20
ve pulmoner odaklarda sufl duyulur. Bu sufl sistolik olup diastolik sufl nadirdir. Orak hücreli
anemide mitral stenoza ait kalp yetmezliği arazları klinik ve radyolojik olarak mevcuttur.
SİNDİRİM SİSTEMİ
Gastro intestinal sistem şikayetlerine anemilerde sık rastlanır. Dispeptik şikayetler
artar. Demir noksanlığı ve megaloblastik anemilerde dilde yanma ve yutma güçlüğü vardır.
Dil papillaları silinmiştir.
GENİTO ÜRİNER SİSTEM
Bilhassa demir noksanlığı anemilerinde menstüriel bozukluklar sık görülür.
Amenorelerde sık görülür. Bazen de menometroraji hipermenore ve menorajiye rastlanır.
Renal dolaşım azalmasına bağlı olarak böbrek fonksiyonları azalır. Albüminüri ve ödem
görülür.
SİNİR SİSTEMİ
Baş dönmesi, baş ağrısı (migren tarzında) kulak çınlaması, ellerde paresteziler ve
periferik neurit görülür(1,2,5).
ANEMİLERDE GENEL MUAYENE BULGULARI
En belirgin semptom solukluktur. Hastanın soluk rengi uzaktan dahi tespit edilir. Çoğu
kez inspeksiyon dahi teşhise yeter.
Solukluk bilhassa demir noksanlığından ileri gelen pigment bozukluğuna bağlı kirli
soluk renk hakimdir.
Subfebril
ateş: Anemide vücut mukavemeti düştüğünden infeksiyonlara direnç
azalmıştır. Bu yüzden enfeksiyon ateşi de sık görülür. Ayrıca B
12
vitamini noksanlığına bağlı
anemilerde en belirgin semptomdur.
Subikter: Eritrosit ve hemoglobinin yıkıntı ürünü olan bilirubinin neticesi deri ve
skleralar sarı renge boyanır. Subikter Hemolitik anemilerin semptomudur.
Mongoloid yüz, Thalasemia ve orak hücreli anemide karakteristik bir semptomdur.
21
Hepato ve splenomegali kongenital Hemolitik aneminin başlıca semptomudur. Tırnak
kırılması kaşık tırnak (koilonichie) demir eksikliğinde dikkati çeken bir bulgudur.
Radyoizotopların hematolojiye girmesiyle eritrositlerin yaşama müddeti,
hemoglobinin yapım ve yıkımını kantitatif olarak ölçmek mümkün olmaktadır.
Eritrositlerin
yaşama müddetini ve total eritrosit kütlesini Cr51 ile takip etmek
mümkündür. Plazma demirin devir süresi ve demirin eritrositlere bağlanma olanağı Fe59 ile
takip edilir. C14 ile işaretlenmiş amino asitlerin hemoglobin yapımını daha teknik olarak
takip etme mümkün olmaktadır(1,5).
KAN
GRUPLARI
Yaptığımız araştırmalarda eritrositlerde iki türlü aglütinogen (A ve B) ve serumlarında
da bunlara karşı iki türlü α ve β tespit edilmiştir. A ve B aglütinojenleri bir
eritrositte tek tek
veya beraberce bulunur veya hiç olmayabilir.
ERİTROSİTTEKİ
SERUMDAKİ
KAN
GRUBU AGLÜTİNOJEN
AGLÜTİNİN
0
0
AlfaxBeta
A
A
Beta
B
B
Alfa
AB
AB
0
ANA BABA
ÇOCUK ANA BABA ÇOCUK
0 x 0 0 0 x B 0.B
A x A 0.A 0 x AB A.B
B x B 0.B A x B 0.AB.A.B
AB x AB A.AB.B A x AB AB.A.B
0 x A 0.A B x AB AB.B
22
0
0
A
A
B
B
AB
AB
Rh
FAKTÖRÜ
1940
yılında Landsteiner ve Wiener tarafından Macasus Rhesus cinsi maymunlarda
görülen bir faktördür. Bu cins maymunlara tavşanların kanı şırınga edilince anti RH faktörü
elde edilmiştir.
Beyaz
ırkın %85’inde serumda Rh aglütinojeni bulunur. Rh (+) serumunda Rh
aglütinojeni olmayan %15 vakada ise Rh (-)’dir.
Normal bir insanın kanında Anti Rh aglütini yoktur. Kanda Rh aglütini şu sebeplerden
teşekkül eder.
a) Rh(-) olan bir şahsa Rh (+) olan bir kan transfüze edilirse, verilen kandaki Rh(+)
aglütinojene karşı anti Rh (+) aglütininleri teşekkül eder.