Diyanet iŞleri başkanliği yayinlari 1273 Halk Kitapları : 279 Yayın Yönetmeni Dr. Yüksel salman



Yüklə 6,82 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/46
tarix06.05.2018
ölçüsü6,82 Kb.
#42788
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   46

  CAMİ VE KİTAP  
38
tiği zaman kendisinde Kur’anî bir sağduyu oluşmuştur. Dolayı-
sıyla Müslüman Kur’anî hitabın sahibi olarak her zaman ve her 
şartta hak ile batılı ayırabilen bir yeteneğe sahip kılınmaktadır. 
Genel olarak lisan zamana ve mekâna bağlı olarak değişen 
bir olgudur. Lisanda eski kelimelerin kullanımdan kalkıp yeni 
kelimelerin oluşması tabii bir hadisedir. Ayrıca kelime olarak 
kavramlar aynı kalsa bile bunların muhtevası ve şümulü za-
manla değişir. Kur’an ise ilahi kelam olduğundan lisanlar üzeri 
bir hüviyet taşımaktadır. Bu sebeple zamana ve mekâna tabi 
olmaz. Zaman ve mekân Kur’an’a tabi olmak durumundadır. 
Diğer bir deyişle Kur’an değişmez ama insanı ve hayatı değiş-
tirme gücüne sahiptir. Buraya kadar kısaca özetlemeye çalıştı-
ğımız bu hususlar, kitap kavramının İslam medeniyetinde eski 
zamanlarda hatıra gelen, incelenen ve inanılan özellikleridir.
Yukarıdaki satırlarda kitap kelimesi ve delalet ettiği kavram 
üzerinde iki ayrı zamana dair var olan özellikleri ifade etmeye 
çalıştık. Modern ve post modern zamanlarda kitap denilince 
genel geçer bir kavram olarak bir insan tarafından ortaya konan 
eser anlaşılıyor, eski zamanlarda ise İslam toplumlarında kitap 
sözcüğü sadece Kur’an’ı çağrıştırıyordu. Birisi beşer kelamı, 
diğeri ilahi bir kelam. Bu fark bile kavramın ne kadar anlam 
kaymasına uğradığını, muhtevasının ve şümulünün ne derece 
sıradanlaştığını göstermeye kâfidir. Modern ve post modern 
zamanlarda ortaya konan eserlerde bir konu kısıtlaması yoktur. 
Düşünce veya duygu her tarzda ifade edilebilir ve bu bir özgür-
lük alanı olarak algılanır. Eski zamanlarda kitap denince akla 
gelen Kur’an’da muhteva ve şümul bakımından uzmanlarınca 
çok iyi tahlil edilmiş özellikler ve derinlikler mevcuttur. Üslup 
ise ilahi bir beyan olduğu için erişilmezdir. İslam medeniyetinin 
Kur’an’ı temel alarak oluşturduğu zengin tefekkür mirası her 
dönemde Kur’an’da vaz edilen esaslara itaat ve riayet içindedir. 
Modern ve post modern zamanlardaki kitaplarda ise bu özel-
likleri görmemekteyiz. İlkinde ilahi hudutların çevrelediği bir 
dünya var ve o dünya içinde var olmak emrolunuyor. İkinci-
CAMİ VE KİTAP.indd   38
29.09.2016   15:34:16


