bilig, Bahar / 2009, sayı 49
210
ümidini hiç kaybetmez. Aksine çöllerde hayat ve canlılık bulur. Hayatının
hiçbir anında tatmadığı lezzeti orada tadar. Batı yönünden
çöle doğru, o
kadar güzel renkler saçılıp gelmeye başlar ki tarif edilemez. Daha sonra bu-
lutsuz, dumansız, mavi renkli gökyüzünde binlerce yıldız parıldamaya başlar.
Medeniyetin gürültüsü ile dolmuş kulaklar, bu mutlak sessizlikle başka hislere
dalar. Aslında çöl büsbütün sessiz değildir. Gündüz güneşin kızgınlığı ile
yanmış, kavrulmuş olan kumlar, sanki gece feryat figan ediyorlarmış gibi,
çölden inlemeye benzeyen seslerin yükseldiğini hisseder.
Yanlarında Âşıkverdi isimli bir kişi daha vardır. O da yemek hazırla-
maktadır. Meşhed-i Mısrıyan’da (Dehistan’da) su, yağmur birikintisi
gibi
bir şey olup, uzun bir süre durgun kaldığından, tadı bozulmuştur.
Bu sudan kaynatılan tatsız tuzsuz çayı da büyük bir iştahla içerler.
O dönemde Türkmen boyları arasında düşmanlık da hat safhadadır.
Mesela, Gürgân kabilesi ile Yumut (Yazar, Yemut demektedir.) kabi-
lesi birbirlerine düşmandır. Düşmanlar birbirlerini su yataklarında kıs-
tırmaktadır. Bu yüzden orada uzun bir süre kalmak tehlikelidir.
Gece nöbetleşe bir kişi gözcülük yapacaktır. İlk önce Âşıkverdi nöbete
kalır. Ancak Mehmed Emin Efendi’yi de uyku tutmaz. Âşıkverdi’nin ya-
nına gider. Âşıkverdi sazını kılıfından çıkararak hazin şiirler söylemeye
başlar.
Mehmed Emin Efendi’nin verdiği bilgiler arasında Türkmen folkloru ve destanla-
rı hakkında orijinal bilgiler de bulunmaktadır. Bunlardan biri Âşıkverdi’nin gece
anlatmaya başladığı Köroğlu destanıdır. Yazar burada hayrete düşer, çünkü
Köroğlu, yazara göre Anadolu sahasında Çamlıbel’de yaşamıştır. Köroğlu’nun
namını buralarda işiteceği aklının ucundan bile geçmez. Âşıkverdi’ye bu konuda
bazı sorular
sorar ve öğrenir ki, Koroglu bir Türkmen’dir ve Teke boyundandır.
Tekeliler, İranlılarla ezeli düşmandır. Onlarla yaptıkları savaşlar bu destanda
anlatılmaktadır. Âşıkverdi’nin anlattıklarına göre bu destanda Türkmenlerin
kahramanlıkları övülür, İranlılar “kadınlar gibi” diye tahkir edilirler.
Mehmed Emin Efendi, Köroğlu’ndan dört beyitlik bir şiiri de kaydetmiştir. Bu
şiir şöyledir:
Beraber tig-i zen çün nergis-i yâr
Seraser saf şiken çün zülf-i dildâr
Vilayet algucı çün hüsn-i dilber
Gûbar-engîz misal râ-yı kâfir
Yârıdır şu’lezen çün aşk- can-sûz
Bâri çün
gamze-i dilber-i ciger-suz
Bâri cadu göziding fitne-engiz
Bari çün tig-i hicran tiz-vu hun-rîz
1
(Mehmed Emin Efendi 1986: 72).
Türkmen,
Mehmed Emin Efendi’nin Seyahatnamesi’ne Göre Eski Bir Türk Şehri: Dehistan
211
Âşıkverdi bu şiirlere benzeyen pek çok şiir okumuş olmalıdır. Zira Mehmed
Emin Efendi şiirin takdimini yaparken “Koroglu’nun övülmesi ve vasfı hak-
kında söylediği beyitlerden bazıları şunlardır.” (Mehmed Emin Efendi
1986:72) şeklinde bir açıklama yapmaktadır.
Köroğlu da böyle İranlılarla savaşlarda nam salmış, İran ordusunu dağıtmış
ve İran şahını tir tir titretmiş bir kahramandır. Köroğlu’nun övülmesinden
sonra, Âşıkverdi ağlamaya başlar. Yazarımız
sebebini sorunca kendinin de
macerasına iştirak ettiği bir aşk hikâyesi anlatır. Hikâyenin kuruluşu Dede
Korkut Oğuz-nâmelerini hatırlatmaktadır. Bu da bize Oğuz-nâme geleneğinin
o dönemde hâlâ canlı olduğunu göstermektedir.
Mehmed Emin Efendi, Âşıkverdi’nin anlattığı olayı “Bir Aşk Fâciası” başlığı
ile yayınlamıştır. Bu hikâye, özet olarak şöyledir:
Âşıkverdi’nin babası, Hive Han’ı Mehmed Emin’in yanında uzun yıl-
lar hizmet ettikten sonra, yaşlılığında oğulları Âşıkverdi ve Niyazi’yi
hanın hizmetine tayin eder. Niyazi, tanbur, ney,
rübab ve saz çalmak-
tadır ve şiir söylemekte usta bir kişidir. Bu vasıfları ile hanın takdirini
kazanmıştır. O dönemde Türkmen boyları arasında savaşlar ve mü-
cadeleler görülmektedir. Yemut boyunun hanı olan Mehmed Emin,
Teke Türkmenlerinin elinde bulunan Merv kalesini almak üzere ordu-
suyla birlikte sefere çıkar. Bu seferde Mehmed Emin Han’ın ordusun-
da Âşıkverdi ve Niyazi de vardır.
Yamut boyu, Teke Türkmenlerini
yenilir ve Mehmed Emin Han’ın başı kesilir, bunun üzerine ordusu
dağılır. Âşıkverdi de kardeşini geride bırakarak, kaçar ve ailesinin ya-
nına döner. Kardeşini geride bıraktığı için ailesi Âşıkverdi’yi cezalan-
dırır.
Aradan iki ay geçtikten sonra Âşıkverdi, Taşhavuz pazarına giderken,
yolda gördüğü tüccarlardan kardeşinin
hayatta olduğunu ve esir düş-
tüğünü öğrenir. Tüccarları evine davet eden Âşıkverdi, babasının da
durumu öğrenmesinden sonra, kardeşini kurtarmak için gerekli parayı
da alarak tüccarlarla beraber Merv’e gider. Âşıkverdi, bir gece dinlen-
dikten sonra Hakkulu Han’ın evine gider. O sırada Hakkulu Han’ın
kızı Mehtap ile Kavuştu Han’ın oğlu Sofu Han’ın düğünü vardır, Ni-
yazi ise bir köşede, diğer müzisyenlerle birlikte saz çalmaktadır. Sonra
Niyazi, Ferhat ile Şirin hikâyesini anlatır. Âşıkverdi, Hakkulu Han ile
konuşur ve kardeşini kurtarmak için gerekli paranın yanında
olduğu-
nu bildirir. Hakkulu Han, kardeşini serbest bırakacağını söyler. An-
cak, Niyazi ile Hakkulu Han’ın kızı Mehtap birbirlerine âşık olmuşlar-
dır. Kurtuluş haberine Niyazi sevinemez ve Mehtap ile konuşarak bir-
likte kaçmaya karar verirler. Âşıkverdi onları bu kararlarından dön-
meye razı etmek için uğraşır, ancak başarılı olamaz.
Mehtap ile Sofu Han’ın nikahının kıyılmasından sonra, geceleyin
Mehtap, Niyazi ve Âşıkverdi gizlice kaçarlar.
Eve döndüklerinde, an-