92
Bu noktadan itibaren, “Türkiye-Ġsrail arasında sıcak çatıĢma olur mu”
gibi sorular ya da Doğu Akdeniz‟de seyrüsefer serbestîsinin ne anlama geldiği
tartıĢmanın ana gündemini belirlemiĢtir. Uluslararası kamuoyunda Türkiye
aleyhine bir algı yaratılarak, bu algı üzerinden siyaset üretilmiĢtir. Türkiye‟de
de bu rapor Ġsrail‟in belirlediği zemin üzerinden tartıĢılmıĢtır. Hâlbuki raporun
içeriğine bakıldığında Ġsrail‟in aleyhine çok net argümanların olduğu da görül-
mektedir.
Bölgesel güç tartıĢmaları ekseninde son olarak ele alınması gereken
nokta, sosyal-inĢacı yaklaĢımların vurguladıkları “rol tanımı” ve diğer bölgesel
aktörlerin bu tanıma verdikleri tepkiyle iliĢkilidir. Birinci bölümde belirtildiği
üzere, bir ülkenin bölgesel liderlik yapmak konusunda irade beyanında bulun-
ması ve buna talip olduğunu belirtmesi gerekmektedir. Bu aĢamadan sonra ise
rekabette üstünlük sağladığı, diğer ülkelerin kendisini takip etmesine yardımcı
olacağını düĢündüğü “değerler sistemi” üzerinden “rol tanımına” gitmesi ve bu
tanım ekseninde diğer aktörlerden farklı olduğu noktaları vurgulayan Prys‟in
tabiriyle “farklılık söylemi” geliĢtirmesi gerekmektedir. Ülkenin “rol tanımı”
toplumun geniĢ kesimlerinde kabul görmesi, bu söylem üzerinden dıĢ politika
üretilmesi noktasında elitler arasında geniĢ bir mutabakatın oluĢması gerek-
mektedir.
81
Bu noktada AltunıĢık‟ın ifade ettiği üzere dıĢ politika konularının
tartıĢılıyor olması sağlıklı bir durumdur ancak “bir anlamda uzlaĢma [da] ge-
reklidir. UzlaĢma olmadan politika olmaz, olsa da etkin olmaz.”
82
DıĢ politika-
nın içeride yapıldığını vurgulayan dıĢ politika analizcilerinin vermek istedikleri
mesajın özünde de bu husus bulunmaktadır.
83
Üstelik bölgesel liderlik tahayyül/inĢa edilen sosyal bir olgudur ve di-
ğer aktörlerin bilinçli kabulüne dayanmaktadır. Yani, bölgesel güç iddiasındaki
bir aktörün liderlik iddiasına zemin kazandıracak, projekte ettiği değerleri içsel-
leĢtirecek ve söz konusu ülkenin “rol tanımı” ekseninde liderlik etmesine
Gramscian manada rıza gösterecek bir bölgesel takipçi kitlesinin oluĢması ge-
rekmektedir.
84
Bu açılardan bakıldığında Türkiye‟nin Ortadoğu‟da ciddi sorun-
ları bulunmaktadır. Ġlk olarak Türkiye‟nin Ortadoğu‟ya yönelik dıĢ politikasın-
da hangi değerleri projekte ettiği ve nasıl bir “rol tanımı” içinde olduğu yete-
rince net değildir.
85
Üstelik muğlâk da olsa uygulanan politika, Türkiye‟de iç
81
Prys, “Hegemony, Domination, Detachment…”, s. 491.
82
AltunıĢık, “Ne Ġslam Dünyası Ne de Türk Dünyası…”, s. 21.
83
DıĢ politika analizinde iç siyaset/dıĢ siyaset dikotomisinin sanallığını vurgulayan bir çalıĢma
için bk. M. Fatih Tayfur, “DıĢ Politika”, içinde Atila Eralp, der, Devlet ve Ötesi, ĠletiĢim, Ġstan-
bul, 2007, ss. 73-105. Ayrıca ülke içindeki farklılıkların dıĢ politika yapım süreçlerinin ve alınan
kararların etkinliği ne yönde belirlediğine dair bir çalıĢma için bkz: Hasan Kösebalaban, “Torn
Identities and Foreign Policy: The Case of Turkey and Japan”, Insight Turkey, Cilt 10, Sayı 1,
2008, ss. 5-29.
84
Hurrell, “Some Reflections on the Role of Intermediate Powers in International Institutions”.
85
AltunıĢık, “Ne Ġslam Dünyası Ne Türkiye…”, s. 22.
93
siyasetin aĢırı kutuplaĢtırıcı etkisinden dolayı elitler arası ittifakın ürünü olarak
tedavüle sürülememektedir. Türkiye‟nin iç siyasette aĢırı parçalanmıĢ ve kutup-
laĢmıĢ olması, Kürt sorunu gibi yapısal sorunların çözümüne iliĢkin ilkeler
düzeyinde toplumsal uzlaĢı sağlayamaması dıĢ politikada çeliĢkili hamleleri ve
verimsiz tartıĢmaları beraberinde getirmektedir.
86
Nitekim bu noktaya vurgu
yapan birçok akademisyen bulunmaktadır. Aydınlı bu hususu Ģu Ģekilde özet-
ler:
“Türkiye’nin dış politikada çok ciddi aşama kaydetmesi, bölge gücü
olması ve tutarlı bir dış politika yürütebilmesinin tek koşulu, içeride yarım
kalmış konuların bitirilmesidir. Toplum içerisinde gerek elitin, gerekse toplu-
mun diğer kesimlerinin birbirlerine güvenmedikleri bir ortamda Türkiye’nin
bölge gücü olması çok güçtür. Bunun hayalini kurmak gerçekçi değildir.”
87
Diğer taraftan bölgesel aktörlerin, küçük ya da büyük, Türkiye‟nin ta-
kipçisi olduğunu söyleyebilmek henüz mümkün değildir. Türkiye‟ye gösterilen
ilginin bu açıdan Ģimdilik “kuru sempati” düzeyinde kaldığı görülmektedir.
Yapılacak hatalar ya da bazı söylem ve politikaların Arap dünyasındaki muha-
taplar tarafından yanlıĢ anlaĢılması Türkiye‟ye yönelik teveccühü hızlı bir Ģe-
kilde eritebilir. Zira aĢırı bir özgüven neticesinde sarf edilecek sözlerin ve atıla-
cak adımların bağlayıcı doğasına dikkat etmek gerekmektedir. Aksi takdirde
Türkiye‟ye olumlu yaklaĢan bazı Arapların mevcut durumdan rahatsız olmaları
ve günün sonunda Türkiye‟den uzaklaĢmaları ihtimal dâhilindedir.
88
Bu nokta-
da kanaatimizce en önemli belirleyicilerin baĢında, literatürde “bölgesel açık-
lık” olarak ifade edilen kavramın Ortadoğu bölgesindeki önemi gelmektedir.
89
Bölgesel açıklık, bir bölgenin küresel hegemonun ve büyük güçlerin çıkar alan-
ları ile hangi dereceye kadar kesiĢtiği ve bu aktörlerin bölge dengelerine hangi
sıklıkta müdahale ettiklerini gösterir. Bu açıdan Ortadoğu bölgesi, küresel güç
dengelerinin merkezinde yer almakta ve bu yüzden “bölgesel açıklık” düzeyi
çok yüksektir. Bu ortamda bölge aktörleri, küresel hegemon ya da büyük güçler
ile senkronize hareket etmeyi tercih etmekte, bu durum da Türkiye gibi aktörle-
rin bölgeye yönelik politikalarında, eğer hegemonik ya da büyük güçle çatıĢı-
yorsa, etkinlik sorunu ortaya çıkarmaktadır. Son dönemde yaĢanan sıkıntılar
esnasında Türkiye‟nin ABD, Avrupa Birliği ve Rusya gibi küresel, Ġran ve
Ġsrail gibi bölgesel aktörlere rağmen çok etkin olamaması buna örnek olarak
gösterilebilir.
86
Yazarların USAK Bilim Kurulu BaĢkanı Prof. Dr. Ġhsan Bal ile mülakatı, 10 Ocak 2012.
87
Ersel Aydınlı, “Türkiye‟nin NATO‟nun DönüĢümüne Katkıda Bulunması Gerekir”, içinde
Özdal ve diğerleri, Mülakatlarla Türk Dış Politikası 1, USAK Yayınları, Ankara, 2009, s. 151.
88
Nitekim yazarların Körfez ülkelerinden üst düzey bir diplomat ile yaptıkları görüĢme bu riskin
mevcut olduğunu ortaya koymaktadır.
89
Prys, “Hegemony, Domination, Detachment…”, ss. 496-499.
94
Ortadoğu‟da “kognitif bölgesellik” ya da Ayoob‟un tabiriyle “bölgesel
cemaat” nosyonlarının yeterince kurumsallaĢmamıĢ olması da bahsi geçen so-
runu daha çok derinleĢtirmektedir. Bu noktada bölgenin en önemli organizas-
yonu olan Arap Birliği‟nin dahi tam olarak kurumsallaĢamaması bölge ülkeleri
arasındaki bir birlikteliğin ortaya konamamasını beraberinde getirmektedir.
KuruluĢunda Arap milliyetçiliğinin ve Ġsrail karĢıtlığının en temel faktörler
olduğu bilinen Arap Birliği‟nin tam bir dağınıklık içinde olduğu, bir birlik fik-
rinden ve ortak politika hedefinden uzak olduğu gözükmektedir.
90
Hudson‟ın
ifadesi ile “Birlik Arap entegrasyonunu sağlama noktasında çok zayıf kalmak-
tadır.”
91
Tüm bu unsurlar bir arada değerlendirildiğinde Türkiye‟nin yumuĢak
gücünün ve bölgesel liderlik potansiyelinin daha ihtiyatlı değerlendirilmesinde
fayda bulunmaktadır.
92
Sonuç: “Bölgesel Güç” TartıĢmalarında Araftaki Türkiye
Bu çalıĢmada, Türkiye‟nin son dönemde artan dıĢ politika aktivizminin
ortaya çıkardığı kapasite tartıĢmaları ampirik açıdan ele alınmıĢtır. Özellikle
Türk dıĢ politikasının Ortadoğu‟ya yönelik üstlenmeye çalıĢtığı “merkez ülke”
ya da “düzen kurucu aktör” rolü, literatürdeki güç tartıĢmalarına atfen ve “böl-
gesel güç” tartıĢmalarında kullanılan değiĢkenler operasyonalize edilerek anali-
tik olarak incelenmiĢtir. Bu kapsamda, üç temel sonuca varmak mümkündür.
Ġlk olarak, mevcut tartıĢmalarda asıl araĢtırma sorusu Türkiye‟nin güç potansi-
yeli olmasına rağmen, bu konuda yapılmıĢ verilere dayalı kapsamlı araĢtırmala-
rın bulunmadığı görülmektedir. Diğer bir ifade ile, Türkiye‟nin gücünü ölçe-
bilmek adına, Türkçe uluslararası iliĢkiler ve Türk dıĢ politikası literatürü, kan-
titatif yöntemlerden yararlan(a)mamaktadır. Son dönemde Türk dıĢ politikası
üzerine yayın sayısında kayda değer bir artıĢın görüldüğünü söylemek müm-
90
Mehmet ġahin, „Arap Birliği Örgütü”, içinde ġ. ÇalıĢ, Uluslararası Örgütler ve Türkiye, Çizgi
Kitapevi, Konya, 2006, s. 548. Karar alma yapısında ciddi sıkıntılar bulunan bu örgütün Arap
entegrasyonunu sağlamada yetersiz kaldığı söylenebilir. Bkz: Wanli Chen ve Jun Zhao, „The
Arab League‟s Decision Making System and Arab Integration‟, Journal of Middle Eastern and
Islamic Studies, Cilt 3, Sayı 2, 2009, ss. 59-66.