   KİTAP VE CAMİ EKSENİNDE BİR MEDENİYET TASAVVURU   
39
sinde ise özgürlükler adına insanın kaybolduğu, silikleştiği bir 
ortamla karşı karşıyayız. Kitap denince Kur’an’ın anlaşıldığı dö-
nemlerde gerek Kur’an gerek Kur’an’a riayetkâr zengin kültürel 
miras, elle yazılarak çoğaltılmaktaydı. Bu özellik kitabın ancak 
ehline ve meraklısına tevdi ve emanet edilmesi gibi bir hususu 
ortaya çıkarmıştır. İslam medeniyetinde emanetin ehline tevdi 
edilmesi bir esas olarak vaz edildiğinden yazma eserlerin bu 
esasa riayet gibi bir özelliği de yerine getirdiğini görmekteyiz. 
Eser ehline tevdi ediliyor. İslam medeniyetinin esaslarıyla ta-
nışmak ihtiyacında olan ve oradan beslenmesi gereken kitleler 
ehli tarafından üretilen, kitaba sadık, sözel kültürle beslenmek-
teydi. İnsanın insanla teması demek olan sözel kültür bugünkü 
post modern çağda bütün insanlığın kaybettiği çok değerli bir 
özellik olarak geçmişe intikal etmiş bulunuyor. O dönemlerde 
kitabın değeri muhtevasıyla ölçülmekteydi, bu dönemde ise 
getirdiği para ile ölçülüyor. Çağımızın kitapla baş başa kalan 
insanı, insansız bir dünyada insanlarla dopdolu bir halde yaşa-
manın fakat sadece maddi bir ilişkiler yumağı içinde kalmanın 
hüznünü yaşıyor. Çoğumuz ise gizli bir dağ gibi gönlümüzü 
yakan bu mahzuniyeti adlandıramıyoruz.
Hz. Peygamber, Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman 
ilk olarak bir mescit inşa etti. İslam literatüründe buna Mescid-i 
Nebevi deniyor. Kendileri Medine’ye dâhil oldukları zaman 
Kur’anî bir haber ile şu duayı etmişlerdi: “Rabbim beni müba-
rek bir menzile kondur. Şüphesiz konaklatanların en hayırlısı 
sensin.” 
(Mü’minûn, 23/29)
 O menzil Hz. Peygamberin devesinin 
konduğu yer, yani Mescid-i Nebevi’nin arsası idi. Buraya bir 
mescid inşa edildi. Mekânsal özellikleri siyer kitaplarında ya-
zılı olan bu mescid kitapta ilk günden ‘takva üzerine kurulan 
mescid’ olarak nitelendirilmiştir. Hz. Peygamber bu mescidde 
ilk imam, hatip ve vaizdi. Ayrıca yine bu mekânda eğitim ve 
öğretim faaliyetlerini de başlatmıştı. Sonraki zamanlarda Mes-
cid-i Nebevi dinî ilimlerde en önemli merkez oldu, ders halka-
ları oluştuğu gibi ilmî müzakereler de burada yapıldı. Mescid-i 
CAMİ VE KİTAP.indd   39
29.09.2016   15:34:16


  CAMİ VE KİTAP  
40
Nebevi sadece bir ibadet ve eğitim öğretim mahalli değildi. 
Toplumun bütün meseleleri burada görüşülüyor ve bir çözüme 
bağlanıyordu. Siyasi, askeri, adli ve sosyal meseleler orada çö-
zümlendiği gibi mescid aynı zamanda bir misafirhane olarak da 
kullanılmaktaydı. Hatta orada hasta tedavisi bile yapılmaktaydı. 
Mescid-i Nebevi şehrin gündelik hayatının merkezi olmuştu. 
Bu merkez olma olgusu hem fiziksel hem de manevi olarak 
gerçekleşmiştir. Şehrin gündelik faaliyetleri, alışverişi, insan-
ların birbiri ile temasları aralarındaki meseleleri görüşmeleri 
Mescid-i Nebevi merkezli olduğu kadar bu faaliyetleri kapsayan 
bütün eylemleri de Mescid-i Nebevi dâhilinde Hz. Peygamber 
tarafından bizzat gerçekleştirilen öğretiye tamamen uygundur. 
Diğer bir deyişle inanç ile hayat tarzı arasında en ufak bir çe-
lişki bulunmamaktaydı. Mescid-i Nebevi’nin bir kavram olarak 
ve bir mekân olarak zaman içerisindeki izdüşümlerine geçme-
den önce bir misafirhane olarak özellikle Ashab-ı Suffe için ne 
anlam ifade ettiğini de kısaca ifade etmek gerekiyor. Bunlar 
Medine’de kalacak bir yeri olmayan kimseler veya fakirler ya 
da düşkünlerdir. İhtiyaçlarını bizzat Hz. Peygamber ve zengin 
sahabeler karşılamıştır. Ashab-ı Suffe vakitlerinin çoğunu Hz. 
Peygamber ile birlikte geçirmekteydiler. Medine sakinlerinden 
muhacirler çarşıda, ensar ise mülkleriyle meşgul olmaktaydılar. 
Hz. Peygamberi dinleyen ve ona sorular soran Ashab-ı Suffe İs-
lam medeniyetinde eğitim merkezi olmanın ilk örneğidir. Bura-
da Hz. Peygamber bizzat ders vermiş ve hocalar tayin etmiştir.
İslam medeniyeti Medine’den bütün arza doğru yayılmaya 
başlayınca Hz. Peygamberin vefatından sonra Mescid-i Nebe-
vi’de imamet görevini önce halifeler sonra şehrin valileri daha 
sonra da orada görevlendirilen imam ve hatipler üstlenmişler-
dir. Mescid-i Nebevi modeli İslam medeniyetinin hâkim olduğu 
her şehirde, merkezde yer alan bir cuma camii veya ulu cami 
daha sonra da külliyeler ile örnek alınmış ve tekrarlanmıştır. 
Hâkim olunan şehirde mevcut kadim ve merkezi mabetler bir 
cuma camiine dönüştürülmüş, eğer böyle bir eser yoksa hâkim 
CAMİ VE KİTAP.indd   40
29.09.2016   15:34:16


Yüklə 6,82 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə