Gökhan Ak | 73
EUL Journal of Social Sciences (VII-I) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi
June 2016 Haziran
kısıtlandığı herhangi bir ortam ve dönemde, Niyazi Berkes’in zengin düşününün, önemle
irdelenmesi gereken fikrî bir hazine şeklinde önümüzde durduğunu vurgulamak
önemlidir. Bu düşünde bulunabilecek güç, uzun süreli, sonuçları hemen
belirginleşmeyecek bir toplumsal çürüme ve yozlaşmayla mücadeleye hazırlanırken,
insanın önce kendisiyle, sonra da vatandaşlık namusuyla hesaplaşmasını sağlayacak ve
hangi düzeyde olursa olsun, insana akıl sahibi olduğunu hatırlatacak mahiyettedir.
9
Bu anlamda, Niyazi Berkes’in bize miras bıraktığı düşünün kaynağında, gerçek Batı
demokrasisi için mücadeleyi, toplumsal değişim/dönüşüme muhalif her türlü fikir ve
eylemle mücadeleyi, her türlü anti-demokratik düşünce şekline karşı güçlü savaşımı,
insanı ve emeğini sömüren her türden emperyalizm reddini düşünsel düzeyde bulmak
mümkündür.
4. NĐYAZĐ BERKES DÜŞÜNÜNDE LAĐKLĐK VE ÇAĞDAŞLAŞMA
KAVRAMLARININ
TEMELLENDĐRĐLMESĐ,
ETKĐLEŞĐM
VE
Đ
LĐŞKĐLERĐ
Berkes’in eser ve çalışmaları dikkatle okunduğunda, onun fikirsel temellerini ve
çeşitli alanlardaki anlayışlarını açıklarken, Đslamlık, gelenek, laiklik, çağdaşlaşma
(sekülerleşme), toplumsal devrimcilik, Batılılaşma, milli kültür, demokrasi bazı
kavramlar kullandığı dikkat çekmektedir. Bu kavramlar, Berkes’in yazıları içerine
gömülü, zaman zaman geçen ve fikren işlenen kavramlardır. Bunların temel görevi,
onun fikrî yaklaşım ve anlayışlarının ana fikrinin izahatlarını sağlamaktır. Tuhaf olan
şudur: Berkes’in görüşlerini temellendirdiği bu kavramlar, ne aşırı belirgindir, ne uzun
uzadıya izah edilmişlerdir, ne de fark edilmeyecek nitelikte muğlaklık ve belirsizlikler
taşımaktadırlar. Ayrıca Niyazi Berkes’in akademik ve entelektüel yaşamını, esasen onun
bu kavramlar tahtındaki kişisel ve toplumsal mücadelesi olarak da görmek mümkündür.
Aynı zamanda bu olgu ve kavramlar, “Türkiyenin bugünkü meselelerinin bir kısmı devlet
rejimi ile Đslâm dini arasındaki münasebetlerin karışık bir hale gelmesinden
doğmuştur.” diyen Berkes’in (30 Ekim 1964: 16) düşününde baştacı yaptığı Cumhuriyet
devrimleri, Türk çağdaşlaşması ve Türk laikliğinin kökleri ile ilkelerinin tarihsel
kaynaklarını açıklayıp, ortaya koyabilmede kullandığı önemli siyaset bilimi aletleridir.
Ancak, bu çalışmanın kapsamı dolayısıyla, Berkes’in düşününde temellendirdiği bu
kavramsal siyaset bilimi aletlerinden yalnızca laiklik ile çağdaşlaşma kavramlarının
arasındaki ilişki, etkileşimleri ve farkları irdelenecektir. Bu meyanda, Berkes’in (Kasım
1943: 427) vurgusuyla, “Laiklik cumhuriyet inkılâbının başlıca dâvalarından biridir.” ve
bu dava, ekonomik hayattan toplumsal ve kültürel hayata kadar bütün hayatın rasyonel
ölçülere göre dayandırılmasını gözetir. Diğer bir deyişle laiklik ilkesi, çağdaşlaşmanın
ilk basamağıdır. Bu yüzden de, laiklik kavramı, Niyazi Berkes’in düşününde temel
anahtar bir kavram ve ana nirengi noktalarından biridir. Bu kavram, onun düşünündeki
demokrasi, sekülerleşme, çağdaşlaşma, ulusal bağımsızlık, milli devlet gibi yüksek
değer verdiği kavramların temelini oluşturur ve bunların hepsinin ruhuna can katar.
9
Bu düşüncelerin oluşturulmasında, Kurdakul’un (2003: 28) bazı görüşlerinden yararlanılmıştır.
