İslam’da Helal ve Haram’ın Yeri ve Fıkıh Usulü Açısından Temellendirilmesi
|
59
İlgili âyetlerle Hz. Peygamber’e tanınan yetki, helal ve haram kılma yetkisinin
esasen Allah’a ait olmasıyla çelişmez. Çünkü Hz. Peygamber Allah’ın esaslarını be-
lirlediği kısımlara açılım getirmektedir
120
. Ondan kesin yollarla nakledilen sübut
ve delaletinde şüphe bulunmayan hadislerle sabit olup helal-haram konularını dü-
zenleyen hadislerin bağlayıcılığı ve ümmetin onlara uymasının zorunlu olduğu
tartışılamaz bir husustur. Ancak helal ve haramı ilkten vazeden Yüce Allah oldu-
ğu için Hz. Peygamber’in konuyla ilgili açıklamaları A’râf suresinin 157. Âyetinde
ifade edilen “tayyibât”ı yani helal ve temiz olanlarla, “habâis”i yani haram, pis ve
çirkin olanları örneklendirmek şeklinde olmuştur. Esasen fıkıh usulünde sünne-
te “Kur’ân’da olmayan hükümleri koyma” şeklinde tayin edilen fonksiyonu da bu
çerçevede değerlendirmek gerekir. Allah’ın haramları ve helalleri evrensel ve de-
ğişmez olduğu halde Hz. Peygamber’in özellikle örfe dayalı yeme içme kabilinden
yasaklamalarında yerellik ve değişme söz konusu olabilmektedir.
Buna göre Kur’ân’da yer almadığı halde Sünnet ile haram kılınan birçok şey
vardır. Mesela; nesep ile haram olanın süt akrabalığı ile de haram olması; bir ka-
dının teyzesi, halası, kız ve erkek kardeşlerinin kızları ile bir nikâh altında bulun-
durulması; ehli merkep
121
; katır; aslan, kaplan, fil, kurt, maymun, köpek gibi kö-
pek dişi olan vahşi hayvanların; kartal, atmaca, şahin ve doğan gibi pençeli yırtıcı
kuşların; fare, köstebek ve akrep gibi haşeratın yenilmesi
122
; erkeklerin altın zinet
takınmaları ve ipek elbiseler giymeleri; altın ve gümüş kaplardan su içilmesi ve ye-
mek yenilmesinin
123
yasaklanması gibi birçok hüküm Sünnet ile sabit olmuştur
124
.
Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bana ganimet helâl kılındı, fakat benden
önceki hiçbir pey gambere helâl kılınmadı”
125
, “Denizin
suyu temiz, ölüsü helâldir”
126
.
III. Haram ve Helalde Değişme
İslam hukukunda ahkâmın değişmesi, değişimin sınırı ve değişime konu ola-
cak hükümler öteden beri tartışma konusu olmuştur. İslam âlimleri “Ezmanın ta-
ğayyürü ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz”
127
prensinde de ifade edildiği üze-
re, genel olarak gerekli şartlar ve ihtiyaç oluştuğunda ahkâmın
değişeceğini kabul
etmişlerdir. Konuyla ilgili olarak, sınırlı sayıdaki hüküm değişime konu olmazken
diğerlerinin şartlara göre değişeceğini benimseyen âlimler bulunmakla birlikte
genel yaklaşım, örfe dayalı hükümlerin örfe paralel olarak değişebileceği bunun
dışında kalanların ise evrensel olup değişmeyeceği şeklindedir
128
.
120 Bk.
Erdoğan,
Akıl-Vahiy Dengesi Açısından Sünnet, İstanbul 1995, 254vd.
121 Müslim, “Sayd”, 24. (II, 1538).
122 Ebu Davud, “Et’ıme”, 33; Müslim, “Sayd”, 14-16; Tirmizi, “Et’ime”, no; 1797; Nesaî, “Sayd”, No:4430; İbn Mace,
“Sayd”, No: 3232.
123 Tirmizi, “libas”, 1-2.
124 Alaüddin
Abidin,
el-Hediyyetü’l-Alâiyye, İstanbul, 1984, 223-225.
125 Buhârî, “Te yemmüm”, 1; “Şalât”, 56; Müslim, “Me-sâcid”, 3, 5; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 121.