91
Micheal Hudson, The Middle East Dilemma, Columbia University Press, New York, 1999, ss.
8-25. Bu konuyla ilgili kapsamlı analiz için ayrıca bkz: Michael Barnett ve Etel Solingen,
“Designedto fail or failure of design? The origins and legacy of the Arab League‟, içinde A.
Johnson ve A. Acarya, Crafting Cooperaiton: Regional Institutions in Comparative Politics,
Cambridge University Press, New York, 2007.
92
Ancak olumlu adımların istikrarlı bir Ģekilde sürdürülmesi maddi unsurlara bakarak yapılacak
tahminlere kıyasla çok daha hızlı bir Ģekilde Türkiye‟nin mesafe almasını kolaylaĢtırabilir. Yu-
nus Emre Enstitüsü BaĢkanı Bilkan‟ın da ifade ettiği gibi hata yapılmaz ise son dönemde atılan
adımlar hızlı bir Ģekilde derinleĢtirilebilir. Zira “bu bölgede Türkiye‟nin Fransa, Ġngiltere, Al-
manya ve diğer ülkelerle mukayese edilemeyecek derecede bir Ģuuraltı pozitif enerjisi” bulun-
maktadır. Kısacası her ne kadar yakın geçmiĢte Türkiye bölgesel meselelerde kendisini gösteren
önemli adımlar atmıĢ olsa da ortak değer paylaĢımlarının olduğu bu coğrafyada hala bir duyarlı-
lık geliĢtirmek zorundadır.
95
kündür. Uluslararası hakemli dergilerde yayınlanan makale sayısındaki artıĢın
yanı sıra Türkçe literatürdeki dıĢ politikaya iliĢkin kitaplar da hacimli bir yer
teĢkil edecek sayıya ulaĢmıĢtır. Ancak piyasaya sürülen kitapların yapısı ince-
lendiğinde daha çok derleme yayınlardan oluĢtuğu, aynı cilt içerisinde toplanan
makalelerin ise ne epistemolojik ne de metodolojik açıdan birbiriyle “diyalog
halinde” olmadığı dikkati çekmektedir. Bu durum iki önemli sonuca yol aç-
maktadır. Ġlk olarak, herhangi bir teorik ve metodolojik kaygıdan azade bir
biçimde pek çok makalenin aynı ciltte toplanması, okuyucuların, Thompson‟ın
tabiriyle “arzu edilmeyen bir eklektizme” yönlendirilmesine neden olmakta-
dır.
93
Ġkincisi, söz konusu metinler bilimsel bilgi üretimine somut bir katkı sağ-
lamamaktadır. Zira King, Keohane ve Verba‟nın çalıĢmalarında da belirtildiği
üzere, sosyal bilimlerde herhangi bir ürünün bilimselliği açısından temel kriter-
lerden biri olan “muhteva metottur” ilkesi ihlal edilmektedir.
94
Zira herhangi
bir teorik/kavramsal çerçeveye göndermede bulunmayan ve buna bağlı olarak
uygun metodolojiyi kullanmayan Türk dıĢ politikasına iliĢkin değiĢik çalıĢma-
lar, daha sonra aynı konuda çalıĢan araĢtırmacılara “maddi içerik” sağlasa da
metot eksikliğinden dolayı bilimsel bilgi üretimi açısından asıl gerekli olan
“test edilebilir, tekrarlanabilir ve yanlıĢlanabilir” bilgiyi sunmamaktadır. Bu
eksikliğin doğal sonucu ise genelde Türk uluslararası iliĢkiler disiplininin,
özelde Türk dıĢ politikasının aynı anda “hem her Ģey hem de hiçbir Ģey” olma-
ya baĢlamasıdır.
