sokulmaya çalışılmasıdır. Asıl doğru psikanalitik içgörü
ansızın, apansız olanıdır : Zorlanmadan hatta beklen
meden, önceden tasarlanmadan ortaya çıkar. Bir Japon
benzetisini kullanırsak; «kafamızdan çıkmaz da, karnı
mızdan, göbeğimizden çıkar». Tam olarak belirleyici
sözlerle anlatılamaz. Eğer bir kimse onları sözlere dök
meye kalkarsa, kaygan bir nesneymişçesine kayıp kay
boluverin Ama gene de gerçektir ve bilinçlidir. Bir kere
bir kimse bunları yaşantılaştırmayı başardı mı artık o
kimse eski kimliğine geri dönemez. Kimliği değişime uğ
ramıştır.
Bebeğin dolaysız olarak dünyayı kavraması, bilin
cin, nesnel ve kendinden ayrık bir dış gerçeğin varlığı
duygusunun, tam olarak gelişmesinden öncedir. Bu aşa
mada «bilinçdışı içgüdüsel bir bilinçdışıdır, hayvanla-
rınkinden ve bebeklerinkinden daha ileri olan hiç bir
yanı yoktur. Bu bilinçdışı yetişkin ve olgun kimsenin
bilinçdışma benzemez» (52). İlkel bilinçdışmdan, özbi-
linçlilik, kendi kendinin bilincinde olma durumuna doğ
ru gelindikçe yaşam deneyle bilinen dünya, özne-nesne
ayrışması, evrensel insanla toplumsal insanın ayrışma
sı, bilinçdışıyla bilincin ayrışması yüzünden yabancıla
şır. Ama bilinç her algıya, her yaşantıya karşı açık ol
maya göre eğitildiği üç katlı süzgecin etkisini kaldıra-
bildiği oranda bilinçle bilinçdışı arasındaki uzlaşmazlık
yok olur. Tam anlamıyla yok olduğu zaman, daha an
layış ve düşünce uyanmadan öncekinin kesinlikle eşidi
olan dolaysız, düşünceden arınmış, bilinçli yaşantıdır.
Bu tür biliş, Spinoza’nm bilginin en ileri biçimi olan
sezgi olarak nitelediği biliştir. Suzuki’nin «o şeyin içine
girmek ve sanki onu içinden görmek» diye tanımladığı
türden bir yaklaşımdır; ön kararların, önyargıların, ko~
(52) Aynı yazı, S. 19.
100
şullanmalarm bağımlılığından sıyrılıp, yeni çözümlere,
yaratıcılığa dönük olarak gerçeğe bakmaktır. Böyle do
laysız, işin içine düşünce katmadan gerçeğin kavranı-
şmda insan, «hayatın yaratıcı sanatçısı» oluyor. Hepi
miz aslında böyleyiz de böyle olduğumuzu unutmuşuz.
Böyle yaratıcı hayat sanatçılarının «her yaptığı iş, ön
cesi olmayan bir özgürlüğün ve yaşayan kişiliğinin dam
gasını taşır. Alışılmış, kanıksanmış kurallara uyumu
zorlayan engelleyici güdülerden... Sınırlı, kısıtlı, bencil,
bütünden parçalanıp koparılmış bir benlikten kendini
kurtarmıştır. O bütün bu mahpuslukların dışına çık
mıştır» C3) .
«Yetişkin, olgun kimse» eğer bütün bu duygusal
birikim bulaşıklıklarından, ya da akla vurmaya, yargı
ya dayalı anlayış yetisinin işe karışmasından kendini
temizleyebilirse; «korkunun, kaygının, güvensizliğin sal
dırısından kurtarılmış, doğal, zorlamasız, içtenlik ve
özgürlük dolu bir yaşamı gerçekleştirebilir» (54). Suzu-
ki’nin böyle bir noktaya erişmenin bağımsızlaştırıp, öz
gürleştiren etkisi için söylemiş olduğu bu sözler psika
naliz açısından da, tam olarak içgörüye erişmenin umu
lan etkisi bakımından da söylenmesi gerekli olan söz
ler: ..
Ortada kısaca değinmek istediğim bir deyim sorunu
kalıyor, bu sorun da bütün deyim sorunları gibi çok
önemli bir sorun değil. Yukarda Suzuki’nin bilincin eği
tilmesinden söz ettiğine değinmiştim; ama başka yer
lerde de «ilk çocukluktan başlayarak geçirmiş olduğu
bütün yaşantıları içeren ve varlığımızın bütünlüğünü
oluşturan eğitilmiş bilinç dışından» (55) söz ediyor. Bir
(53)
Aynı yazı, S. 16.
(54)
Aynı yazı, S. 16.
(55)
Aynı yazı, S. 20 (italikle belirtilmesi benim katkım. E. F.).
101
kez eğitilmiş bilinç deyimini kullanırken, başka kez
«eğitilmiş bilinçdışından» söz etmesinde bir çelişki var
gibi görünebilir. Ama benim kanımca burada bir çeliş
kiyle karşı karşıya bırakılmış olmuyoruz. Bilinçdışım
bilince çıkarma sürecinde, eksiksiz, bu nedenle de dü
şünceden öte, gerçek yaşantısına erişilirken, hem bilinç,
hem bilinçdışı ikisi de eğitilmiş oluyor. Bilinç toplum
kurallarına göre biçimlendirilmiş süzgecin geçirmezli-
ğini biraz azaltacak biçimde eğitilmeli, buna karşın bi
linçdışı da o gizli, kopuk varlığından aydınlığa, yukarı
doğru bir yöneliş içinde olacak şekilde eğitilmelidir. Ama
aslında bilincin ve bilinçdışınm eğitilmesinden söz et
tiğimiz zaman bir benzeti yapmış, bir eğretileme kullan
mış oluyoruz. Ne bilincin ne de bilinçdışınm eğitilmesi
ne gerek var (çünkü ne bilinç var,
11
e de bilinçdışı),
ama insan, baskıdan kendini kurtaracak, tam anlamıy
la ayırdında olacak, bilimsel sorunların çözümü gibi ya
da uygulamayı gerektiren uğraşlar gibi konular zorla
madıkça, düşüncelerin araya girmesine izin vermeden
gerçeği tam gerçekliği içinde yaşantıl aştıracak şekilde
kendini eğitmelidir.
Suzuki bu bilinçdışma kosmik bilinçdışı adını ver
meyi öneriyor. Elbet bu deyime karşı çıkmak için ge
çerli hiç bir gerekçe yok, yeter ki bu deyim Suzuki.nin
yazılarındaki kadar açıklıkla tanımlanabilmiş olsun.
Gene de ben Bucke’nin yeni ve giderek gelişen bir tür
bilinci anlatmak için kullandığı «kozmik bilinç» deyi
mini daha uygun buluyorum (56). Bu deyimi daha uy
(56)
Richard R. Bucke, *Cosmic Consciousness, A Study in the
Evolution of the Human Mind» (Kozmik Bilinç, İnsan Zihninin Ev
rimi Konusunda Bir İnceleme) (Innes and Sons, 1901; New York,
Dutton 1923, 17’nci baskı, 1954). Yeri gelmişken Bucke’nin kitabının
belki de bu kitapçığın konusuna en uygun düşen kitap olabileceğini
102
Dostları ilə paylaş: |