ESİRELER BELDESİ
Onları biliriz, çok dertleri var,
Hepsinin hayattan gamdır nasibi
Onların boynunda o kumral saçlar
Duruyor esaret zinciri gibi...
Akşamın nefesi
Boğuyor kükremek istiyen sesi.
Ufuktan ufuğa kayan karanlık,
Gönüle öksüzlük yayan karanlık,
Ne kadar hazindir bu akşam yine,
Ebediyyet girmiş göğün dibine..
çağırın kızları
Gelsinler hep siyah meş’alelerle,
Gelsinler sahile binbir kederle.
Çağırın Doğu’dan gelen rüzgarı,
O da katılarak kafilemize
Kurtuluş türküsü söylesin bize.
Söyleyin deniz de gök gibi sussun,
Uyusun dalğalar, dinlensin yosun.
Çagırın-duymadan zülm ilahesi-
Uyansın aşkın da masum sahesi.
Çağırın, o gözel kızlar gelsinler,
Gelsinler birer birer
Başlarında sorguç:
Bir kara duvak.
Alınlarında suç:
Bir sarı yaprak
Sürmedir her göze
Gölgeler kat- kat.
Her elde yelpaze:
Bir kırık kanat
48
Bellerinde kuşak:
Canan eteği.
Kalplere dolacak
Bir solan sevgi...
Baykuşlar, ötmeyin, çekilin siz de,
Şeamet diyarı değil bu belde;
Gidiniz mezarın doğduğu ele
Gidiniz o korkunç mersiyenizle...
Şimdi gayemizin biz seyyahıyız.
Saadet gününün ilk sabahıyız.
Gecenin kalbinden geldi bir haber
Gölgeler yayıldı karşıya yer yer;
Döküldük yollara hep dizi- dizi,
Saçla kucakladık birbirimizi,
Gidiyoruz, bize aşkımız rehber,
Nura gidiyoruz, bize aşkımız yeter,
Nura gidiyoruz, biz esirler...
Geliniz kardeşler yolumuz yakın,
Geceden inecek ömide bakın.
Haydi, uzak değil hakkın beldesi,
İşte bu tepenin biraz ötesi.
Ağlamayın artık, soldu çehreniz..
Şimdicik maksada biz ereceğiz...
Korkmayın bir şey yok, çayır inliyor..
Susunuz.. kainat bizi dinliyor..
Yürüyün çıkalım kızıl çenberden
Bir “ah” götürelim hakka bu yerden
Durun da bakayım..
Bir uğultu var...
Eyvah ki uyandı yine canavar..
Dinleyin sizler de... neler oluyor;
49
Kilise uluyor, vahşet uluyor;
Çanlar bağırıyor, ne yapalım biz?
Offf.. yine ölüme, çülme esiriz.
Haydi, durmayınız, dağılın, ka’ın
Gizlenmek için bir mezar açın,
Çekilin bir korkunç nida geliyor...
Felaket geliyor, bela geliyor!..
Erzurum
1925
50
CANAVAR
Dağlardan indi o keskin dişiyle,
Vahşetin titreyen bir gidişiyle;
Çizdi bu yollarda kanlı hırsını,
Gözleri göklerde bile av arar,
Kükreyen sesinde hançer sesi var,
Uludu dişinden çıkardı kını,
Anne.. Korkuyorum!..
Girdikce beynine gecenin rengi
Kalbinde kudurdu ölüm ahengi
“Bu ormanlar şimdi bana dar” dedi,
“Yeşil ufuklarda cennet var” dedi,
Sükutu toplayıp hep deste deste
Yamaçlara serpti bir korkunç beste.
Uludukca kızdı, kızdıkça coştu,
O şimdi kemikle, kanla sarhoştu,
Hırsından rüzgarı hep ısırıyor,
Dişi ile dişini sanki kırıyor...
Anne.. Korkuyorum!...
Uzaktan: denizin hırçın sesiyle,
Yakından: yellerin pür nağmesiyle
Derdini avutan elemli yamaç,
Kuzuları için çobana muhtaç.
Doğarken gecenin sisli sabahı,
Tepeden inecek yetimlik ahı..
-Canavar!.. Canavar!..
Yamaçta neler var?!
İsarla örtülü penceresinden
Dışarı bir zayıf ışık serpilen
Kulübenin derdini dinledi rüzgar,
Dedi ki, burada ölüm sesi var!
51
Mangalın başında oturmuş nine
Elinde paslanmış demir maşası,
Dalmış yas denilen büyük engine
Alnında hasretin hazin damğası..
Odanın her yeri bir yığın gölge,
Yalnız mumun dili uzanır cama,
Küşede bir desti, bir de süpürge,
Duvarda bir saat, bir de bir kama..
Mangalın başında dert çeken kadın,
Yanında uyuyan yavruya baktı;
Sesini duydu bir zalim celladın,
Gözlerinden iki damla yaş aktı..
-Canavar!.. Canavar!..
Bu nine niçin ağlar?!
Dağlardan indi o keskin dişiyle,
Vahşeti titreyen bir gidişiyle
Kanlı tılsımını yaydı beldeye;
Kükrüyor, saadet bulurum diye.
Akıttığı kandır, dişinin kanı
Bekliyor yamaçta yeni hırsını,
Yıldırım güçü ile göğü deldikce
Kalbinde bir sabah oluyor gece.
Önünde gördükçe hayat dünyası
I
çinden akıyor murdar salyası;
Bürümüş beynini bir kızıl duman
Gözünde tutuyor bir kaç avuç kan.
“Yeşil ufuklarda cennet var!” diyor;
Gördüğü her şeyi yırtmak istiyor;
52
Dostları ilə paylaş: |