126 Ebû Dâvûd, “Taharet”, 41; Tirmizî, “Taharet”, 52; Nesâî, “Taharet”, 46.
127 Mecelle, md. 39.
128 Bk. Erdoğan, 130; Kahraman, Abdullah, İslam’da İbâdetlerin Değişmezliği, İstanbul 2002, 184.
60 | Prof. Dr.
Abdullah Kahraman
Değişime konu olmayacak hükümler arasında inanç, ibâdet ve ahlak ile dinde
kesin delillere dayalı olarak helal ve haram olarak belirlenen hükümler de yer al-
maktadır. Bir başka ifadeyle, kesin nasslara dayalı olarak belirlenmiş bulunan helal
ve haram hükümleri de zarûrât-ı diniyeden sayılarak dinin aslına dahil edilmiş
ve değişmeyeceğine dair genel ve güçlü bir kanaat oluşmuştur. Dolayısıyla eğer
bir hüküm helal ve haramlarla ilgili ise zamanın değişmesiyle
bunları değiştirmek
mümkün değildir. Bu gibi hükümler ancak zaruret hallerinde ve miktarınca de-
ğişebilir
129
. Aslında zaruret halinde bir haramın uygulanamayışına veya haram
hükmünün tam aksine hareket etmeye kelimenin tam anlamıyla değişim de de-
nilemez.
Meşhur ıslahatçı ve müceddidlerden biri olan Muhammed Reşit Rıza bu konu-
da fikir beyan eden âlimlerdendir. Onun konuyla ilgili yaklaşımı kısaca şöyledir:
Dinî hükümler, akâid ve imanın asıllarıyla ilgili olanlar, ibâdetler, ahlakî hüküm-
ler ve dünyevî muâmelât hükümleri olmak üzere dört kısımdır. İnanç ve ibâdet
hükümleri konusunda mükellefin teslim olup gereğini yerine getirmekten başka
değiştirme, artırma veya eksiltme gibi bir yetkisi yoktur. Muâmelât sahasına dahil
hükümlerde ise, adâlet, eşit muâmele, haddi aşmama, zararı önleme, menfaati cel-
betme gibi temel prensipler değişmemekle birlikte detay hükümler maslahat esas
alınarak şartların değişmesiyle birlikte değişmeye müsaittir. Müctehidlerin bu ko-
nuda yetkileri de vardır.
Üçüncü gruba giren ve helal ya da haram olduğuna dair kesin nass bulunan
hükümlere gelince; hiçbir müctehidin bunları değiştirme yetkisi yoktur. Ancak bu
sahada vazedilen bazı genel ilkelerin tatbiki müctehidlere ve insanların fıtratına
bırakılmıştır. Bunlar da kendi arasında iki kısma ayrılır:
a) Zarûrât-ı diniyyeye ait olan kısım. Bunlar dinin aslına dahil olan ve dini
kabul eden herkesin öncelikle bilmesi gereken hükümlerdir. Buna göre doğruluk,
iffet ve emanete riayetin hayır; zina, sarhoşluk ve kumar gibi hususların da şer
olduğunu bütün Müslümanların bilmesi gerekir.
b) Ancak âlimler sınıfının bilgisi dahilinde olan saha.
Bu sahaya giren hüküm-
leri bütün Müslümanların veya her bir Müslümanın bilmesi mümkün değildir, an-
cak bu hükümleri âlimler bilir. Adalet önünde kadının erkeğe, kölenin hüre ve
kâfirin Müslümana eşit olması bu gruba giren hükümlerdendir. Bu hükümlerin
ilk kısmı hiçbir şekilde ictihad ve taklide konu olmaz. İkinci kısımda yer alanların
ise dayandıkları genel ve –varsa- özel delillerinin ve gayelerinin
bilinmesi gerekir.
Kur’ân’da da ifade edildiği üzere, hiç kimse kesin delile dayanmadan “İslam dinine
göre bu helaldir, bu haramdır” hükmüne varma yetkisine sahip değildir. Çünkü bu
iki kısma giren hususların tamamı sırf dini meselelerdir
130
.
Dinin aslını oluşturan bu sahalarda ilgili nasslarda yer alan hükümlere olduğu
gibi tabi olmak gerekmektedir. Zira akıl tek başına bu hükümlerin usul ve furu-
129 Bk. Erdoğan, 130.; Kahraman, 184.
130 Bk. Reşid Rıza, el-Vahdetü’l-İslâmiyye, 126-129.