tün bütün kurtarılamaz. İnsan bir eşya (57) değildir,
insan bir «olay» da değildir, analist bir kimseyi bir
nesne sayarak iyileştiremez. Analistin bir kimseye ya
pabileceği yardım analiz süreci içinde birbirlerini daha
iyi tanımaları, yani ikisinin de aynı yaradılışı paylaştık
larını yaşantılaştırmaları süreci içinde o kimsenin uyan
masına yardımcı olmaktan daha ileri gidemez.
Bu söylediklerimize karşı şöyle bir itiraza da hazır
lıklı olmalıyız. Eğer yukarda söylemiş olduğum gibi
bilinçdışımn tümüyle bilince çıkarılması aydınlanma
kadar ileri ve köklü bir dönüşümü gerektiren güç bir
amaçsa, böyle bu kadar ileri ve güç bir amacın sanki
genel bir uygulaması olabilirmiş gibi tartışma konusu
yapılmasının ne anlamı var? Psikanaliz yoluyla tedavi
den umut edilen sonuçlar ancak böyle ileri ve köklü
bir dönüşümle sağlanabilecekse böyle bir sorunun or
taya konmasının tümüyle kurgusal görüşlerden daha
büyük bir değeri olabilir mi?
Eğer ya tam aydınlanma ya da hiç, arasında başka
seçenekler olmasa bu itirazı yerinde bulup onaylamak
tan başka yapacak bir şey kalmayacaktı. Ama durum
tam böyle değil. Zen’de aydınlanmanın birçok aşama
ları vardır. Satori bunlar arasında en son ve en kesin
olanıdır. Ama benim anladığım kadarıyla satori’ye hiç
ulaşılmasa da satori yönünde adım olabilecek her ya
şantıya değer veriliyor. Dr. Suzuki bir defasında şöyle
söylemişti : «Eğer kapkaranlık bir odada bir mum ya
kılırsa oda aydınlanır, artık oda ışıklandırılmıştır. Son
radan, on ya da yüz ya da bin mum daha yakılırsa
(57)
Benim «The Limitation and Dangers of Psychology» (Psi
kolojinin Sınırları ve Tehlikeleri) adlı denememle karşılaştırınız, W.
Leibrecht’in yayını (New York, Harper and Brothers, 1959), S. 31
ve sonrası.
109
oda giderek daha daha aydınlanır. Ama asıl kesin dö
nüşüm karanlığın içine süzülen birinci mumun ışığıyla
başarılmıştır.» (5S)
Analiz sırasında neler oluyor? Bir kimsenin bilin
cinde, kendisinin alçakgönüllü, yürekli ve sevgi dolu bir
kimse olduğu sanısı varken, ilk defa kendini beğen
mişliğinin, korkaklığının ve içinin nefretle dolu oldu
ğunun farkına varıyor, kendini böyle görüvermesi onu
runu yaralayabilir ama bir yandan da bu görüş bir ka
pı açılmasına olanak verebilir. Bundan böyle kendisin
de bastırıp görmezlikten geldiği şeyleri başkalarına yan
sıtmaktan vazgeçebilir. Eğer bu yolda yürümeyi sürdü
rürse, kendi içindeki meme çocuğunu, erginlik ça ğ m -"r
daki delikanlıyı, suç işleme tutkusu olan caniyi, deliyi, I
ermişi, sanatçıyı, hem erkeği hem dişiyi görüp tanıya- J
bilir; insanlıkla, evrensel insanla daha derin, daha içli
bir ilişki kurabilir; duygularını, yaşantılarını daha az^İj
baskı altma alır, özgürlüğü daha çoğalır, yansıtma ge
reğini daha az duyar, gerçek duygularının yerine dü
şünceleri koymak, düşünsellik alışkanlığından daha çok
kurtarır kendini. O zaman ilk defa renkleri nasıl gör
düğünü, topun yerde nasıl yuvarlanışını gördüğünü ya-
şantılaştırabilir, şimdiye kadar yalnız duymakla yeti
nirken kulakları birdenbire müziğin ezgilerine tam ola
rak açılı verir; başka kimselerle bir bütünlük oluştur
makta olduğunu anlayınca şöyle ilk defa bir aralan
ma olur, ayrık bireysel egosunun sıkı sıkı sarılması,
geliştirmesi, kurtarması gereken bir şey olduğu konu
sundaki kanısının bir yanılsama olduğunu görmeye
başlar; hayat sorununa verilecek yanıtın, hayatla ken
dini özleşleştirmek, hayatı yaşamak yerine, hayata sa- ;
(58) Hatırladığım kadarıyla kişisel bir görüşmede söylemişti.
110
hip çıkmak biçiminde alınmasındaki anlamsızlığı kav
rayabilir. Bunların hepsi apansız, beklenmedik, birden
bire ortaya çıkan hiç bir anlıksal içeriği, zekâyla, dü
şünceyle ilgisi olmayan yaşantılar; ama bu yaşantı
lardan sonra insan kendini hiç bir zaman olamadığı ka
dar özgür, güçlü ve kaygısız hissediyor.
Şimdiye kadar amaçlardan söz ettik ve ben eğer
Freud’un bilinçdışının bilince dönüştürülmesi ilkesini
en son aşamadaki sonuçlarına kadar götürecek olur
sak aydınlanma kavramına yaklaşılmış olacağını öner
miş oldum. Ama bu amaca ulaşmayı sağlayabilecek
yöntemlere gelince gerçekten Zen ve psikanaliz birbir
lerinden tam olarak ayrılıyorlar. Zen’in bu algılama
alanındaki yabancılaşmaya karşı, oturarak yapılan me-
ditasyon yoluyla olsun, koan yoluyla olsun, bir usta
nın yönetimi ve gözetimi yoluyla olsun uyguladığı yön
temi, cepheden yapılan bir saldırıya benzetebiliriz. Kuş
kusuz bütün bunlar ustanın kişiliğinde ve manastırın
havasında kendini hissettiren Budist düşünce, davranış
ve ahlaksal değerler konusundaki temel görüş ve dü
şüncelerden bütün bütün soyutlanabilecek bir «tekni
ğe» indirgenemez. Sonra bu yalnız «haftada beş saat
lik» bir ilgiyle yetinilebilecek bir şey de değildir. Bir
yandan da Zen öğrenimi yapmaya karar verip gelmiş
olmakla öğrencinin son derece önemli bir karar vermiş
olduğunu ve bu kararın bundan sonra olacak şeylerin
önemli bir parçasını oluşturduğunu da akıldan çıkar
mamak gereklidir.
Psikanalizin yöntemi Zen yönteminden tam anla
mıyla değişiktir. Psikanaliz bilinçdışını ele geçirebilmek
için bilinci değişik bir yoldan eğitir. Dikkati çarpıtıl
mış, bozulmuş algılar üzerine çekmeye çalışır : İnsa
nın içindeki yanılgıları, düzmeceleri ortaya koyup ta
111
Dostları ilə paylaş: |