74 | Niyazi Berkes Düşününde “Laiklik” Ve “Çağdaşlaşma” Kavramlarının Karşılaştırmalı Bir Analizi
EUL Journal of Social Sciences (VII-I) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi
June 2016 Haziran
Berkes’e (1984e: 161-163) göre, Osmanlı-Türk tarihinde laikliğin kaynak ve
nedenlerini, özellikle devletin son üç yüzyıllık gerileme ve çöküş dönemlerinde aramak
yeterli olacaktır. Zira tarihte çoğu Müslüman ülkesinde görüldüğü şekilde, üstün Batı
uygarlığı karşısında zayıf kalan, çağı yakalamayan ve gelişemeyen Osmanlı
Đmparatorluğu’nda da, ancak 19. yüzyılın ilk çeyreğinden başlayarak, din ile Batı’nın
siyasal ve ekonomik üstünlüğünü savuşturmak, bu Batı tehlikesini din ile göğüslemek
görüşü hâkim olmuştur. Yaşanan gelişmeler sayesinde Osmanlı padişahlarının hilafetsel
imtiyazlar edindiği bir zamanda, Tanzimat döneminin getirdiği siyasal çöküşler ve
maddi iflaslar karşısında Osmanlı devlet zümresi, 19. yüzyılın ikinci yarısında, 1876’da
yaptıkları anayasayla padişahı büyük bir memnuniyetle Halife yaparak, bir şeriat ve
hilafet devleti olma ideolojisine yol açmışlardır. Đşin daha garibi, bu ilk anayasa
kanununun hazırlandığı sıralarda, devletin kişiler gibi dini olduğuna inanmak ilericilik
sayılmıştır. O zamanda ulus, ulusçuluk duygusu ve düşünü gibi olgular mevcut değildir.
Bilâkis, Osmanlı Đmparatorluğu’nun varlığının ideolojik temelini Müslümanlıkta bulmak
doğal sayılmıştır.
Bu koşullar Türkiye’de, Namık Kemal’den miras kalan ve işin ilginci sömürgeci
Batı devletlerinin de çıkarlarına uygun geldiği için yürekten desteklediği bir Đslam
Birliği ideolojisi, edebiyattan, ekonomiden siyasete her alanda en moda konu olmuştur.
Kemalist dünya görüşünün benimsediği laiklik,
10
işte bu Đslami devlet, Hilafet devleti
gibi hayallere karşı çıkmış olan bir görüştür. Dolayısıyla dikkatli okunduğunda
Söylev’de de görüleceği şekilde, Kemalist laikliğin Avrupa ya da Fransa’daki “läicisme”
anlayışıyla ilişkisi olmadığı söylenebilir.
Bu meyanda, Berkes’e göre “laiklik dinsizlik midir, değil midir” gibi boş laflarla
uğraşmanın da anlamı yoktur. Keza laiklik, Batı devletlerinin Đslam ülkelerine karşı
dinsel propagandalarına karşı doğmuştur. Berkes’e (26 Ekim 1974: 2) göre:
“Çağımızda bir halkın uluslaşma derecesi laikleşmiş olma ölçüsüne
bağlıdır… Türk evriminde uluslaşma, laikleşme, çağdaşlaşma devrimleriyle
baş başa gitmiştir. Biri gerçekleşmezse ötekiler de gerçekleşmez… Bir devlet
Cumhuriyet de olsa teokrasi olabilir. Böyle bir şey düzgünsüzlük (anomali)
de olsa bu anomalilerden tarihte birkaç örneği görülmüştür. (En tanınmışı
bir kilise adamı olan Kalvin’in Cenevre’de başkanlık ettiği Cumhuriyet’tir.)
Laik Türkiye’nin aydınları kadar yurttaşlarının da teokrasinin ne olduğunu
10
Yorumumuza göre, Kemalist dünya görüşü, tanımlama yerindeyse çağdaşlaşma ırmağına, iki koldan
devrim suyu akıtmıştır. Biri laiklik ile din ve devlet işlerini birbirinden ayırırken, yurttaşlara inanç ve
vicdan özgürlüklerini vermeyi amaçlamıştır. Diğer kol ise, laik olarak yaşayan toplumu seküler yapma
yolunda atılan devrimlerdir. Bunlar, medeni kanun, harf devrimi, takvim, eğitimin birleştirilmesi ve daha
birçoklarıdır. Bu ikinci yolda ne denli geriye gidici gelişme olursa, bu ilk yolun da yolunu kesecektir.
Yani toplumu bu devrimlerden geriye götürebilecek uygulama, faaliyet ve yasaları yapabilecek güç,
iktidarda bulunan parti ve hükümetidir. Dolayısıyla sekülerlik yolunda geriye dönüşe geçecek bir parti,
bireylerin inanç ve vicdan özgürlüğüne de müdahale etmeye başlayacaktır. Zira ikinci yolda uyguladığı
geriye gidiş formülleri dinden, dinsel görüş ve bakış açısından kaynaklanmaktadır. Bu takdirde, bu
zihniyetin başka inançlara hak ve özgürlük tanıması mümkün değildir. Bunları önlemek için, Diyanet
Đşleri Başkanlığı kurulmuştur, ancak zamanla o da siyasetin yozlaştırmasına uğramış ve iktidarların
oyuncağı haline gelmiştir. Tüm bağımsızlık, rasyonellik, esneklik, hoşgörü ve ilericiliğini kaybetmiştir.