24
görülen devletlerin egemenliğinde ortaya çıkan pan-milliyetçi hareketler kendilerini
kültürel düzeyle sınırlama yolunu seçerlerken, bağımsız bir devlette beliren pan-
milliyetçi hareket siyasal birleşme hedefini de içermesi bağlamında daha militarist
özellikler taşımaktadır. Hans Kohn’un işaret ettiği gibi, egemen, bağımsız bir
devlette ortaya çıkan pan-milliyetçi hareket, kendi emperyalist genişlemesini, sözde
zayıf “kardeş”lerine yardım adı altında, bu kardeşlerin de zararına olarak da
gerçekleştirmek ister.
82
Bağımsız devletlerde, Antony Smith’in tespit ettiği gibi etnik
milliyetçilik ve bunun kardeşi pan-milliyetçilik irredentist politikaları da gündeme
sokar. Bu noktada bir pan-milliyetçi hareketin kendisini kültürel düzeyle
sınırlamasının nedenleri üzerinde düşünmek gerekir.
83
Bu kültürel düzeyle sınırlama
iki nedenle gerçekleşebilir. Birincisi, panslavizm örneğinde görüldüğü gibi, pan-
milliyetçi harekete temel oluşturan unsurun, küçük ve zayıf olan parçasında ortaya
çıkan pan-milliyetçilik, ulusal benliğin korunmasını, sosyal ve siyasal bir takım
haklar elde edilmesini sağlamaya dönük olması bağlamında, “güçlü ve büyük” olan
“ağabey”e yüzünü dönerken, kendi ulusal varlığının, bu güçlü “ağabey” tarafından
yutulmasından da ürkmektedir. Dolayısıyla yalnızca kültürel birliktelik, bu güçlü
kardeşin desteğini elde etmeyi sağlayabileceği gibi, bu güçlü kardeş içerisinde
erimenin de önüne geçecektir. Pan-milliyetçi hareketin kendisini kültürel düzeyle
sınırlamasının bir başka durumu da bağımsız bir devlette ortaya çıkmasına rağmen,
bu devletin ve kendi hareketlerinin güçsüzlüğünün bilincinde olarak siyasal
birlikteliğin olanaksız görülmesi ile ilintilidir. Bu durumda kültürel birlik projesi,
82
Hans Kohn, Encyclopaedia of Social Sciences, s.551-552.
83
Bu noktada “kültürel” pan-milliyetçilik terimi, Kohn’un kültürel pan-milliyetçilikler kategorisinde
ifade edilen anlam dışında, siyasal boyutları da zaman içerisinde ortaya çıkacak bir pan-milliyetçi
hareket içerisindeki, siyasal düzeyden farklı bir birlik anlayışını ifade etmek üzere kullanılmaktadır.
25
zamanı geldiğinde uygulamaya konulacak siyasal birlikteliğin bir önkoşulu olarak
görülmektedir.
Bağımlı halklarda ortaya çıkan pan-milliyetçi hareket ile bağımsız devletlerde
yeşeren pan-milliyetçilik arasındaki bir başka fark da siyasal-toplumsal sisteme
ilişkin görüşlerde bulunabilir. Bağımlı halkın pan-milliyetçi düşünceye sahip
aydınları, bağımlı oldukları devletten bir takım siyasal-sosyal haklar talep etmeleri
bağlamında özgürlükçü, liberal bir siyasal sistemi hedeflerken; bağımsız ve kendisini
güçlü gören bir devlette ortaya çıkan hareketler genelde otoriter bir yönetim tarzına
destek vermişlerdir. Bunun bir istisnasını, bağımsız, ancak çöküntü halindeki
Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan Türkçülük hareketinin özellikle I. Dünya Savaşı
öncesi evrelerinde bulmak olanaklıdır.
