Gökhan Ak | 81
EUL Journal of Social Sciences (VII-I) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi
June 2016 Haziran
çalışmalarında çağdaşlaşma kavramı üzerinde durmasının nedeni, iki yüzyıldır süregelen
çağdaşlaşma çabalarının vardığı aşamaları çok boyutlu olarak ve nesnel bir biçimde
irdelemektir. Çağdaşlaşma konusunun, bugün bile ülkemizde canlılığını koruyan ve
çeşitli tartışmalara ve eleştirilere neden olan bir olgu olduğu göz önüne alındığında,
Berkes’in, Osmanlı Đmparatorluğu’nun gerilemesinin iyice ortaya çıktığı özellikle 18.
yüzyılın başlarından itibaren, Batı kaynaklı reformların benimsenmeye çalışılmasıyla ve
bazı Batı uygarlık özelliklerinin taklit edilmesiyle başlayan ve günümüze kadar da
ulaşan değişim-dönüşüm sürecini “çağdaşlaşma girişimleri” olarak nitelendirdiği
görülmektedir.
Berkes (1984g: 84), laikleşme veya çağdaşlaşma olgularının Hıristiyanlık kaynaklı
olması nedeniyle, Đslamlıkta laikleşme ya da çağdaşlaşmaya karşı olan kişilerin, bu
meyanda oluşan bir algı çerçevesinde, laiklik olgusunun Hıristiyanlık âlemi için
olduğunu, Đslamlıkta böyle bir sorun olmadığını savladıklarını vurgular. Böyle bir
iddianın ardında ya safça bir aldanma, ya da saklanmak istenen başka bir istek,
değişmemek, çürümüş, kokuşmuş, çağdışı geleneklere bağlı kalma isteği bulunur.
Ancak, laiklik kavramını yalnız devlet-kilise, hatta devlet-din ilişkilerini belirleme, din
yargılarını devlet işlerinden çıkarıp atma davasından ibaret saydıkça, böyle bir tutumun
savunulması mümkündür.
Gerçekteyse çağdaşlaşma, din kurallarının ruhani bir kurum içinde, ya da onun
kanalıyla uygulanması karşısında (Hıristiyanlık dışında Musevilik, Đslamlık ve öteki
Avrupa dinlerinde olduğu şekilde) bazı kuralların, değişmez geleneksel kurallar
oldukları ölçüde dinsel kurallar olduğu sanılan toplumlarda, yalnız siyasa alanında değil,
her alanda (altın diş takma, ya da bisiklete binme, ya da araba kullanma, ya da Kuran’ı
tutma, ya da horon tepme, ya da kahkaha atma gibi eylemlerde bile) değişmez kutsal
kuralların sarsılması gibi daha kapsamlı bir sorundur.
14
Çağdaşlaşma (laikleşme)
çabalarına karşı olanların tersine, Hıristiyanlıktan başka dinlerden olan toplumlarda bu
akımın sorunları çok daha önemli, büyük ve geniştir. Şu halde, çağdaşlaşma konusunda
asıl sorun, kutsal sayılan alanın ekonomik, teknolojik, siyasal, eğitsel, hukuksal, cinsel
bilgisel yaşam alanlarında olabildiğince daralması, etkisizleşmesi sorunudur.
Bu noktada, Berkes’in laikliğe bir üst çatı anlamı ve görevi verdiğini, sekülerleşme
ve çağdaşlaşmayı bunun altında ana alt kümeler olarak ele aldığını hatırlamak yerinde
olacaktır.
15
Laikleşme, yalnızca din-devlet işlerinin ayrılması değil, aynı zamanda
toplumun her alanda din yargılarının ve kutsallaştırılmış geleneklerin boyunduruğundan
14
Berkes burada görüşlerini açıklarken “değişmez kutsal kurallar” deyimini kullanmaktadır. Ancak bize
göre bunlar değişmez kutsal kurallar değil, saçma sapan, komik, tuhaf ve açıklanması çok zor bir beynin
ürünü ve hastalıklı bir zihniyetin saçmalıklardır. Zira bu “değişmez kutsal kurallar” deyimi bizim bakış
açımızla değil, örneğin kadınların bisiklete binemeyeceğini, yalnız başına araba kullanamayacağını, ojeli
parmaklarla Kur’an’ı tutamayacağını, kızlı erkekli el ele tutuşarak horon tepilemeyeceğini, kadınların
iffetleri gereği kahkaha atamayacağını iddia eden, dini kendi bakış açıları ve anlayışları çerçevesinde
yorumlayan ve eski yozlaşmış geleneklerden beslenen ve hatta 21. yüzyıldaki bu yorumlarıyla komik
olmaktan öte bir safhaya atlayan, çözümsüz bir zihniyetle bezenmiş karşı tarafın bakış açısıyla ortaya
çıkan bir deyimdir aslında…
15
Berkes’in eleştirdiğinin aksine, belki de Cumhuriyet’i kuranların, toplumsal gelişme, din-devlet ilişkisi
ve çağdaşlaşmayı “laiklik” terimiyle tanımlamalarının nedeni bu olsa gerektir.