95
Ġkincisi, eldeki veriler dikkate alındığında, Türk dıĢ politikasında asıl
tartıĢılması gereken konu kapasite artırımıdır.
96
Bu çalıĢma da göstermektedir
ki Türkiye‟nin oynamak istediği rol ile sahip olduğu kapasite arasında uygula-
nan politikaları akim bırakacak derecede uyumsuzluk söz konusudur. Diğer bir
ifade ile Türkiye‟nin nüfusuna paralel bir nüfuz oluĢturmada olumlu geliĢmele-
re rağmen zaaflarının olduğu görülmektedir. Bu açıdan Türkiye, beklenti-
kapasite açığından mustarip bir ülke konumundadır. Türkiye‟nin politik eko-
nomi yapısı, dıĢ ticaret kompozisyonu ve doğrudan yatırım performansında,
önemli artıĢa rağmen, derinlik, kalite ve sürdürülebilirlik sorunu bulunmakta-
dır. Bu konuda hızla iyileĢtirilmelere gidilmesi gerekmektedir. Ayrıca, Türki-
ye‟de devlet-özel sektör koordinasyonu sistematik ve Ģeffaf olmaktan uzaktır
93
Kenneth Thompson, “The Study of International Relations: A Survey of Trends and Develop-
ments”, Review of Politics, Cilt 14, Sayı 4, 1952, ss. 433-467.
94
Gary King, Robert O. Keohane, Sidney Verba, Designing Social Inquiry, Princeton University
Press, Princeton, 1994, s. 9.
95
Bu konuda ufuk açıcı bir tartıĢma için bk. Ersel Aydınlı, Erol KurubaĢ, Haluk Özdemir, Yön-
tem, Kuram, Komplo: Türk Uluslararası İlişkilerinde Vizyon Arayışları, Asil yayın Dağıtım,
Ankara, s. 22.
96
Bu nokta yazarların da yer aldığı USAK çalıĢtaylarında Prof. Dr. Fuat Keyman tarafından
ısrarla vurgulanmıĢtır. Ayrıca bk. Fuat Keyman, “2012: Dünya ve Türkiye için Çok Zor Bir Yıl”,
Analist, Sayı 11, Ocak 2012, ss. 60-61.
96
ve bu açıdan Türkiye‟nin ekonomiyi pratik bir el olarak kullanabilmesini
mümkün kılacak proaktif devlet yapısını henüz kazanamadığı görülmektedir.
Bu nedenle, dıĢ politikanın politik ekonomisine iliĢkin kapsamlı bir yol harita-
sının hazırlanması, önem hiyerarĢisine göre stratejik sıklet merkezlerinin belir-
lenmesi ve devlet-sivil toplum iĢ birliğinde uygulamaya konması gerekmekte-
dir.
97
Bu konuda KardaĢ‟ın tespiti oldukça önemlidir;
Türkiye, dış politika girişimleri arasında öncelik sıralaması
oluşturabilmelidir. “Stratejik” işbirliği kavramının her türden girişimi
tanımlamakta kullanıldığı bir ortamda, Türkiye kendi çıkarlarını gerçek-
leştirmede stratejik önceliğe haiz politikaların ne olduğunu tanımlaya-
maz hale gelmemelidir.
98
Üçüncüsü, Türkiye‟nin bölgeye yönelik politikalarının nasıl sonuç ver-
diğine iliĢkin etki analizleri yapılması ve bölge halkının ne düĢündüğüne dair
süreklilik arz eden sistematik veri-setlerinin oluĢturulması gerekmektedir.
