İslam’da Helal ve Haram’ın Yeri ve Fıkıh Usulü Açısından Temellendirilmesi
|
47
helal olduğu, nasslarda geçen “helallik”, “günah yoktur” manasına gelen lafız ve
ifadelerin kullanılmasıyla da anlaşılabilir.
Helal kelimesinin çeşitli türevleriyle birçok hadiste de yer aldığını görmek-
teyiz. Meselâ, hadislerde “helal” kelimesinin kullanıldığı bazı anlamlar şöyledir:
“gerekmek, vacip olmak”
20
, “ihramdan çıkmak”
21
; “mubah ve serbest olmak”
22
.
Hadislerde bu kelime daha başka anlamlarda da kullanılmıştır
23
.
2. Helalin Tanımı
Helalin tanımında Kur’ân’da ve hadiste geçen ifadeler esas alınmıştır. Mesela,
Hz. Peygamber’in şu hadisinde helalin genel ve açık bir tarifini görmekteyiz: “Helâl
Allah’ın kitabında helâl kıldığı şeyler, haram da Allah’ın kitabında haram kıldığı şey-
lerdir. Hakkında hüküm belirtmediği hususlar ise sizin için affettiği şeylerdir”
24
.
Hadisteki bu genel ifadeyi de dikkate alan fıkıh usulü âlimleri, “Helal” kavra-
mını şöyle tanımlamışlardır. Onlar helalin tanımında,
“serbest bırakılmış (mut-
lak), izin verilmiş (me’zun)” ve “işlenmesi se bebiyle hakkında ceza verilmeyen şey”
gibi üç noktanın altını çizmişlerdir
25
. Buna göre, “Mubah, câiz ve serbest olmak,
ruhsat vermek, Harem’den veya ihramdan çıkmak” anlamlarına gelen helâl keli-
mesi isim olarak haramın karşıtıdır. Câiz ve mubah gibi terimler de aralarında
bazı farklılıklar bu lunmakla birlikte çok defa helâl ile eş anlamlı gibi kullanılır ve
dinî literatürde helal, mükellefin yapıp yapmamakta serbest bıra kıldığı davranışları
ifade eder
26
. Tehânevî’nin tanımıyla helâl, câiz ve mubah bir sebeple Kur’ân ve sün-
netin yapılıp yapılmamasını serbest bıraktığı davranışlardır
27
.
Bazı usulcüler,
“Helâl”in çerçevesi içerisine vacibi de dahil etmişlerdir. Bu du-
rumda vacibin karşıtı olan “haram” kavra mı helâlin karşıtı olarak kullanılmıştır.
O zaman he lâlin merkez dairesini, şâriin yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda is-
tediği fiiller den meydana gelen vacip (Hanefîlere göre farz), en dıştaki daireyi ise
yapan veya terk eden için herhangi bir övgü ya da yergi söz konusu edilmeksizin
yapılması ve terk edilmesi hususunda Allah’ın izin verdiği şeyleri ifade eden mu-
bah oluşturur
28
.
20
Mesela, “Benden kim vesile dilerse ona şefaatim helâl olur” (Buhârî, “Ezan”, 8; Müslim, “Şalât”, 11; Ebû Dâvûd,
“Şalât”, 36, 37).
21
“Eğer yanım da kurbanlık deve olmasaydı ihramdan çıkardım” (Buhârî, “Hac”, 32; “Umre”, 6; Müslim, “Hac”, 141.
214; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 23) mealindeki hadiste bu anlamdadır.
22
“Bana ganimet helâl kılındı, fakat benden önceki hiçbir pey gambere helâl kılınmadı” (Buhârî. “Te yemmüm”, 1;
“Salât”, 56; Müslim, “Mesâcid”, 3, 5; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 121) ve, “Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir” (Ebû Dâvûd.
“Taharet”, 41; Tirmizî, “Taharet”, 52; Nesâî, “Taharet”, 46) hadisle rinde durum böyledir.
23 Koca, Ferhat, “Helâl”md., DİA, XVII, 175. Diğer örnekler İçin bk. Wensinck, el-Mu’cemü’l-müfehres li elfâzi’l-
hadîsi’n-Nebevî, “hll” md.
24
Tirmizî, “Libâs”, 6; İbn Mâce, “Etime”, 60; Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, Neylü’l-evtâr şerhu müntekâ’l-
ahbâr minehâdîsi seyyidi’l-ahyâr, Kâhire 1971, VIII, 120.
