Gökhan Ak | 77
EUL Journal of Social Sciences (VII-I) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi
June 2016 Haziran
kalkınmış bir ulus oluşturma amacı vasiyet” etmiştir. Berkes de, Türk düşünce hayatında
bu vasiyetin fikrî gereklerini yerine getirmeye çalışarak, Cumhuriyet devrimlerinin iflah
olmaz savunuculuğunu yapmış bir fikir insanı olarak düşün tarihimizde ayrıcalıklı yerini
almıştır.
Niyazi Berkes’in incelediğimiz tüm çalışmalarından, onun devasa laiklik anlayışına
ilişkin vardığımız analiz sonucu şu şekildedir. Berkes için:
Laiklik “barış”tır:
Berkes’in (1984b: 54) görüşlerinden elde ettiğimiz sonuca göre, laiklik “barış”tır. Bu
anlamda barış, laikliğin bir başka boyutudur. 18. yüzyılda Osmanlı’da laikleşmenin ilk
küçücük nüveleri görülmeye başlanmışken, o güne değin yönetici egemen katın
benimsediği siyasanın aksine:
“…üst kat devlet adamları arasında savaştan kaçınma, yabancı devletlerle
barış ilişkileri kurma eğilimi güçlenmektedir. Devlet adına bir barış
antlaşması imzalayan dışişleri görevlisi Ahmet Resmi, yapıtında bundan
sonra siyasanın din görüşlerine göre değil, devletin maddi çıkarlarına göre
yürütülmesi görüşünü savunur. Bu tür görüşler, doğal olarak, gelenekçilerin
benimseyebileceği görüşler olamazdı.”
Laiklik “ekonomik gelişme/gelişmişlik”dir:
Berkes’in (Eylül 1979: 5) görüşlerinden elde ettiğimiz sonuca göre, laiklik
“ekonomik gelişme”, “ekonomik gelişmişlik”tir. Bu anlamda ekonomi (iktisat), laikliğin
bir başka boyutudur. Ancak, laiklik ilkesi marifetiyle, din-dünya karşılaşması sorununu
çağa en uyumlu biçimde çözümleyen Türkiye’nin siyasal ve ekonomik öğelerde de daha
iyi durumda olması gereklidir. Bunun nedeni, bu çözüm modelini, toplumun
önderlerinin ya anlayamamış olması, ya da anlamışlardır da, siyasal ve ekonomik
nedenlerle onun dikine gitme arzularıdır. Berkes’in (1984f: 71-72), ekonomik
gelişmişlikle laiklik arasındaki paralel ilişki üzerine yaptığı saptama bağlamında:
“Batı uluslarının siyasal gelişme tarihinde modern aşamaya geliş süreciyle
toplumların laikleşme olayı arasında sıkı bir ilişkinin varlığı göze çarpacak
denli açıktır. Batı toplumlarının tarihini Batı dışı toplumların tarihinden
ayıran en önemli fark budur diyebiliriz. Batı uygarlığının yaygın olduğu
alanda siyasal güç (devlet) toplumun yönetiminde, özellikle ekonomik
alandaki ilerlemeler üzerine etkileri olan sınıfların çıkarlarını düzenleme,
destekleme, ileriye itme işinde başta gelen araç olmuştur. Ekonomik
gelişmenin en çok görüldüğü bölgelerde laikleşmiş devletin katkısı da en çok
olur… Tarih kesinlikle gösterir ki, Batı uygarlığının gelişiminde devletin
gelenek ve din engellerini aşarak laikleşmesi kalkınmalarda baş rolü
oynamıştır… Genellikle göze batan nokta devletin dinsel kurum ve
kurallarından bağımsızlığı ölçüsünde ekonomik gelişmenin üstünlük
kazandığıdır. Batı dünyasında görülen “siyasa ile din arası ayırım olayı”yla
Batı’nın ekonomik gelişimi arasında bir “correlation” (bir neden
beraberliği) olduğu, Karl Marx ile Max Weber gibi birbirine karşıt iktisat
tarihi düşünürlerinin üzerinde uyuştukları bir gerçektir.”