99
Benzer Ģekilde, çokça adı geçirilmesine rağmen Türkiye‟nin „yumuĢak güç‟
potansiyeli ve bu eksende yapılan çalıĢmaların etkisinin tespit edilmesine im-
kân tanıyacak sistematikte makro-veriye ulaĢmak oldukça sorunludur. Bu açı-
dan bu çalıĢmanın vardığı sonuç, Türk dıĢ politikası uzmanlarının politik eko-
nomi gibi yan disiplinlerden ve kantitatif analizlerden istifade etmesi gerektiği,
diğer taraftan kamu kurumlarının ellerindeki verileri paylaĢmak ve kolay oku-
nabilir hale getirmek konusunda akademi ve araĢtırma kurumları ile iĢ birliği
yapmasının gerektiğidir. Diğer taraftan diplomatik kapasite ölçülürken belirtil-
diği üzere, Türkiye‟nin Ortadoğu coğrafyasındaki geliĢmeleri yakından takip
edebilmesi, yerel unsurlarla aracısız diyalog kurabilmesi ve karĢılıklı bilgi akı-
Ģını düzenleyen bilgi kanallarını kontrol edebilmesi için dil bilmek hayati
önemdedir. Bu açıdan hem diplomatların hem bölge uzmanlarının hem de sivil
toplum temsilcilerinin konuya iliĢkin kapasite artırımına gitmesi gerekmekte-
dir.
100
Zira mevcut bilgi yapıları içinde kalındığı takdirde, Türkiye için bölgeye
yönelik analizler daha çok Ġngilizce konuĢulan dünyanın bölgeye dair ne dü-
Ģündüğünü anlamaya yarayabilir. Bu açıdan, Arapça bilgisinin derinleĢtirilme-
sine ek olarak Türkiye‟de eğitim gören bölge vatandaĢlarının sayısının arttırıl-
ması ve ülkelerine geri döndüklerinde iletiĢimin devam ettirilmesi gerekmekte-
dir.
101
97
Yazarların Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk ile mülakatı, 24 Nisan 2011, Ankara.
98
KardaĢ, “Türk DıĢ Politikasında Eksen Kayması mı?”, s. 37.
99
Son dönemde araĢtırma ve anketler yapılıyor ancak bunların daha kapsamlı bir hale getirilmesi
ve Arap elitlerinin ne düĢündüğünün de hesaba katılması gerekmektedir.
100
Bahadır Dinçer, “Yeni Ortadoğu‟ya Yeni Nesil Uzmanlar”, USAK Stratejik Gündem, 16
ġubat 2011.
101
Rakamlara bakıldığında Türkiye‟de en fazla eğitim gören ülkeler sıralamasında yukarılarda
yer alan Filistin, Irak, Ürdün gibi ülkelerde bir Ģekilde Türkiye‟de eğitim görmüĢ, Türkçe konu-
97
Sonuç olarak ortaya çıkmaktadır ki Türkiye “bölgesel güç” tartıĢmala-
rında arafta bir ülke konumundadır. Sahip olduğu maddi güç unsurları dikkate
alındığında Türkiye, bölgesindeki dengeleri etkileyebilecek ve bölgesel strateji-
lerde dikkate alınması gereken ölçekte bir ülkedir. Bu açıdan Türkiye‟nin “böl-
gesel güç illüzyonu” içinde olduğu tespiti geçerli değildir. Diğer taraftan Tür-
kiye‟nin maddi güç unsurlarının derinliği ve bilhassa maddi-olmayan güç un-
surları (bilgi yapısını kontrol kabiliyeti, gündem-belirleme gücü, rol algısı ve
bölgesel kabul) açısından henüz bölgesel liderlik konumunda olmadığını be-
lirtmek gerekir. Bu açıdan Türkiye, “düzen kurucu aktör” ya da “merkez ülke”
de değildir. Son tahlilde yapılması gereken, Türk dıĢ politikasında kapasite
artırımı tartıĢmalarına odaklanmak olmalıdır.
Ģan ancak ülkelerine döndükten sonra takibi yapılmamıĢ yüzlerce Türkiye dostu Arap bulunmak-
tadır.
Dostları ilə paylaş: |