25 Bk.
Semerkandî,
Mîzânu’lusûl, 40-44; Lâmişî, 60-61; Seyyid Şerif Cürcânî, et-Ta’rîfât, “helâl” md.; Şevkânî,
İrşâdu’l-fuhûl, İrşâdü’l-fuhûl ilâ tahkîki’l-hak min ilmi’l-usûl, Beyrut 1992, 24; Koca, “Helâl”md., DİA, XVII, 175;
el-Mevsû’atu’l-fıkhiyye, XVIII, 74; Ferhat Koca, “Helâl”md., DİA, XVII, 175-176.
26 Şevkânî,
İrşâdu’l-fuhûl, 24; TDV İlmihal, I, 172; Koca, “Helâl”md., DİA, XVII, 175-176.
27 Tehânevî,
Muhammed Ali, Keşşâfu Istılâhâti’l-fünûn, Beyrut 1996, I, 703.
28 Koca,
“Helâl”md.,
XVII, 176.
48 | Prof. Dr.
Abdullah Kahraman
3. Helalin Çeşitleri
Bir şey hakkında helâl hükmünün verilmesi, haramda olduğu gibi li-aynihî (li-
zâtihî) veya li-gayrihî bir sebeple olur.
1. Bizzat helal (Helâl li-aynihî), mükellefin fiilinin ilgili olduğu nesnenin bizzat
mahiye tinden kaynaklanır. Meselâ buğdayın helâl olması gibi.
2. Dolaylı helal (Helâl li-gayrihî), söz konusu nesnenin kendisi dışında, alış-
veriş, kira akdi gibi herhangi sahih bir sebeple meşru kılınan helâllerdir. “Helâl
li-aynihî”de helâlliğin kaynağı, meş ruluğa konu olan nesnenin bizzat kendisidir;
“li-gayrihî helâl”de ise helâllik özelliği nesnede sonradan sabit olmuştur
29
.
Bir şey hem mahiyet hem de elde ediliş yol ları bakımından helâl olursa buna
“açık helâl” denir. Meselâ buğday, arpa veya hurmayı, sahih bir alışveriş akdiyle
satın almak böyledir. Bu durumda bir şeyin helâl veya haram olduğuna hüküm
verilmeden önce onun mahiyetine, niteliklerine ve elde ediliş yollarına bakılma-
sı gerekir. Bu deliller onun tahlîlini ifade ederse helâlliğine, tahrîmine götürürse
haramlığına hükmolunur. Delillerin helâlliğe veya haramlığa delâleti açık değilse
şüphe söz konusudur
30
.
4. Helalin dereceleri
Helâl bir fiil veya nesnenin aslına veya sıfatlarına sonradan gelen bir özellik
helâllik niteliği değiştirebilir. Bu sebeple helâller kendi aralarında bir takım de-
recelere tabi tutulur. Helâllerin en yüksek derecesi, tahrîmi gerektiren her türlü
haram niteliklerden ve tahrim ya da kerahete götüren bütün sebeplerden uzak
olan helâllerdir. Gazzâli buna “mutlak helâl” adını verir. En aşağı derecesi ise sırf
harama (haram li-aynihî) yakın olanlardır
31
.
5. Helali bilme yolları
Fıkıh usulü bilginleri, haram kavramını, teklifi hüküm içerisinde müstakil bir
başlık al tında incelemişlerdir. Halbuki helâl kavramı, kendi çerçevesine giren vacip,
mendup ve mubah başlıkları altında ele alınmıştır. Bu sebep le bir fiil veya nesnenin
helâlliği, genel olarak, helâl içerisine giren vacip, mendup veya mubahın sabit ol-
duğu üslûp ve kiplerle sabit olur. Helâlin en dıştaki dairesini mubahın oluşturduğu
dikkate alındığın da bir fiilin helâl, caiz ve serbest kılındığı şu yollarla bilinir:
a) Kur’an ve Sünnet’te o şeyin helâl kılındığının “helâl” lafzı ve türevleriyle açık-
ça bildirilmesiyle. Nitekim Kur’an’da alış-veriş ve ticaretin helâl kılındığı
32
, rama-
29
el-Mevsû’atu’l-fıkhiyye, XVIII, 77; Koca, “Helâl”md., XVII, 177.
30
İzzeddin b. Abdüsselâm, Kavâidü’l-ahkâm, Beyrut ts., II, 92; Koca, “Helâl”md., XVII, 177.
31 Gazâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed, İhyâu ulûmiddîn, Kâhire 1967, II, 38; el-Mevsû’atu’l-fıkhiyye,
XVIII, 77.
32
Bakara, 2/ 275.