Pan-milliyetçi hareketlerin, pan-dinci hareketlerle kurdukları ilişki de zaman
zaman farklı içerikte olmaktadır. Bazen pan-milliyetçi düşünce ile pan-dinci hareket
arasında karşıtlık ve rekabet durumu ortaya çıkarken; bazı durumlarda da pan-dinci
unsurlar pan-milliyetçi hareketi güçlendirmek üzere, bu ikincisinin içerisinde
kendilerine yer bulabilirler.
84
Rus panslavizminin Ortodoks inanç üzerinde yaptığı
vurgu bu durumun en iyi örneklerinden biri olarak düşünülebilir.
İster kültürel, isterse bu kültürel birlikle yetinmeyip siyasal birlik amacı da
güden pan-milliyetçi hareketler olsun, temelde var olduğu savlanan “ırk”ın
bütününün çıkarlarının değil, ulusal çıkarların gerçekleştirilmesine dönüktür. Bu
durum panslavizmin tarihinde bütün açıklığıyla görülebilir. Slovaklar, Çekler ve
diğer küçük Slav ulusları açısından kendi ulusal benliklerinin ve çıkarlarının
korunması bağlamında panslavizm gündeme gelirken; Rus panslavizmi, Rus ulusal
84
Hans Kohn, Encyclopaedia of Social Sciences, s.545.
26
çıkarlarının hizmetinde değerlendirilmeye çalışılmıştır. Slav tehdidini kendi
milliyetçiliklerinin önemli bir unsuru haline getiren Macarların, bir Slav ulusu olan
Polonyalılara duydukları sempati, Polonyalıların 1848 Macar Ayaklanması sırasında
sembolik de olsa Macarlara askeri destek vermeleri
85
ve Avusturya Slavları olan
kardeşlerinin baş düşman olarak belirlediği Macarlara sempati ile yaklaşması, 1848
Panslav Kongresi’ndeki az sayıda Polonyalı delegenin varlığı, 1867 Kongresi’nde
hiçbir Polonyalı delegenin olmaması; 1848 Panslav Kongresi’nde Avusturya
Slavlarının Osmanlı Devleti’nin uyrukları olan Slav “kardeş”lerinin durumlarına ilgi
göstermemeleri; iki Slav devleti Sırbistan ve Bulgaristan
86
arasındaki çatışmalar,
aslında Slav kardeşliği düşüncesinin bir “hayal” ürünü olduğunu, önemli olanın Çek,
Slovak, Leh, Bulgar, Sırp v.s. milliyetçilikleri olduğunu göstermektedir. Benzer
biçimde pantürkizmin ilk düşünsel babaları sayılan Kazan Tatarlarının, diğer Türk
kardeşlerinin otonom devlet taleplerine karşı Rusya’nın birliğini savunmaları
87
;
Tatarlar, Azeriler, Başkurtlar gibi gruplar arasında ortaya çıkan çatışma noktaları da
tek bir Türk ulusu olduğu yönlü görüşlerin çok da ayakları yere basan
değerlendirmeler olmadığının kanıtı olmuşlardır.
85
Polonyalılar 5000 kişilik askeri bir destek vermişlerdir. (Sandor Kostya, Pan-Slavism, s.64)
86
Stoddard, Bükreş Antlaşması sonrasında bir Bulgar liderin “ Bizi Hun, Türk, Tatar olarak çağırın,
ama Slav olarak değil!” sözlerini aktarmaktadır. (T. Lothrop Stoddard, “Pan-Turanism,” The
American Political Science Review, Cilt: XI, Şubat 1917, No:1, s.13.)
87
Zeki Velidi Togan , Hâtıralar, Türkistan ve Diğer Müslüman Doğu Türklerinin Millî Varlık ve
Kültür Mücadeleleri, İstanbul, Hikmet Gazetecilik Ltd.,1969 adlı eserinin muhtelif bölümlerine ve
Baymirza Hayit, Türkistan Devletleri’nin Millî Mücadele Tarihi, Ankara, TTK, 1995, s.219-225.
Dostları ilə paylaş: |