Gökhan Ak | 75
EUL Journal of Social Sciences (VII-I) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi
June 2016 Haziran
doğru olarak kavramaları gerekir. Çünkü, Đslamlıkta “kilise” olmadığı
halde ondan bir Müslüman teokrasisi yaratma özleminde olan kişiler var
bugün bile.”
Berkes’in bu tespitlerine katılmamak mümkün değildir. Keza Đslamlıkta Batı’daki
Kilise’den daha hassas bir durum söz konusudur. Bu da, Đslamlıktaki tarikat-cemaat
oluşumudur. Kilise, hiç olmazsa daha şeffaf ve devletten ayrı bir kurumlaşma örneğidir.
Tarikat-cemaat yapılaşması ise, toplumsal ve dinsel yapılaşması daha esnek, zayıf ve
belirsiz olan, bu nedenle de mensubu olan kişinin devletle bütünleşmesini daha
kolaylıkla yapabilen, onun içerisinde daha kolayca eriyebilen ve devletin türlü
imkânlarını kullanabilmeye sahip bir yapıdır. Bu sayede, tarikat-cemaat yapılaşması,
Müslüman teokrasisini devlet içinde oluşturmaya ve yaşatmaya daha uygun bir
yapılanmadır. Bu yüzden, belki de Kilise’den daha da temkinli yaklaşılması gereken bir
olgudur.
Nitekim tarihte laiklik konusunun bir de çağdaşlaşma (sekülerleşme) boyutu
mevcuttur. Diğer bir deyişle, Hıristiyan dünyasında olduğu şekilde Devlet’in Kilise’den
ayrılması olayı, bir toplumda laikleşme oluşumunun sadece bir yanıdır. Yine bu ölçüde
önemli olan, ekonomik, toplumsal ve kültürel örgüt, oluşum ve kurulların da din
ölçülerinden ayrılması ve bunlarla birlikte giden (örneğin; bilim ve felsefe, eğitim ve
öğretim, sanat ve edebiyat, halkın alışılmış davranışları gibi) alanlardaki dinden
ayrılışlar da aynı derecede önemli, hatta çağdaş toplumsal gelişim bakımından hayatidir
(Berkes, 1984a: 25). Aksi takdirde Đslam toplumu, günümüzde birçok örnekleri
görüldüğü üzere, en başta “kadın”a, hem de artan bir hızla, toplumsal yaşam hakkı
tanımamaya başlayacaktır. Bu bakımdan, Berkes’in deyişiyle toplumbilim açısından
laiklik, yalnız devletle din arası ilişki sorunu değil, toplumsal değerlerin “kutsal”
(sacrum) ile “kutsallık dışı” (profanus) değerler arası ilişkiler sorunudur.
Bu noktada, Berkes’in düşününde değişik bir fikrî analizle karşılaştığımızı,
dolayısıyla da önemli bir tespitte bulunabiliriz. Bu tespitimiz, Berkes’in laiklik ile
sekülerleşme arasında bir ayırım yaparak, laikliği “çatı kavram” olarak kabul ettiği,
sekülerleşmeyi ve bu anlamda çağdaşlaşmayı ise, onun altında birer bacak olarak
gördüğüdür. Bu önemli ayırım, ileride vurgulayacağımız şekilde, Berkes’in laikliği çok
değişik siyasal ve toplumsal alanların (ulusal bağımsızlık, uluslaşma, ekonomi,
demokratikleşme gibi) temeli olarak gördüğünü; sekülerleşmeyi ise, sadece toplumun
çağdaşlaşması anlamında kabullendiğine yönelik analizimize ışık tutacaktır. Bu
çerçevede, Berkes’in yorumuyla devletin ve toplumun seküler olabilmesi için, öncelikle
laik olması gerekir. Diğer bir deyişle laiklik, sekülerleşmeyi ve çağdaşlaşmayı
öncelemektedir.
76 | Niyazi Berkes Düşününde “Laiklik” Ve “Çağdaşlaşma” Kavramlarının Karşılaştırmalı Bir Analizi
EUL Journal of Social Sciences (VII-I) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi
June 2016 Haziran
Hâlbuki Berkes, bilindiği üzere temelde sosyologdur. 1930’lu yılların ikinci
yarısında ABD’de sosyoloji doktorası yaparken hazırlamaya başladığı ve yarım kalan ve
ancak 1964 yılında tamamlayıp yayımlayabildiği doktora tezinin başlığında
“secularism” (çağdaşlaşma) terimini kullanmayı yeğlemesi,
11
aslında Berkes’in
akademik kimliğinin bir tezahürüdür. Zira laiklik kavramındaki siyasal içerik ve
bağlamdan dolayı, Osmanlı-Türk toplumunun son üç yüzyıllık toplumsal gelişim ve
dönüşümünü incelendiği doktora tezi çalışmasında, “laicism” yerine “secularism”
(çağdaşlaşma)
terimini
kullanması,
sosyoloji
disiplini
bakımından
doğal
görülmektedir.