82 | Niyazi Berkes Düşününde “Laiklik” Ve “Çağdaşlaşma” Kavramlarının Karşılaştırmalı Bir Analizi
EUL Journal of Social Sciences (VII-I) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi
June 2016 Haziran
kurtarılması eylemidir. Diğer bir deyişle “laiklik”; çağdaş (seküler), modern, Batı
normlarında demokratik, ekonomik olarak gelişmiş, temel insan hak ve özgürlüklerine
saygılı, barışçı, ilerlemeci, devrimci ve aydınlanmış bir toplumun ve siyasal yapının
inşasıdır. Keza Berkes’in (1982c: 126) vurgusuyla:
“Türkiye’deki “çağdaşlaşma” (laiklik),
16
Batı dünyasında olandan farklı
olarak, yalnız dünya ve din güçleri arasında, şu ya da bu biçimde ayırmalar
yapılması sorunu değildir. Ondan çok daha kapsamlı, yalnız din ve devlet
güçlerinin eylemlerini kaplamakla kalmayan, bütün toplumu gelenek
değerlerinin tutuculuklarından kurtarıp, çağ değerlerinin gereklerine göre
dinamikleştiren bir akım ve gidiş sorunudur. En önemli aracı ekonomik
kalkınma, yetişen kuşakları eğitme, bu iki işi örgütleme gücü olacak bir
devlet politikası geliştirme olacaktır.”
Dolayısıyla Berkes için çağdaşlaşmanın, apayrı önemde bir kavram olduğu açıkça
görülmektedir. Ayrıca, Ateş’in (8 Kasım 1997: 3) de dikkat çektiği gibi, laiklik ve
sekülarizm (çağdaşlaşma) kavramları birbirinden farklı hususları ifade etmelerine karşın,
karıştırılmaya hayli müsait kavramlar olarak önümüzde durmaktadırlar.
17
Zira Laiklik,
eski Yunanca’daki “laikos” sözcüğünden gelmekte ve “ruhban olmayanlar”
anlamındadır. Buna karşılık sekülarizm, Latince kökenli bir sözcük olarak “sekularium”
kökünden gelmekte ve “zamanla ilgili”, “çağa ait” anlamlarına gelmektedir.
Berkes’e göre ise, sekülarizm sözcüğünün Türkçe’deki karşılığı laiklik değil,
“çağdaşlık”tır. Seküler “çağdaş”, sekülarizm “çağdaşlık” demektir. Seküler, yani çağdaş
bir toplum; ekonomi sorununu çözmüş, siyasal rejim kararını vermiş ve toplumsal yapı
olarak dengesini sağlamış bir toplumdur. Eğer toplum böylesi bir altyapıya
kavuşabilmişse, bu durumda devlet din kurumundan tamamen elini çeker ve kişilerin
ibadetleri ve inançlarıyla ilgili her türlü düzenlemeyi ve eğitimi cemaatlere bırakır. Bunu
yaparken de, gözü arkada kalmaz; zira artık din kurumundan da devlete hiçbir tehdit
beklenmemektedir; o kavga çözülmüş ve çok gerilerde, tarihin derinliklerinde kalmıştır.
Bu anlamda, seküler toplumda, dinin siyasal yönü törpülenmiştir. Artık din kökenli bir
siyasal düzenin önerilmesi, asla mevzu bahis değildir.
Yukarıda çağdaşlaşma kavramının bir yüzünün de Batılılaşma’ya baktığını
vurgulamıştık. Toplumların, eğer girdilerse, çağdaşlaşma yolunda, genelde o esnada
dünya üzerindeki en gelişmiş, çağdaş uygarlığı -ki günümüzde bu Batı uygarlığıdır-
örnek alması, benimsemesi, özümsemesi veya taklit etmesi, bu toplumların aynı
zamanda kültürel, dolayısıyla da sosyolojik bir takım sorunlarla da karşılaşmalarını
16
Görüldüğü
gibi
burada
Berkes,
çağdaşlaşma
kavramını sekülerizm
yerine
laiklikle de
özdeşleştirmektedir. Dolayısıyla onun düşününde aslında bu kavramların sınırlarını ve etki alanlarını tam
olarak belirleyebilmek ve çizebilmek zorlu bir tahlili gerektirmekte, bazen bu konuda iç içe geçmişlikler
görülmekte ve Berkes’in çağdaşlaşma-laiklik-sekülerizm üçgeninde çatı kavram öngüp görmediği konusu
muğlak kalmaktadır. Ancak, biz yine de yaptığımız Berkes okumaları çerçevesinde, Berkes’in düşününde
laiklik kavramının, çağdaşlaşma, çağdaşlık, modernleşme, modernlik gibi tüm diğer kavramların çatısını
oluşturduğunu düşünmekteyiz. Bu konuda vardığımız analiz sonucu budur.
17
Ateş’in (17 Şubat 2001: 3) deyişiyle; “Günümüzün gelişmiş toplumlarında “din” kurumunun, siyasal
talepleri kalmamış olduğu için, laiklik sekularizm aynı anlama gelebilirler. Fakat bizim gibi toplumlarda,
din kurumunun “siyasal talepleri” olduğu için, bu iki kavramı birbirinden ayırmamız gerekir.”