
gönüllülükle kaynağa doğru iz sürmeye yönelmelidir.
Şunu idrak etmiş olması önemlidir:
Özgürlük, koşullardan ve kısıtlamalardan kaçarak değil, mükemmel
bir dengenin oluşması için gerekli ayarlamaları sağlayarak kazanılır.
Çatışan kuvvetlerin dengesi kurulduğunda, form stereotipleşir ve bir bilinçlilik geliştirmeye başlar.
Yaşam, belli bir planda kazandığı reaksiyon kapasitesini korumasına karşın o planın koşullarından artık
özgür olarak daha yüksek bir plana çekilir. Bu konuyu bir sonraki bölümde daha detaylı olarak
inceleyeceğiz.
O halde Uzayın Çekimi, koşullanmamış gücün çekimidir; bizi yaratan kanunlardan kaçmak ve bu
kanunlar sayesinde kazandığımız güçleri, beraber gelen sorumlulukları reddederek uygulayabilme
arzusudur.
Bir kişinin gelişmiş bir kültürün avantajlarından yararlanırken, gelişmemiş bir varoluş
biçiminin hedeflerini ve ideallerini o kültüre aşılamaya çalışmasını bu duruma örnek olarak gösterebiliriz.
Uzayın Çekimi, evrimden ve Kozmik Kanundan uzaklaşmak ve Tanrı olarak fonksiyon göstermek
arzusunu ifade eder. İşte şeytana tapma ritüellerinde tapınmaların hedefi bu tür Tanrılardır.
30. MERKEZİN ÇEKİMİ KANUNU
Merkezin Çekimi Kanunu, Sevginin Gizemini içerir.
Bu kanunu,
Evrim,
İnisiyasyon
ve
Tersine Evrim
('Sol Yol Evrimi')
olmak üzere üç açıdan incelemek mümkündür:
Evrim Açısından:
Bir yaşam formunun materyal organizasyonu en üst derecede karmaşıklığa ulaştığında, daha yüksek bir
planın prensiplerinin sentezi yoluyla birleşme başlar. Çeper yönündeki ark üzerinde 'nadir'e tekabül eden
bu noktada fizik formun dağılması başlar.
Bu konuyu biraz daha açalım: Yüksek derecede varlıklar tarafından geliştirilen yaşamsal fikirler, eterik
alemde belli bir yaşam formu üzerine aktarılır ve kolay işlenebilen eterik maddeye şekil vererek yeni bir
fiziksel formun iskeletini oluştururlar.
Yaşamsal güçlerin maddesel form içinde sınırlanan döngüsel hareketlerinden bir dizi manyetik kuvvet
doğar. Bu kuvvetlerin ortaya çıkmasıyla birlikte materyal form terk edilir ve kuvvet sistemleri eterik kalıp
içinde var olmaya devam ederler. Böylece tezahür planında madde halinde başlayan bir fikir, kavramsal
bir fikir haline dönüşmüş olur.
Aynı sonucu veren pek çok farklı yöntem olabilir. Bu yöntemlerin her biri farklı bir fikir olarak başlasa da,
sonuçta erişilen kavramsal fikir hepsinde aynıdır. Başka bir ifadeyle, başlangıçta çeşitlilik sergileyen
fikirler, gelişmenin tamamlanmasıyla birlikte birliğe erişirler.