12
Dolayısıyla Berkes’in (6 Kasım 1964: 10-11) tespitiyle, laiklik, yeni Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin, 1923 Lozan Barış Antlaşması’ndan sonra giriştiği en önemli
din-devlet ilişikliği reformudur. Türk milliyetçilik ve devlet rejimi laikliğe dayanır.
Berkes (1984c: 22-23), yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde laiklik ilkesiyle sağlanan din-
dünya kurumları arasındaki yeni ilişki biçiminde modern laik devletin benimsediği
görüşün, dinin kişisel vicdan inancı sorunu olduğu görüşüne dayandığını vurgular. Din
görünüşü altındaki akımların, siyasal ya da dinsel nitelikte oluşunu ayırt etme
güçlükleriyle karşılaşan yeni Cumhuriyet’in siyasal otoritelerinin en yerinde bulduğu ve
doğru sayılan yol, devletin, hem Đslamlığın, hem de diğer tarihsel dinlerin hukuk
yaptırımlarıyla koruyucusu olmasını sağlamak olmuştur. Bu kurallar gereği, bireylerin
birçok laik ve hukukî kazanımının yanında, en üst ilke, kişilerin inanç özgürlüğünü
anayasal güvenceyle korumak olmuştur.
Gerçek laikliğin ve demokrasinin anlamı da aslında budur.
13
Herhangi bir dini
kişilere zorla benimsetmek, bu özgürlüğün kapsamına alınmamıştır. Dini siyasaya,
siyasayı dine karıştırma özel yasalarla önlenmiştir. Đslam dininin böyle bir çerçeve
içinde yaşaması, modern yaşam kurallarına en uygun koşul olmanın yanında, başından
beri ve tarihi boyunca bütün din örgütlenişlerine özgürlük tanıyan Đslamlığın tarihsel
karakterine de uygun olan bir tutumdur. Bu anlamda Atatürk, Berkes’in (Ocak-Aralık
1981: 120) vurgusuyla; “…bağımsız, eskiliklerden özgürleşmiş, çağ gereklerine göre
11
Berkes’e göre ise, sekülarizm sözcüğünün Türkçe’deki karşılığı laiklik değil, “çağdaşlık”tır. Seküler
“çağdaş”, sekülarizm “çağdaşlık” demektir. Nitekim Berkes’in, 1964 yılında Đngilizce yayınladığı
The
Development of Secularism in Turkey (1964) başlıklı başyapıtının Türkçe sürümünü 1973 yılında
Türkiye’de Çağdaşlaşma (1973) başlığı ile yayınladığı görülmektedir.
12
Nitekim Berkes’in, yazınında “secularism” tabirini yalnızca doktora tezinin başlığında kullandığı
görülmektedir. Aksine diğer tüm çalışmalarında Berkes, “laiklik” terimini kullanmayı benimsemiştir.
Örneğin 1943 yılında Yurt ve Dünya dergisinde “Türk Đnkılâbında Lâikliğin Gelişmesi” (Kasım 1943:
427-435) başlıklı bir makale çalışması yayımlamıştır. Daha sonraki yıllarda yayımladığı Batıcılık,
Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler (1965b), Türk Düşününde Batı Sorunu (1975) ve laiklik konusundaki
çeşitli makale ve tebliğlerini derlediği Teokrasi ve Laiklik (1984a) gibi telif eserleri ile Sesimiz dergisinde
yayımladığı “Atatürk ve Laikliğin Đki Kaynağı” (Temmuz 1978: 7-11) başlıklı makalesi görülmektedir.
13
Berkes’in (1984b: 62) vurgusuyla, bu anlamda; “Đlk ilke olarak halk egemenliğine dayanmış bir
sistemde inanç özgürlüğü de arada olmak koşuluyla vatandaş haklarını tanıyan bir rejimde düşünülecek
iş, dinin özgürlüğünden önce yurttaşlık özgürlüklerinin tanınması ve sağlanmasıdır. Bu özgürlük ise
devleti dinle temellendiren teokratik devlet kavramının kalkmasına bağlıdır. Şu halde, Müslümanlık ne
anlamda ve ne genişlikte demokratik bir rejimde yeri olan bir inanç olabilir, sorusuna verilecek yanıt
açıklanmış olur.”