78 | Niyazi Berkes Düşününde “Laiklik” Ve “Çağdaşlaşma” Kavramlarının Karşılaştırmalı Bir Analizi
EUL Journal of Social Sciences (VII-I) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi
June 2016 Haziran
Laiklik “demokrasi”dir:
Berkes’in görüşlerinden elde ettiğimiz sonuca göre, laiklik “demokrasi”dir. Bu
anlamda demokrasi, laikliğin bir başka boyutudur. Berkes için laikliğin bir çocuğu
niteliğindeki demokrasi, laik bir ulusun ve sosyal bir devletin vazgeçilmez bir
gerekliliği; bu meyanda, laik bir toplumun olmazsa olmaz bir gerçeğidir. Berkes’e
(1982b: 208) göre, bir toplumda gerçek laiklik olmaksızın, orada gerçek bir sosyal
devletten bahsetmek, gerçek anlamda yerleşik bir demokrasi aramak mümkün değildir:
“1924 Anayasası’na yol açan anayasal ve proje düzeyi denemeler sosyal
devlet kavramına doğru önemli adımlar sayılamazsa da ona doğru gelişte
kuşkusuz en önemli iki koşulu hazırladıklarından ötürü çok önemlidirler. Bu
iki koşul: (a) ulus toplumu, (b) laik devlet olma koşullarıdır. Bu iki koşul o
denli önemlidir ki, sosyal devletin ne olduğunun anlaşılması için bu iki
koşulun anlaşılması ve gerçek anlamlarında uygulanır düzeye getirilmesi
zorunludur. Çünkü ilk kez toplum-devlet bileşimi, devletin temeli olarak
bilinçli bir ulus toplumu koşuluna bağlı olarak gelmiştir. Đkinci önemli koşul
olarak aldığım laik devlet koşulu da onun kadar önemlidir. Çünkü ulus
toplumu olmanın devlet düzeyinde tam karşılığı odur. Đkisi birlikte
demokrasi dediğimiz siyasal-toplumsal türü oluşturur. Gerçekte “laik”
teriminin etimolojik anlamı “halksal” olmaktır. O zaman sosyal devlet
deyiminin daha önceki anayasadaki “halkçılık” ilkesinin yerine ve bir adım
daha ileri gidilmek amacı ile konduğunu anlarız. Bu çağda topluma
dayanmayan, laikleşmemiş bir devletin sosyal devlet olması ölü gözünden
yaş gelmesi kadar olanaksız bir şeydir.”
Laiklik “fikir, ifade ve vicdan özgürlüğü”dür:
Berkes’in görüşlerinden elde ettiğimiz sonuca göre, laiklik “fikir, ifade ve vicdan
özgürlüğü”dür. Bu anlamda fikir, ifade ve vicdan özgürlüğü, laikliğin bir başka
boyutudur. Bu konuda Berkes’in (1982a: 216) deyişiyle:
“Fazla ayrıntılara girmeksizin belirtmek istediğim şudur: Bu Batı laikliğinde
dinsel otoritenin gerçekte toplumsal temeli kalmamıştır. Din, kişinin vicdan
sorunu olmuştur. Tüm anlamında aile-toplumu işi olmaktan da çıkmıştır.
Dinden çok söz edilen yerde, gerçekte, o düpedüz politika aracı olmuştur ve
buna da kimse ses çıkarmıyor. Bunun nedeni din özgürlüğü olmasından
değil, siyasa ve fikir özgürlüğü olmasındandır. Felsefe, siyasal otoritenin
kaynaklarını gelenekte değil, akıl ile araştırmada bulur. “Tabii Haklar”
kavramının kaynağı da buradadır. Gerçek modern devlet anlayışının
kaynakları da buradadır. Demokrasinin de.”
Laiklik “çağdaşlık”tır:
Berkes’in (1984b: 60-62) görüşlerinden elde ettiğimiz sonuca göre, laiklik
“çağdaşlık”tır. Bu anlamda çağdaşlık, laikliğin bir başka boyutudur. Berkes’e göre
Türkiye’de laikleşme, Osmanlı-Türk çağdaşlaşma sürecinin kendine has bir örneğidir: